Ülkeler arası ve kıtalar arası beyin göçleri hep olmuştur. Eğer bu beyin göçleri iyi yönetilemezse, önce beyin felçleri başlar sonra da beyin ölümleri gerçekleşir. Eğer beyin göçleri için güzel bir yol haritası ve iyi bir yönetme olursa, bunlar faydaya dönüştürülebilir. Beyin rönesansı yaşanabilir. Toplumlar, bilhassa kıtalar arası beyin göçleriyle dünya vatandaşı olabilirler. Her şey fırsatlara çevrilebilir…
Bazı göçler üzerinde duracak olursak…
1915 olaylarıyla birlikte Osmanlı topraklarındaki Ermeniler Amerika’ya, Latin ülkelerine ve Fransa’ya göç etti. Fakir olanları önce güneydeki Arap ülkelerine dağıldı. Daha sonra da bunlardan bir kısmı yine Batı’ya göç etti.
Ermenilerin Amerika’ya göç edenlerin ekserisi iyi eğitimli olduğu için, ilk olarak orada okul açtılar, kendi çocuklarını dil ve din eğitimi ile yetiştirdiler. Ermenice gazete çıkardılar. Şimdi Amerika’da çeşitli sanat dallarında, akademide ve politikada Ermenilere rastlamak mümkün. California’nın 1983’le 1991 arasındaki valisi onlardandı.
Fransa’daki Ermeniler arasında da çok sayıda yazar, sanatçı, popüler figür çıkmıştır. 1993 ile 1995 arasında Fransa’da Başbakanlık yapan Edouard Balladur onlardandı.
1900’lerin başından itibaren, hatta Osmanlı'nın Avrupa’dan ve Rusya’dan çekilmesinden itibaren Yahudilerin göçleri başladı. Bilhassa Amerika’ya… İkinci Dünya Savaşından sonra önemli bir kısmı İsrail’e yerleşse de Amerika’da ve Avrupa’da kalanlar oldu.
Amerika’daki Ermeniler ve Yahudiler, TV ve sinema sektörünün yeni gelişmekte olduğu dönemde işin içine atıldılar. Hem de çok önemli konumlara yükseldiler. Mesela İkinci Dünya Savaşı sonrası “Yahudi komedyenler kuşağı” var. Neredeyse bu sektör tamamen onların eseri gibi.
1979 İran devriminin tesiriyle, bilhassa muhalifler Amerika’ya göç ettiler. Şu anda ABD’de bir milyon İranlı yaşadığı tahmin ediliyor. Los Angeles’te yoğun oldukları için buraya “Tahrangeles” deniliyor. Silikon Vadisinde onlardan pek çok zengin bulunmakta…
ABD’ye gelen İranlıların önemli bir kısmı yüksek eğitimli. Hatta Amerika’daki en eğitimli gruplardan biri. Burada çeşitli dernekler ve vakıflar kurarak dayanışma sağlamışlar. Özellikle teknoloji şirketlerinde çok sayıda İranlı görmek mümkün… Bunun yanında sporda ve TV işlerinde yaygın bir nüfusları var.
Bizim durumumuza gelince yani Hizmet hareketi olarak biz zaten eğitim yoluyla 170 ülke ile irtibat sağlamışız. Dünyanın her yerinde varız. Bu süreçte de kader bizi Avrupa-Amerika gibi ülkelere sevk ediyor. Evet bir zamanlar Hz. Yusuf Aleyhisselam'ı kader haset rüzgarı ile hem de kardeşlerinin eliyle o zamanki en mühim medeniyet merkezi Mısır’a sevk ettiği gibi… Yusuf Aleyhisselam Mısır’a hem de Mısır Azizinin sarayına bir köle olarak girdi ama Mısır toplumunun sarayından zindanına, oradan köle pazarına kadar bütün katmanlarında tahkîkî bir seyahat ederek… Yani toplumun içini ve dışını çok iyi tanıyarak…Doğuştan gelen kabiliyet ve istidatlarının yanında vahiy ve ilham mesajlarıyla da donatılmış olarak… Yedi sene sürecek bir kıtlık krizini başarı ile idare edecek maddî-mânevî teçhizatlarla… Önce Mısır azizinin, sonra hapishanedekilerin sonra Mısır Melikinin daha sonra da bütün Mısır halkının gözdesi oldu…
Putperest bir toplum olan Mısırlılar, kendisi gibi, huyu ve icraatları da güzel olan Hz. Yusuf Aleyhisselama meftun olarak onun inancına ve yaşayışına saygı ve sevgi duydular. Mısır tarihinde Hz. Yusuf dönemi, ayrı bir güzellik ve özellik sergiledi…
Şimdi tekrar 17 Nisan 2018 Salı günü neşredilen “17 Sene Önce Söylediklerimiz” başlıklı yazımın bir bölümünü sizlere takdim ediyorum:
Hz. Ali (r.a.), Müslümanları “İslam kardeşlerimiz” ve diğer bütün insanları da “İnsan kardeşlerimiz” diyerek bizleri insanlık üst kimliğinde birleştirdiği gibi bizim de bütün dünyada insanlık mozayiği içinde kendimize has renk ve desenlerimizle çiçek açmamız gerekmektedir.
Ulaşım ve haberleşme vasıtalarının fevkalade gelişmesiyle bir köy, hatta bir apartmanın evleri haline gelen dünyada günümüzde milletler, ırklar, dinler, diller ve renkler artık iç içedir. Böyle bir atmosfer dikkat edeceğimiz çok hassas meseleler vardır. Hele hele biz başka bir ülkede bulunuyorsak bunun da bize yüklediği mükellefiyetler bulunacaktır.
Ocak 2001’de yani bundan 17 sene önce Hac ve Umre için mukaddes beldelere gidecek arkadaşlarımıza yardımcı olacak bilgileri ihtiva eden bir kitap hazırlayıp Zaman Gazetemizin okuyucularına hediye olarak vermiştik. İşte o kitabın takdim yazısında şöyle demiştik:
“Seneler önce ülkemizden ayrılıp Avrupa ülkelerine ve diğer memleketlere iş bulmak için insanlarımız gelmişler. Şimdi üçüncü nesil meydana gelmiş. Büyük ihtimalle bilhassa son nesiller artık tekrar geriye dönmeyeceklerdir. Buralarda doğup büyümüş olanların, hem bulundukları ülkelere ve içinde yaşadıkları toplumlara faydalı olmaları hem de kendi gelenek ve kültürlerinden olan güzellikleri korumaları için desteğe ihtiyaçları vardır.
“İçinde yaşadığımız toplum, bizlere kapılarını açmış, İŞ vermiş, AŞ vermiş, bazen da EŞ vermiş. Bizim bu topluma bir TEŞEKKÜR BORCUMUZ var. Bunun için gençlerimizi ve yeni doğan nesillerimizi ilerisi için eğitimli ve üretken yani bu topluma faydalı hale getirmek mecburiyetindeyiz. Yerli insanlar demeliler ki: “Ne iyi oldu bu Türklerin, bu Müslümanların ülkemizde gelmesi!.. Ne kadar iyi ve faydalı insanlar bunlar!...”
“Doğrusu teknik ve teknolojide ileri olan ve bizi aralarına kabul eden bu insanlara, biz de kendi toplumumuzun güzelliklerinden ve Anadolu’nun gülen yüzünden, bilhassa vicdanî kültürümüzden pek çok şeyi aktarmaya çalışmamız lâzım. Ama bunların gerçekleşmesi için çocuklarımızın, hem onların dillerini hem de dilimizi ve özümüze, kökümüze bağlı değerleri çok iyi bilmeleri ve bellemeleri gerekiyor. Başka türlü başarılı olamayız.