Bu Hizmet‘in temelinde Riyazî düşünce, sistemli çalışma prensipleri mevcuttur. Neredeyse bir asır önce Üstad Bediüzzaman Hazretleri maddî-mânevî ilerleme ve asâyişi temin hususunda şu ölçüyü veriyor: “Mesâîlerin tanzim edilmesi yani çalışma şartlarının düzenlenmesi: halkın bilhassa çalışanların arasında emniyet ve güvenin tesis edilip sağlanması ve aralarda yardımlaşma düsturunun kolaylaştırılması lâzımdır.” Eğer biz bunları temin edebilirsek bize her türlü yükselme yolları açıktır.
Nitekim M. Fethullah Gülen Hocaefendi de aynen şunları söylüyor: “O halde, bugünkü şartlar ve kullanılan mücadele metotları itibarıyla sen, İslâmî düşüncenin yeşermesi, ibadet neşvesinin gelişmesi için tekke ve zâviyeleri inşâ etmenin yanında, onların ilk kuruldukları devrelerde edâ ettikleri fonksiyonu edâ edebilecek müesseseler kuracak ve bu müesseselerde yetişen nesillerin imdadına koşacaksın. İslâm ruh ve şuuruyla gençliğin iç âlemini donatacak ve katiyen inanacaksın ki, mânevîyatsız bir neslin yapacağı müspet hiçbir iş yoktur. Zira din adına en büyük aksiyon sahibi şahsiyetleri yetiştirmek, senin bu gayretine bağlıdır. Sistemli çalışabilirsen İmam Rabbanîler, İmam Gazaliler, Şâh-ı Nakşibendiler, Fatihler, Yavuzlar… vb. cihangirlerle beraber, Farabîler, İbn-i Sînâlar, Muhyiddin İbn-i Arabiler, Mevlânalar gibi nice düşünce ve velâyet kutupları senin asrında ve senin neslin içinde de yetişebilecektir. O güllerin bizim bahçemizde de yetişmesine mani hiçbir şey yoktur. Yeter ki, bağban ve bahçıvan kendine düşeni yerine getirebilsin.”
“Netice itibarıyla bütün bu değişik yollarla mümin, kendine düşen vazifeleri yerine getirdiği zaman, kendini de içinde yaşadığı cemiyeti de faziletlerle donatacaktır ki, işte o zaman faziletli milletten söz edebilecektir. Kamil insan mânâsına faziletli insan... Bu insanlardan meydana gelmiş cemiyet… Bir merhale daha ötede, bu cemiyetlerin örgülediği bir dünya... İşte müminin bir dantelâ gibi işlediği ve cihanın da beklediği dünya bu dünyadır. Böyle bir dünyanın kurulması da, yine “İyilikleri emretmek, kötülükleri nehyetmenin işlettirilmesine bağlıdır.“
“İstediğimiz, arzu ettiğimiz böyle bir dünyada fertler, sürekli birbirlerine faydalı olmaya çalışır; milletler, kendi lehine hem dünyayı, hem de âhireti cennet haline getirmek için uğraşır. Bu dünyada her zaman bir yarış söz konusudur; faziletler yarışı. Faziletler yarışının yapıldığı bir cemiyet ve dünyada, ‘ben’ değil, ‘biz’ anlayışı hâkimdir. ‘Ben susuzluktan öldükten sonra, isterse dünyaya bir damla yağmur yağmasın’ şeklindeki salak ve bencil düşünce, bir daha dirilmemek üzere öldürülüp gömülecek, yerine ‘susuzluktan birisi ölecekse şayet, ilk ölen ben olmalıyım’ düşüncesi filizlenip neşvü nemâ bulacak ve her tarafta mürüvvet, insanlık dalgalanıp duracaktır. ‘Herkes mutlu olsun, sırası gelince ben de olurum; fakat muhakkak herkesten sonra’ anlayışı, cemiyeti ve insanları birbirine raptedip bağlayacak; her tarafta dostluk duyguları yaşanacak, düşmanlık ve kavga unutulacaktır.
“Esasen söylenenler, bizim ruh yapımızı meydana getiren mukaddeslerden mukaddes düşünce sistemimizde zaten var. İnsanlar o sistemi anladıkları ve onu ruhlarına işleyip yaşadıkları ölçüde bu fazilet dünyası birdenbire zuhur edecektir. Şu kadar var ki, bu neticeyi bütün dünyanın bilmesi, öğrenmesi, hatta pratikte görmesi şarttır. Bu da yine ‘İyilikle emir, kötülükten nehiy’ ile olacaktır. Bugün hem fert, hem aile, hem de cemiyet planında böyle bir vazife, kendisine uzanacak o mübarek elleri beklemektedir.” (İrşad Ekseni)
Bir sohbetinde de şöyle demişti: “Hakiki kardeşliği mesâî birlikteliğinde değil; gaye, tasa, çile, ızdırap birlikteliklerinde aramalıyız. Unutmamalıyız ki, kardeşlik hukukuna kuvvet kazandıran en müessir vesile, dua ve muhabbettir.” Hele hele salavatlarla süslü Vedud ism-i ilahîsini 20 ve 20’nin katlarıyla okuyup Cenab-ı Hak‘tan, Habib-i Edîbinin (S.A.S.) hatırına bizleri bağışlayıp aramızdaki muhabbet ve meveddeti artırması için yalvarıp yakarmamız suretiyle dualar edersek, çok büyük inayetlere ittifaklara, tesanütlere inşallah mazhar olacağız.