20 bin kişi kapasiteli tarihi mekana konseri izlemek için gündüzden gelmeye başlayanların çoğu dışarıda kaldı.
'1001
İstanbul Uluslararası Feshane
Ramazan Etkinlikleri' kapsamında
Türkiye'ye gelen ünlü
sanatçı Sami Yusuf, Feshane'de 50 bin kişinin katıldığı bir konser verdi. Türkiye'nin çeşitli illerinden gelen onbinlerce Sami Yusuf hayranı saat 21:00'da başlayacak olan konseri izlemek için öğle saatlerinden itibaren Feshane'yi doldurmaya başladı. İftar saatinin yaklaşmasıyla kalabalık daha da arttı. Feshane önünde biriken araçlar nedeniyle yol
Eyüp istikametine doğru kilitlendi.
Saat 21:00'de başlaması planlanan konser sahne önünde yaşanan izdiham nedeniyle yaklaşık 1 saat gecikmeli başladı. Yusuf'un sahneye çıkmasıyla birlikte kalabalıkta coşku doruğa ulaştı. İzleyenleri "Selamünaleyküm" diyerek selamlaya Yusuf, Türkiye'de ve İstanbul'da olmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.
Sanatçıya sevgi gösterisinde bulunan vatandaşlardan bazılarının başlarına üzerinde "Sami Yusuf" yazan bantlar taktığı görüldü. 1200 güvenlik görevlisinin bulunduğu konser sanatçını en sevilen parçası "Hasbi Rabbi" ile başladı.
Yusuf'un konser sırasında eline aldığı Türk bayrağını öperek başına koyması izleyenlerden büyük alkış aldı. Sanatçıya konser sonrasında bir
berat takdim edildi.
SAMANYOLUHABER - CİHAN
Doğu’da ‘muallim’ Batı’da ‘ümmet’
Tertemiz siması, parlak ses rengi ve kültürlerarası yolculuklarıyla Sami Yusuf, belki biraz da o zorlama ve eğreti
Müslüman imajını yerle bir ettiği için bu kadar çok seviliyor. Dünya çapında her yaş grubunca sevenleri olan Yusuf, bu hafta sonu İstanbul’daydı.
Son dönemlerde yapılan araştırmalar, Türk insanının diğer
ülkelerle bağının azaldığını ve iyiden iyiye yalnızlaştığını gösteriyor. Yurtdışında gerçekleşen yenilikler, yurdum insanını pek ilgilendirmese de, kimi zaman tam tersi gelişmeler de yaşanabiliyor. Bunun en büyük kanıtı da şüphesiz Sami Yusuf. Kısa bir süre içinde
Avrupa’da ve dünyanın birçok bölgesinde sansasyonel bir başarıya ulaşan Sami, Türkiye’de de oldukça sevildi. Hazır İstanbul’a gelmişken,
kayıt cihazımızı koyduk önüne, etraflıca bir muhabbet tellendirdik.
Sami, kısa bir soruyla başlayalım sohbetimize. AL-Muallim’de biraz arabesk havası vardı, nasıl oldu da bu
albümle bu kadar geniş çaplı bir şöhret elde ettiniz?
Evet, Al Muallim adlı albümde iki üç tane arabesk hissi uyandıran, arabesk kokan parça vardı. Fakat yalnızca bir kucaklamaydı ilk albüm, tüm seslere yakın duran.
İnsanlığın müziğine bir ihtiyacı var mıydı, nasıl hedefleriniz, planlarınız vardı?
Hayır, hiçbir planım olmadı. Daha doğru bir ifadeyle, çok da aceleye gelmiş, sade, gösterişsiz ve yalın bir albüm olmuştu Al Muallim albümü. Fakat ilk olmasına rağmen de içinde çok sağlam parçalar vardı. Çok kaliteli şarkılar, gerçekten. Sesler, aranjmanlar, harmoniler hakikaten bambaşkaydı. Sadece benim için de değil, tüm insanlık adına düşünelim. Maksadım da zaten, melodilerle, harmonisiyle her dinleyeni bu şarkıya bağlamak. Şarkıyla bir Türk de iletişime geçiyor, bir Nijeryalı da bağlantı kuruyor, bir
İngiliz de. Sanırım bir şarkının başarısı da budur.
Tüm dünya diyorsunuz, ama seslerin ve melodilerin Doğu’lu olduğu apaçık.
Belki de. Ben zaten iddia etmiyorum ki, benim müziğim yüzde yüz Avrupa müziğidir yahut Doğu müziği yapacağım. Müzikte görmek istediğim de bir füzyon sağlamak. Ciddi bir füzyon. Biraz Doğu biraz Batı, hafif klasik hafif
modern, biraz
Türkçe biraz
Farsça,
İngilizce... Sanırım bunun sayesinde de dinleyen insanlar, hem
müzikle hem de diğerleriyle irtibata geçiyor. Bir tek şarkıyla bu mümkün olabiliyor işte.
Peki ya ikinci albümde ne oldu? İkinci albüm My Ummah basbayağı apayrı bir sound getirmiş?
Her şeyden önce, çok ama çok iyi hazırlanmıştık. Bir tek şarkıda bile gerek Türk gerek Fars gerekse de Hindu müzisyenlerle beraber çalıştık. Bu da haliyle ortaya bir kaynaşma çıkardı. Tabii sadece insani boyutta değil. Kimi şarkılarda klasik müzik etkisi görülüyor, kimilerindeyse soft
rock, arabesk, rap... “Make A Prayer” şarkısı örneğin. Deyim yerindeyse bir bale müziği. İşte maksat da buydu.
Sizden başka dünya üzerinde bu kadar şöhret olan çıkmadı bu müzik dalında. Arkasında ne var tüm bunların, nereye doğru bir
koşu bu?
İlk albümüm, tabiri caizse tam anlamıyla bana ait değil. Şarkılar, kendi ürünüm değil daha doğrusu. Ama My Ummah albümü, %95 oranında bana ait bir çalışma oldu çok
şükür. Bestelerin tamamı bana aitti, “Hasbi Rabbi” şarkısı dışında. O da zaten Afgan
halk müziği. Bu da benim koşumu anlatıyor, ikinci albüm. Kozmopolit bir çalışma. Ben de Azeri’yim,
Tahran’da doğdum,
İngiltere’de büyüdüm. Herkes nasıl hissedebiliyor, neredeyse biliyorum. Avrupalısını da Doğulusunu da tanıyorum, hissediyorum. Büsbütün bir his işi bu. Yapılmasını istediğim de, tamamen çok kültürlü bir yapıyı anlatmak, hissettirmek. En nihayetinde birbirimizle bir iletişimimizin olması gerekiyor.
Benzer söylemlerde olan Naşid akımı için ne diyorsunuz peki? Bu akımın sanatçılarıyla irti
batınız var mı?
Naşid akımıyla pek bir alakam yok ya da daha doğru bir ifadeyle benim yaptığım müzikle Naşid müziğinin ilgisi yok. Al Muallim albümünden sonra böyle yakıştırmalar yapıldığını biliyorum tabii. Naşid, hakikaten bambaşka bir müzik türü. Klasik
İslam müziği desek daha doğru olur Naşid için. Hem klasik, hem İslami bir müzik türü. Orada müziğin yeri de önemi de yoktur. Bir vurmalı ç
algı bir de insan sesi. Bu da bir algı ve anlayışı ortaya seriyor elbette. Çok güzel bir müzik türü. Nasıl Batı’da “Batı Klasik Müziği” varsa ve bunu da en üst raflara koyuyorlarsa önem bazında, Müslümanların da, Doğu’nun da “Doğu Klasik Müziği” olarak bilmesi ve tanıması gereken müzik türü de Naşid olmalı. Naşid, sadece İslami topraklara aittir. Benim yaptığım müzikte ise tabii ki bir füzyon var. Tekrar edeyim, klasik müzikleri Batı nasıl muhafaza ediyor, süslüyor parlatıyorsa, Müslümanlar da Naşid müziğini, akımını aynı boyutta görmeli, sahip çıkmalıdırlar.
Sizin “
ilahici” olmadığını biliyoruz.
İlahi söylemiyorum. Söylediklerimin arasında gerçi ilahiler var.
Tamam, ama dini motifli söylediğin biliniyor. Müziğinizde, video-kliplerinizde hiçbir kuşkuya düştüğünüz oldu mu? Haram-
helal noktasına itildiniz mi? Sanatınızın nerde durması gerektiği, misal sınırınız nerede?
Haram helal işi sorulursa bana, verdiğim
cevap hep tek ve aynı oluyor. Ulema işidir
haram-helal dilemması. Yanlış yanlıştır, doğru da doğrudur. Bir yere ittiğimiz yok insanları. Video klipler zaten işin endüstriyel tarafı. Sonucu düşünülmeden yapılmaz elbet, ama sonucuna da saplanılmaz. “Gidin, falancayı öldürün” demiyoruz ki. Yaptığımız hep güzeli yakalamak.
Allah aşkından bahseden, insanları çirkine yöneltebilir mi? 60’lar, 70’ler ne güzel rock şarkılar yapmışlar. İyi olan iyidir, kötüyse kötü. Müzik ayrı, klipler ayrı. Benim için de olay, güftede bitiyor. Diğer yanlarıyla pek ilgilenmiyorum doğrusu...
Merak ediyorum. Dünya üzerinde Müslümanlar bir şekilde temas halindeler. Türk halkı dünya insanlarından uzakta duruyor. Diğer Müslümanlarla irtibatı hiç yok. Ama Sami Yusuf ismi biliniyor. Neye bağlıyorsunuz bunu?
Dünya ufak bir “global köy” oldu. Demin de söylediğim gibi, birçok hüviyetleri cebimde taşıyorum. Türklüğü de, Avrupalılığı da deruniyetiyle hissediyorum. Hepsinin bir parçası olunca da ister istemez kültürler arası bir noktada duruyorsunuz. Herhalde tek tek ülke halklarının beni sevmesinin, dinlemesinin ardında da onları anladığımı, anlamaktan öte onların hislerine tercüman olduğum bilinci yatıyor. Türkiye halkını hissediyor ve anlıyorum. Ortaya da çıkan, bir yansıma bu her şeyden öte. Bir de tabii bunların üstünde, Allah (cc) var ki, O’nun takdiriyle buradayım. Sesimi de veren o. Ne olur kimse benim, kendimden bahsettiğimi zannetmesin. Müzikte koyduğumuz unsurlar, efektler de bizi dinleyen insanların sevdikleri olduğu için, dinleyenlerin neyi sevdiklerini bildiğim için onları ekliyorum.
Hani ondan sonra da ortaya sevimli bir şey çıkıyor ki, herkes gibi ben de çok memnun oluyorum, elhamdülillah.
Outlandish ile beraber çalıştınız. Yeni isimler olacak mı beraber çalışacağınız?
Hamdolsun, o kadar çok
teklif geliyor ki... Sting ile beraber bir çalışma yapmak istiyoruz. AHA, U2 gibi müzik gruplarından aldım böyle kolektif iş çıkarma talepleri, ama daha ortada bir şey yok. Hep seçkin müzik, seçkin isimler. Outlandish mesela. Avrupa’da çok yüksek bir mevkide duruyor. Yusuf İslam ile beraber çalışmak istedik mesela; ama olmadı. Hem çok meşgul biri, hem de şimdi başka bir
felsefe üzerinde duruyor.
Sami, okurlarımıza , dinleyicilerine söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Burada, 4 sene sonra yine İstanbul’da olduğum için de, son derece onur duyuyorum. Bu insanların huzurunda performans sergilemek, muhteşem bir şey. Tüm Müslüman kardeşlerime de tek bir mesajım olsun. Başlarını yukarıda tutsunlar. Sahip oldukları ne varsa, kültürse kültür,
inançsa inanç... Sahip çıksınlar, gurur duysunlar lütfen. Bunu da her yerde en güzel şekilde ifade de etsinler. Müslüman oldukları için, başlarını asla öne eğmeden, her daim vakar ile tavır alsınlar. Bir de
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, Feshane organizasyonları için, çok teşekkür ederim.
Kadir Topbaş’a da hususi şükranlarımı sunarım. Dostlarım da bizi, www.
samiyusuf.com adresinden ziyaret edebilir, haberleşebilirler. Allah’a emanet olun!
ZAMAN PAZAR