Soru) Âhiretin varlığına iman etmenin faydalarını anlatır mısınız?
Cevap) İnsanlar, maddi ve manevi yapıları itibariyle diğer canlılardan farklı olarak kendi haneleriyle alakadar oldukları gibi sanki evleri kabul ettikleri dünya ile de alakadardırlar. Akraba ve dostları ile münasebetleri olduğu gibi bütün insanlarla da ciddi ve fıtri münasebetleri vardır. Fani dünyadaki geçici hayatının devamını araştırdıkları gibi ebedi bir diyarda, sonsuz bir hayatı da aşk derecesinde arzularlar. Midelerinin gıda ihtiyacını temin etmeye çalıştıkları gibi dünya kadar geniş, belki sonsuzluğa uzanan manevi sofraları, akılları, kalpleri ve ruhları için arzuluyorlar. İşte bu kadar büyük ve geniş istek ve arzuları ebedi saadetten başka hiçbirşey tatmin edemez. İsterseniz, sadece bir hayal duygumuzdan soralım: “Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra yokluğa ve hiçliğe gitmeyi mi istersin? Yoksa meşakkatli ve sıradan ama devamlı ve sonsuz bir hayat mı istersin?” Nefis, şeytan karışmamak ve hisler aldatmamak şartı ile o hayal duygusu, ikinci şıkkı arzulayıp, birincisinden “Ah!..” çekerek “Cehennem de olsa sonsuz bir hayat isterim!” diyecektir.
İşte insanda bulunan bir hizmetkar seviyesindeki sadece hayal duygusu bile bu dünyanın fani lezzetleri tatmin etmiyorsa, elbette sonsuzluk için yaratılan ve ebedi saadeti isteyen akıl, kalp, vicdan ve ruh gibi bütün duygu ve cihazları, hiçbir zaman tatmin edemez. Onlar ebedi cenneti ve Allah’ın cemâlini hep arzulayacak, onlar olmadan hiçbirşeyle tatmin olmayacaktır. Aç ve susuz mideye yiyecek ve içecekler ne kadar lüzumlu ve faydalı ise, sonsuz ve ebedi hayatı aşk derecesinde bir ihtiyaçla isteyen insanın aklı, kalbi ve vicdanı için de âhirete iman, o derece lüzumlu ve faydalıdır.
Bir başka açıdan bakacak olursak, her insanın her zaman duyduğu en önemli endişesi mezaristana giren kendi dost ve yakınları gibi zâhiren bir idam yerine benzeyen o kabre girmek düşüncesidir. Bir tek dostu için ruhunu feda eden o çaresiz insanın binlerce dostlarının ebedi bir ayrılıkla idama gideceğini zannetmesi, cehennem azabından beter bir azabı başına musallat eder. Halbuki âhirete imanı kazandığı anda, gözünden, karanlık ve sıkıcı perde kalkıyor, gerçeği bütün güzelliği ile fark ederek, cennet lezzetlerinden haber veren manevi ve ruhani bir lezzet hissediyor. Çünkü âhirete imanla o dost ve yakınlarının o çok sevdiği insanların, ebedi yokluklardan, toprak altında çürümelerden kurtulup, sevinç ve neşe ile nurlu bir âlemde kendisini beklediklerini fark ediyor.
Soru) Âhirete imanın insanlarla münasebetlerdeki güzel tesirlerini anlatır mısınız?
Cevap) İnsanlarla olan muamele ve münasebetlerimizde anlayış, düşünce tarzı ve tesirinde kaldığımız bakış açılarının tesiri vardır. Mesela fani bir hayatta beraber olduğu ve ayrıldıktan sonra da hiç görmeyeceği babasını, kardeşini, eşini, dostunu milletini, vatanını sever, onlar için hizmet eder. Ama tam sadakata pek nâdir olarak muvaffak olabilir. Fedakârlık derecesi, ona göre olacaktır. Ama âhirete iman meselesi, mezar gibi dar zamanı, geçmiş ve gelecek zamanları da içine alan, pek geniş bir zamana çevirir. Dünya kadar, belki ezelden ebede kadar geniş bir varlık dairesi gösterir. O takdirde mesela babasına, ebedi saadet diyarı olan cennette, ruhlar âleminde de pederlik münasebetiyle; kardeşini tâ ebede kadar kardeşliğini düşünmesiyle; eşini cennette de en güzel, en iyi bir hayat arkadaşı olacağını bilmesi yönüyle sever, hürmet eder, merhamet eder, yardım eder. O büyük ve geniş hayat ve varlık dairesindeki münasebetler için olan önemli hizmetleri, dünyanın kıymetsiz işlerine ve cüzi garaz ve menfaatlerine alet etmez. Ciddi sadakata ve samimi ihlasa muvaffak olur. Ahlak haslet ve seciyeleri de o nisbette derecesine göre yükselmeye başlar. İnsanlığı ulvileşir. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişemeyen o insan, bütün mahlukat üstünde, kainatın en seçkin ve bahtiyar bir misafiri ve kainatın sahibi olan Cenab-ı Hakkın en sevgili, en makbul bir kulu olur.
Soru) Âhirete imanın, çocuklara tesirini izah eder misiniz?
Cevap) İnsanların dörtte birini teşkil eden çocukları âhirete iman ile insaniyete lâyık şekilde yaşayabilirler ve insani kabiliyet ve özelliklerini taşıyıp geliştirebilirler. Yoksa elemli endişeler içinde kendilerini uyutmak ve unutturmak için çocukça oyuncakların içine dalıp haylaz bir tarzda yaşayacaklardır. Çünkü her vakit etraflarında kendileri gibi çocukların ölmesi, nâzik beyinlerinde ve dayanaksız ruhlarında öyle bir tesir yapacak ki, hayatı ve aklı o biçarelere bir azap ve işkence aleti haline getirecek. Halbuki âhirete imanın dersiyle o karanlık dünyaları değişecek. Ölümü hatırlamamak için oyuncakların altına saklanırken, bütün endişelerini atıp bir sevinç ve rahatlık hissedecekler, sonra da: “Bu kardeşimiz ve arkadaşımız öldü, ama şimdi o güzel cennette bizden çok daha keyif alarak bir kuş gibi zevk ve lezzet içinde yaşıyor, sevinç ve neşe ile dolaşıyor. Annelerimiz ölseler de, Allah’ın rahmetine, güzel saraylarına gittiler, yine bizi cennette kucaklarına alıp sevecekler. Biz de o şefkatli annelerimizi göreceğiz!” diyecekler. Bu aydınlık düşünce ile insaniyete layık tarzda bir hayata başlayacaklar.
Abdullah Aymaz