Cömertler cennete yakın ama cehennemden uzaktırlar. Allah’a da yakındırlar. Cenab-ı Hak bereketi çeşitli ambalajlar içine sarıp sarmalayıp gönderir. Anneye babaya, yakın akrabalara, komşulara dostlara ve misafirlere yapılan ikramlar bereket vesilesidir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu meseleyi anlatırken kedilerden bahsedip: İçinde bulunduğu köyün ekmeği küçük olduğundan kendisine yetmediğini, ama kendisine misafir olarak gelen kedilerin sebebiyle aynı miktardaki ekmeğin yetip arttığını söylüyor. Aslan, kaplana benzeyen küçük canavar suretindeki kediler eğer bir berekete vesile oluyorsa insanlara yapılan ikramların da bir bereket vesilesi olacağında şüphe yoktur.
Paylaşma ruhu dünyanın pek çok problemini halledebilir. Birinci ve ikinci dünya savaşlarının gerçek sebebi çıkar çatışmaları değil midir? Dünya tek bizim olsun… Her şey bizden sorulsun… Tek hâkim biz olalım hastalığı… Bunu yapanlar da ruh hastası diktatörler değil midir?
Afrika’da insanlar açlıktan kırılırken, fiyatlar yükselsin diye ürünleri denize dökenler hatta yakanlar çıkarcılar değil mi? Mal-mülk bizim mi, yoksa her şeyin sahibi Cenab-ı Hakk’ın mı? Onun yarattığı kullar hatta kurtlar kuşlar da hak sahibi değil mi? Yunus gibi diyecek olursak:
“Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan”
* * *
Bir festivalde, en iyi mısır yetiştirme yarışmalı yapılıyor. Bir çiftçi de birinci geliyor. O çiftçi, o olgun ve dolgun mısır tohumlarını çevresindeki bütün mısır yetiştiren çiftçilere dağıtıyor… Bunu gören dostları “Sen ne yapıyorsun böyle… Her sene yarışmaya gireceksin… Onlar senin verdiğin tohumlarla sana karşı yarışacaklar… O takdirde sen nasıl birinci olacaksın bir düşün!” diyorlar. O da diyor ki: “Bakın tarlaların sınırlarını biz biliyoruz. Ama rüzgarlar bilmiyor. Bir tarladan bir mısır polenini alıp diğer tarlalardaki mısırlara taşırlar. Bu yüzden komşularımın benden daha düşük kaliteli mısırlarının polenlerini benim mısırlarıma aşılayınca ben zarar görürüm… Onun için benim tohumlardan olan mısırların tohumları benimkilerin de kalitesini artırır.
* * *
Atomun dört tane çekim gücü var. En yakın atomdan en uzak atoma kadar bir çeşit câzibe ile her biri alakadardır. Onun için kainat bir bütündür; her şey birbiriyle ilgilidir. Ekolojik denge açısından her canlı diğer canlılarla münasebet içindedir. Beslenme zincirinden bir halka kopsa, her şeyi etkiler.
* * *
Âhirzamanda büyük inkılablar olacağı benzer. Gelecek çok şeylere gebe diyebiliriz. Bir hadisin ifadesine göre, yeryüzü haksızlıkla, zulümler, kanla irinle dolduktan sonra bütün bunları kaldıracak müsbet olaylar meydana gelecek bu sefer yeryüzü adaletle sulh ve sevgiyle dolacak. Yerin ve göklerin hazinelerini Cenab-ı Hak açacak, her taraf bereketle şenlenecek, açlık-kıtlık kalkacak. Bir narın kabuğundan şemsiye gibi insanlar gölgelenecek. Bu hormonlu bir nar olmayıp fıtrî, doğal güzellikte olacak. Bütün bunlar birbirine bağlı bereket vesileleri olacak inşaallah… Hayırdan hayır doğacak, artık bereketsiz kısır döngü yerine sâlih daire harekete geçmiş olacak.
* * *
İlmi araştırmalar yolların Sırat-ı Müstakîme çıkacağını gösteriyor. Bazı ekonomistler “Hz. Muhammed, ticaretle meşgul olmuş bir peygamber ticaretin bütün âdil kanunlarını tesbit etmiş bir zat… Bugün zengin ve fakir arasındaki uçurum durmadan artıyor. Toplumların bir krize, bir duvara vurup toslaması bekleniyor. Bunun tek çözümü faiz yerine, parayı veren ile işleten arasında bir ortaklık. Kâr edince her iki taraf da bölüşecek; zarar edince de iki taraf zararı paylaşacak. Maalesef şimdi öyle değil; para sahipleri her zaman kârlı. Öbür katmerli faizlere yani katmerli zararlara maruz. Bu uçurumun katlanması demek bu toplumları nelere götürür malum. Herkesin aklî, vicdanî çizgiye gelmesiyle bu problem halledilir. Zaten faizin haram olması sadece İslamiyet’e mahsus bir şey değil, bütün semavî dinlerde bu yasak mevcut… Sadece insanların yine insanlığın selâmeti için böyle bir karar alması yeterli olacak.
En basitinden şöyle düşünebiliriz: İnsan yaratılış itibariyle ve tabiatının gereği medenî olmaya mecburdur. Çünkü diğer canlılardan farklı olarak insan, yemede-içmede, giyimde ve barınmada insaniye lâyık bir seviye ister. Ama tek başına bunları sağlayamaz. Hem recber hem değirmenci hem fırıncı, hem berber, hem terzi, hem öğretmen, hem… hem… Olamaz. Toplu halde iş bölümü ile ihtiyaçlar temin edilecektir.
Toplumda güçlü-zayıf, kurnaz-kıt anlayışlar mevcut… Bunlar arasında adaleti temin için kanunlara ihtiyaç var. Onların âdil şekilde uygulanması gerek. Bütün bunlardan sonra, toplumda başkalarının haklarını koruma yanında kendi hakkını da insanın koruması gerekiyor. Ama insan imtihan için yaratılışının gereği kendini, kendi şahsî menfaatini düşünme öncelik kazanıyor ama bu sefer herkes sadece kendi çıkarını düşünürse o toplumda huzur kalmaz. Onun için Kur’an, “îsâr” hasletini yani başkalarını önce düşünmeyi övgü ile anlatıyor. Peygamber Efendimiz (S.A.S.) “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” Buyurarak bizlere bir güzel ve bereketli yol gösteriyor. Böylece birimiz hepimiz için olacak… İnsanlık toptan huzur bulacak.
İşte semavî, mukaddes ölçüler önümüzde hiç olmazsa kendi çapımızda uygulamak suretiyle diğer insanlara da örnek olmaya çalışalım.