Bir önceki yazımda “Muhammed Aleyhisselam Kimdir?” başlıklı siyer yarışmasını kazananların Umreye gittiklerinden bahsetmiştim. Bu yazımda da işin içindekilerden birisinin hissiyatını aktarmaya çalışacağım:
Organizatörlerden Ahmet Bey diyor ki:
“Herkes kitaplarda okudukları mekânları görmenin heyecanını yaşıyordu. Şurası Kâbe… Hemen yakınında Peygamber Efendimizin (S.A.S.) eşi Hatice validemizle beraber kaldıkları ev de şurası… Gerçi üstü örtülmüş… İşte Efendimizin (S.A.S.) doğduğu ev… Arafat, Müzdelife, Mina… Cennet-i Mualla Kabristanı… Medine’de Mescid-i Nebevî, Kubbe-i Hadra, Kabr-i Nebevî… Cennet-i Bakıye Kabristanı… Her yer tarih, her yer siyer konusu… Hira Mağarasına gidiyorsunuz mesela… Önce bir Müzeye uğruyorsunuz. Müzede önemli yerlerin maketleri var. onlar vasıtasıyla, tarihi hadiseleri âdeta o zaman yaşıyor gibi müşahede ediyorsunuz. Anlatılanlar böylece insanın içine işliyor, zihinlere nakşediliyor… Sonra gidip Hira Mağarasına çıkıyorsunuz… Gezi sırasında rehberin anlattıklarında bazan hata bile bulan, gerçekten siyer kitapları üzerinde iyi çalışmış Pakistanlı bir abla hemen uyarıyor; ‘Ama siyerde şöyle yazıyor!..’ diyor.
“Umrecilerimiz Mekke ve Medine’de mukim fedâkâr ve cefâkâr hizmet gönüllüleriyle de tanıştılar. Çok güzel dersler ve sohbetler oldu. Medîne’de hurma bahçesine gidildi. Bir kuzu yemeği olan Mandi (Maklûbeye benzer) yemeği ikrâm edildi. Bedevî çadırında sohbet edildi.
“Oralarda okuduğumuz, 2015’te Peygamber Yolu Araştırma Heyeti tarafından yazılan “EFENDİMİZİN HACCI, Bir Vedâ Günlüğü” isimli kitap çok önemli. Bu kitapta, gitmeden önce çok iyi okunmalı… Bir hac rehberi gibi… Çünkü kitap Efendimizin (S.A.S.) ihrama girişten itibaren bütün yaptıkları, bütün teferruatı ile yazılmış. Tabiî oralarda okununca daha farklı ve daha heyecanlı oluyor. Evet gelecek seneler de inşallah tekrarlanacak olan bu yarışmanın hiç kaybedeni yok. Çünkü umre hakkı kazanmamış olsanız bile, Efendimizin (S.A.S.) nurlu hayatını öğrenmiş oluyorsunuz. Bilhassa Sonsuz Nur okuyanlar farklı bir şaheser mütalaa etmenin avantajını da yakalamış oluyorlar.”
Evet umre ve hacda herşeyi, yudum yudum ve doyasıya yaşayarak, ruhanî zevklere ve hazlara gark olabilmek için önce niyetimizin çok sağlam ve ihlâslı olması gerekiyor. İkincisi bilgilerimizin tam olması icabediyor. Ayrıca sadece şahsımızın / kendimizin değil, ümmetin umresi ve haccı olarak yapılması, duaların, düşüncelerin ve hissiyatın ona göre olması iktiza ediyor. Çünkü sevapların yüz binlere ve milyonlara katlandığı mukaddes mekan ve mâbedlerde duaların da ona göre şekil alması, o atmosferlere uygun olması gerekiyor…
Ümmetin umresine / haccına niyet derken onlar için yapılacak duaların önemini ifade etmek istiyorum. Mehmed Feyzi Efendi Ağabeyimiz müminlerin birbirilerine yaptıkları duanın, dünyayı ayakta tutan direkler olduğunu, bunlar kesildiği zaman kıyameti beklememizi söylerdi.
Cenab-ı Hak, ümmetin içinde Muhammed Aleyhisselam olduğu müddetçe ve o toplumda çok istiğfar edenler bulunduğunda da büyük musibetlerin gelmiyeceğini buyuruyor. Sünnetleri yaşamak da, Efendimizin (S.A.S.) sevgisini içimizde yaşatmak da öyledir…
Beş vakit namazın, Üstadımız dünyayı Arşa bağlayan tek veya beş kemer olduğunu Âsâr-ı Bediyyede ifade ediyor. Müminin namazı miracı olduğu için namazlar ve namazlardan sonra yapılan dualar çok mühimdir, tesbihat ve salavatlarla beraber. Hac ve umrede ise artık bunlar zirvededir. Onun için Üstad Hazretleri On Altıncı Söz’ün Dördüncü Şua’ında hac esnasında bir velâyet bile kazanılacağını söyler… Birinci Dünya Savaşında insanlığın başına gelen musibetin, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük olduğunu beyandan sonra, Müslümanlara vurulan tokadın sebebinin, namaz, oruç ve zekat gibi erkân-ı İslâmideki ihmal olduğunu söyler. Ama haccın ihmalinin tokadının daha ağır olduğunu, hacda bir araya gelip birbirilerine dua etmedikleri için Birinci Dünya Savaşında, Müslümanların sömürgecilerin bayrakları altında başları olan Osmanlıya, bilmeden silah çektiklerini yana yakılana anlatır…
Abdullah Aymaz