“Lî hamsetün utfî bihâ nâre’l-vebâi’l-hâtıma
El-Mustafa ve’l-Murtezâ ve’bnâhümâ ve’l-Fâtıma
Benim için siperdir
Ve bir kalkan;
Kırıp geçiren, yalayıp yutan
Ateşte tutan
Vebâya..
Ve
Cehennem azabına
Beş güzel esmâ:
En başta
Muhammed Mustafa
Sonra Aliyyü’l-Mürtezâ
Onun oğulları Hasan ve Hüseyin
Ki: Rehberân-ı şühedâ
Ve bir de Can Parçası
Fâtımatü’z-Zehra
İşte bunlar Ehl-i Abâ
Âl-i Abâ
Muhammedî ridânın serasında
Mirac şehsüvarının kanatları altında..
Fâtımatü’z-Zehra ki;
Gelip girince Yüce Huzuruna
Kalkardı ayağa
Efendisi kâinatın…
Muhammed Mustafa;
Efendilerin Efendisi
“Babasının annesi:
Ümmü Ebîhâ!..”
Diye diye basardı bağrına
O Can Parçası
Muhterem kızı
Fâtımatü’z-Zehra’sını
** * *
İşte onların torunu
Ayak altına alıp izzet ve onuru
“Benim ismim Kıtmir,
Anlatamaz hiçbir tabir!
İmzam ‘Hiçbir Şey”
(Mahlası üç noktadan ibaret
Nokta ki, boyutsuz
Nisbî mevcut…
Bence de)
Ve devamında
“Bitirmediğini Allah’ın
Bitiremez
Hiçbir mahluk”
Diyordu
John Esposito’ya
Ki, o söylemişti söyleyeceğini
Kosovalı Hizmet sevdalısına
** * *
Hocalar hocası
78 yaşındayken
Şöyle demişti:
“Altmış sene ömrümde
Huzur dünyası rüyalarım içinde
Gayret ediyor,
Hep istiyordum;
Batılı Doğulu
Kuzeyli Güneyli
Siyah beyaz
Herkes,
Kucaklaşsa birbiriyle…”
(Diyorum ki:
‘Fakir-ulu
Hepsi Allah kulu
Dünya onlarla dolu’…)
Evet hep hasret duymuştu
Hep hayal edip durmuştu
Hedeflemişti hep umumî sulhü..
Zaten bu;
Onun şu güzel hayali
Ve dimdik duruşu
İnşaallah devam edecek
Evet edecek!.
Tâ Kıyamete dek!
Hem diyordu;
Engin ve derin bir nidâ ile:
Dağılın âleme
Birer tohum misâli
Yepyeni dillerle
Cezbedici renklerle
Gittiğiniz yerlerde
Parıldayın ziya ziya..
O geniş mozayiklerde
Çeşitli pırıltılarla…
Yer bulup kendinize
Açılın çiçekler gibi
Orijinal renklerinizle ve
Mest olsun cihan bir de
Sizin ruhanî neş’enizle
Taptaze tutun titreşimlerinizi
Rezonanslara vesile hislerinizi
Ve böylece
Bir atar damar olun
Herbir heyecan yüklü
Uykudan uyanıp bir yürek gibi atan
Öbek öbek bütün cihanda
Farklı din ve ırktan
Hem de çok farklı renkten
Elvan elvan haykıran
Diyalog yoldaşlarınızla…
Sonra da
Yek vücut halde ayakta durarak
Dönüşün tek bir sütuna
Öyle ki, gökleri kucaklayan
Habire kan ve can pompalayan
Bitmez bir memba misâli
Ölü topraklara
Uyuşturulmuş ruhlara…
Hocam sen ağlama
Biz çok üzülüyoruz
Sen ağlayınca
Yeter ki sen ağlama
Gideriz biz
İtirazsız, sessiz
İstersen eğer, buzullara
En bilinmedik diyarlara…