Üstad Hazretleri Hutbe-i Şâmiye’de ümit bahşeden
ifadeler ile gelecekte İslamiyet'in mânevi yönden fevkalâde gelişmeye
kabiliyetli olduğunu ve en yüksek ve gür sadânın İslamiyet'in sadası olacağını
delilleriyle anlattıktan sonra diyor ki: “Ey Emevî Câmiindeki kardeşlerim ve
yarım asır sonraki Âlem-i İslâm Camiindeki kardeşlerim! Acaba baştan buraya kadar olan mukaddemeler
netice vermiyor mu ki, İstikbâlin kıtalarında hakiki ve mânevî hâkim olacak ve
insanlığı dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnız İslâmiyettir ve
İslâmiyete inkılab edecek ve tahrifattan sıyrılacak olan Hz. İsa Aleyhisselamın
hakiki dinidir ki, Kur’an’a tâbî olur, ittifak eder!”
Hocaefendinin Papa ile görüşmesinden sonra, bilhassa kendi ülkemizde çok hızlı bir gelişme görüldü. Televizyon kanallarını, gazeteleri önce arkadaşlarla ziyaret ettik. Çok güzel dostluklar edindik. Sonra sağ-sol demeden bütün gazeteleri ve TV kanallarını beraberde ziyarete gittik… Bilhassa Milliyet’i ziyaretimiz çok önemliydi. Çünkü hem bütün yazarlar toplanmıştı. Patron Aydın Doğan’da vardı. Hocaefendiye çok sorular sordular. Bunlardan birisi şuydu: “Biz Müslüman bir ailedeniz, kendimizi Müslüman biliyoruz. Ama bazı radikal görüşlü gazete yazarları bize, kâfir diyor, mürted diyor.” Hocaefendi, Efendimizin (S.A.S.) torunu gibi sevdiği Üsame bin Zeyd’den misal verdi. “O, Efendimize (S.A.S.) gelip, savaş sırasında bir kâfir-i altettim kılıcı indireceğim sırada şehadet getirdi. Samimi, içten olmadığı ve o anda korkusundan dolayı olduğu için onu öldürdüm.” dedi. Efendimiz (S.A.S.) torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den ayırmadığı Üsâme’ye o kadar kızdı ki, ‘Kalbini yarıp baktın mı? Nasıl öldürürsün?’ dedi. Biz insanların içini yarıp bakacak ona göre hüküm verecek değiliz. Hiç kimsenin bir Müslüman’a kâfir, müşrik, mürted demeye hakkı yoktur. O kişi açıkça inkârını, küfrünü ortaya koymadıkça biz öyle bir iddiada bulunamayız.” mealinde sözler söyledi.
Biri diğerine “kafir” , diğeri de ona “karpuz” diyordu
Aslında Hocaefendi, Milliyet’teki bu görüşmeden yaklaşık 20 sene önce Bornova Camiinde sorulan “Hocam iki siyasî partinin gençleri birbirlerine çok çirkin sözler söyleyip tekfir ediyorlar. Birilerinin kafir demesine karşı onlar da onlara KARPUZ diyor.” diye soruya da aynı sözlerle karşılık vermişti… Şimdi Milliyet gazetesinde onlara söylenmiş özel bir cevap değildir. Karpuz demelerinden başka, içi başka dışı başka yani münafık demek istiyorlardı. Çünkü bu parti o zaman Halk Parti ile koalisyon yapmıştı. Yani sizin dışınız yeşil yani Müslüman görünüyorsunuz ama, içiniz kıp kızıl komünist’ imasında, işaretinde bulunuyorlardı.
Tabiî bu sözler çok tehlikeli idi. Müslümana kafir diyen iki kişiden birisi kâfir olur. Yani kâfir dediğin kimse kâfir değilse sen kâfir olursun.
Bu görüşme M. Fethullah Gülen Hocaefendi hakkındaki kanaatleri müsbet mânada değiştirmişti.
Bu ziyaretlerden sonra gazetelere bizim bazı tekliflerimiz de olmuştu. “Sizin isteyen yazarlarınız görüşlerini bizim Zaman gazetemizde yazabilir. Bir sansür uygulamayacağız. Siz eğer isterseniz bizim gazetemizin yazarları da sizde yazabilir. Yalnız bu bir pazarlık konusu değil. Yani siz arzu ederseniz.” demiştik. Onlardan yazanlar oldu. Onları aynen neşrettik. Ama onlardan sizinkiler de bizde yazsa diye hiçbir teklif gelmedi. Bu durum iki ay sürdü. Sonra ne olduysa kesildi. Bir daha yazı gönderen olmadı. Bu hususu doktorasını laiklik üzerine Amerika’da yapmış olan İtalyalı Profesör Alekdandır Ferrari’ye anlatmıştım. O da üniversitesinde doktora öğrencilerine bu diyalogları anlatmam için iki saat dersini bana vermişti, orada da söyledim.”
Bizim Hizmetinizin bu diyalog açılımımızla pek çok bilim adamı siyasetçi ve sanatçı meşhurlarla buluşmamıza vesile oldu.