Yahya Kürekçi tarafından kaleme alınan, yaşanmış Çanakkale hikâyelerinin derlendiği kitapta bir milletin bağımsızlığını kaybetmemek için ne çok şey feda ettiği, bu günlere ne zor şartlarda geldiği tanıklıklarla gözler önüne seriliyor.
Anaların çocuksuz, kadınların kocasız, çocukların babasız kaldığı, gönül rızasıyla yapılan bunca fedakârlığın ardından vatanın bağımsızlığına doğru büyük bir kapının açıldığı Çanakkale Zaferi’nin üzerinden tam 100 yıl geçti.
Yitik Hazine Yayınları, şanlı tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri olan Çanakkale Savaşı’nın 100. yıldönümü anısına “YaşanmışÇanakkale Hikâyeleri” adı altında üç kitaplık bir seri yayınladı. Bu serinin içinde yer alan, Yahya Kürekçi tarafından kaleme alınan Ah Benim Öksüzlüğüm’de, Çanakkale’nin çocuklarının hikâyeleri anlatılıyor.
Sözlü tarih çalışmalarından da faydalanılarak hazırlanan Ah Benim Öksüzlüğüm, uzun süren araştırmaların sonunda ortaya çıkmış. Çanakkale Savaşı’na şahitlik edenler, onların çocukları, torunları, o zor ve unutulmaz günleri bütün detaylarıyla anlatmış. Savaşa katılanların kaldıkları yerler, yedikleri yemekler, kıyafetleri, silahları, geride bıraktıkları; tüm detaylar büyük bir gerçeklikle okurlara sunuluyor. Savaşın öksüz bıraktığı çocukların, evlatsız bıraktığı ana-babaların sessiz çığlıkları yürekleri sızlatıyor.
Her biri insanın içine dokunan, birbirinden hüzünlü ama bir o kadar da cesaret ve kararlılık kokan bu gerçek kahramanlık hikâyelerini okurken; vatan uğruna, şimdilerde pek kıymeti bilinmeyen bağımsızlığımız uğruna ne canların feda edildiğini, geride kalanların “Vatan sağ olsun!” diyerek nasıl da metanetle durduğunu görecek, kendinizi o günlerin içinde hissedeceksiniz.
“Çanakkale bir şehir adı değildir yalnızca. Bir milletin istikbaline açılan binlerce yıllık büyük bir kapıdır. Ve düşman, bu kapıyı açmak için elindeki bütün kanlı anahtarları bir bir denemiş, fakat ceplerinde yüzlerce kırık anahtarla bu kapının önünde kalıp geri dönmekten kurtulamamıştır.
Çanakkale bir şehir adı değildir yalnızca. Sımsıcak bir uykudan henüz uyanmış o masum çocukların öksüzlüğünün de adıdır. Ayrılığın vefasız bir çocuğu sayılan hasretin elinde deli divane olmuş kadınların bitmeyen yalnızlığının da adıdır. Ve anaların, yüreği sönmeyen bir kor gibi yanan anaların matemle sıvanmış çaresizliklerinin de adıdır Çanakkale.
Anadolu’nun bütün saflığını ve aydınlığını içinde taşımış hürriyet sevdalısı Mehmet Çavuş için de Çanakkale yalnızca bir şehir adı değildi. Bütün saatlerin sustuğu, dakikaların bir kekeme gibi konuştuğu, kısacası zaman kavramının anlamsızlaştığı bir yerdi orası Mehmet Çavuş’a göre. Çünkü zamanın boğazına sarılıp nefesini kesen, akmasın diye önüne duvarlar ören şeyler yaşanıyordu orada.”