Dönemin Başbakanı Erdoğan, Meclis'ten Türkiye'ye sesleniyor:
''Savaş kolay, barış ise zordur. Biz zora talibiz!''
''(Mesele) Baldıran zehri içmekse, biz o baldıran zehrini de içeriz yeter ki bu ülkeye huzur gelsin, refah gelsin!''
Savaştan, terörden, giden canlardan, mala zarardan her 'tarafa' bir bezginliğin yayıldığı o günlerde olumlu konjonktür, başta Kürtler, herkesi umutlandırmıştı.
Projenin sahteliği çok geçmeden sırıtmaya başladı: Ortada ne bir yol haritası vardı, ne uzlaşma mekanizmaları, ne asgari bir anlayış birliği ilan eden beyanlar, ne de anlamlı bir takvim.
Her şey göz boyamadan, palavradan, kandırmacadan ibaretti.
(...)