Üstad Bediüzzaman Hazretleri Besmele’nin bütün kâinattaki tecellileri hakkında şöyle bir tesbitte bulunuyor:
“Bismillahirrahmanirrahim’in bir cilvesini şöyle gördüm ki: Kâinat sîmâsında, arz sîmasında ve insan sîmasında birbiri içinde birbirinin nümunesini gösteren üç Rubûbiyet sikkesi (basılan paralar üzerindeki damga ve mühür) var.
“Biri: Kâinatın heyet-i mecmuasındaki (genel görüşünde) karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, kucaklaşma ve cevaplaşıp birbirinin imdadına koşmadan tezâhür eden Ulûhiyetin büyük sikkesidir ki, Bismillah’daki ‘Allah’ lâfzı ona bakıyor. (Yani Celâl ve azametle bütün kainata tecelli ediyor.)
“İkincisi: Küre-i arz sîmasında nebâtat ve hayvanatın tedbir, terbiye ve idaresindeki birbirine benzerlik, tenâsüb, intizam, insicam (âhenk), lütuf ve merhametten tezâhür eden Rahmaniyetin büyük sikkesidir ki, Bismillahirrahmanirrahim’deki Rahman lâfzı ona bakıyor. (Yani merhamet-i İlahî ile arzda tecelli ediyor.)
“(Üçüncüsü) Sonra, insanın her türlü duygu ve kabiliyetleri içinde toplayan mahiyetinin simâsındaki letâif-i re’fet (Cenab-ı Hakkın lâtif ve ince lütuflarından tecelli eden merhametinden), dekâik-i şefkat ve İlahî merhametinin şualarından tezâhür eden Yüce Rahîmiyetinin sikkesidir ki, Bismillahirrahmanirrahim’deki Rahîm lâfzı ona bakıyor. (Yani ahsen-i takvim üzere yaratılan insana mahsus, lâtifeler, ince duygular ve harika kabiliyetler Rahim isminin tecellisidir.)
(Dikkat edilirse Allah ismi, Kainata; Rahman ismi arza; Rahîm ismi de insana bakıyor. Bu sıralamayı başka âyetlerde de görmekteyiz. Mesela; “Allah’ın âyetlerindendir yani varlığının ve kudretinin delillerindendir: Gökleri ve Arzı yaratması; siz insanların lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olması.)
Rum Suresinin bu 22. âyetine dikkat edersek sıralamada Gökleri, Arzı ve insanı görürüz.
“Demek Bismillahirrahmanirrahim kâinat kitabının Âlem Sayfasında nûrânî bir satır teşkil eden üç Ehadiyet sikkesinin (damgasının, mührünün) mukaddes ünvanıdır, kuvvetli bir bağıdır ve parlak hattıdır. Yani, Bismillahirrahmanirrahim yukarıdan inerek, kâinatın meyvesi olan insana ucu dayanıyor. Ferşi (yeri), Arşa bağlar. İnsanî arşa çıkmaya bir yol olur.”
Yani insan Bismillahirrahmanirrahim dediği andan itibaren telefonu açmak gibi Arş ile irtibat sağlanır. Hadis-i şerifte “Sema, dalgaları kararlaşıp oturaklaşmış bir denizdir” buyurulduğu üzere, ince tellerin düğmesine basmış gibi Besmele telefonu ile göklere, tâ Arşa varıncaya kadar bağ kurulmuş ve irtibat sağlanmış olur. Ondan sonra insan Cenab-ı Hakka muhatap olur. Bu ne büyük bir lütuf ve saadettir. Her hayrın başı olan Besmeleyi çektikten sonra hâlimizi arzetmemiz, dertlerimizi döküp o Ulu Dergahtan hâcetlerimizin İlahî hikmete uygunlarını istememiz lâzımdır. Yapacağımız her işte çekeceğimiz Besmele yardımcı bir ruh, bir melek gibi olur. Üstad Hazretleri Kur’an’ın her kelime ve âyetinin bir melek-i nâtık gibi olduğunu söylüyor. Muhyiddin İbn-i Arabî, her âyetin müekkeli bir melek olduğunu ifade ediyor. İşte müminler için Besmele böyle müthiş bir kuvvet ve çok büyük bir hazinedir; ama kıymetini bilene…
On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamının İkinci Sırr’ında Üstad Hazretleri, Vâhidiyet ve Ehadiyet tecellî ve cilvelerini anlatıyor… Meseleyi daha iyi anlamak için önce şöyle bir giriş yapmak istiyorum: Diyelim ki, Türkiye'miz üzerine, Trakya’dan başlayıp Hakkari'ye kadar büyük harflerle kocaman bir “Türkiye” kelimesi yazsak… Belki Trakya bölgemizde sadece bir T harfi olacaktır. Hakkarî bölgesinde de sonuncu harf E olacaktır. Toplu halde bu yazıyı bir insanın, Edirne’den veya Van’dan okuma imkânı var mıdır? Elbette mümkün değil… Uzaya çıkıp Türkiye’ye en yakın noktadan bakıp okumamız gerekir. Ama eğer, TÜRKİYE’yi meydana getiren yedi harften her birinin üzerine herkesin okuyabileceği şekilde küçük küçük Türkiye, Türkiye diye yazarsan, bunları herkes okuyabilir.
İşte büyük TÜRKİYE yazısı Vâhidiyete misal olursa, küçük küçük Türkiye yazıları da Ehadiyete misal olur. Temsilin kusuruna bakmadan, bir dürbün ile onu kullanıp mevzuyu kavramaya bakalım…
Şimdi de İkinci Sırr’ı okuyalım: “Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan, hadsiz mahlukatın çokluğunda tezâhür eden VÂHİDiYET içinde akılları boğmamak için, daima VÂHİDİYET içinde EHÂDİYET cilvesini gösteriyor. Yani mesela: Nasıl ki, güneş, ziyası ile hadsiz eşyayı kuşatıyor. Güneşin her tarafa yayılan ışığındaki, bizzat güneşin kendisini mülâhaza etmek için, gayet geniş bir tasavvur ve kuşatıcı bir bakış lâzım olduğundan, güneşin zâtını unutmamak için, her bir parlak şeyde güneşin zâtını, yansıması vasıtasıyla gösteriyor. Parlak olan her şeyi kendi kabiliyetince güneşin zâtî tecellisiyle beraber ziyası, harareti gibi hassa ve özelliklerini gösteriyor. Ve her parlak şey, güneşi bütün sıfatları ile kabiliyetine göre gösterdiği gibi, güneşin ziya, hararet ve ziyasındaki yedi renk gibi keyfiyetlerini her birisi de, umum mukabilindeki şeyleri kuşatıyor. Öyle de, ‘En güzel mesel, misal ve temsiller Allah’ındır’ (16/60) –temsilde hata olmasın – Allah’ın Ehadiyet ve Samediyeti, her bir şeyde, bilhassa canlı varlıklarda, bilhassa insanın mâhiyet aynasında bütün Güzel İsimleriyle bir cilve ve tecellisi olduğu gibi; vahdet ve VÂHİDİYET cihetiyle de, mevcudat ile alâkadar her bir ismi bütün mevcudu ihata edip kuşatıyor. İşte VÂHİDiYET içinde akılları boğmamak ve kalbler En Mukaddes Zat Cenab-ı Hakkı unutmamak için, dâima Vâhidiyetteki EHÂDİYET damga ve mührünü nazara veriyor ki, o mührün üç mühim düğüm ve bağını gösteren Bismillahirrahmanirrahim’dir.”
Yani Bismillahirrahmanirrahim’de hem Vâhidiyet ve hem Ehadiyet mevcuttur. Yani biz Besmele çekmekle Vâhidiyetten Ehâdiyete veya Ehadiyetten Vahidiyet bir bağ kuruyor, bir yol buluyoruz demektir. Yani Besmelede bir nevi Rahmet Arşına yetişmek için bir MİRAC var demektir. Bismillahirrahmanirrahim diyerek Rahmet Arşına ulaşabiliyorsak, her işimizin başında Besmeleyi söylememiz gerekir. Boş anlarımızı değerlendirmek için her zaman tekrar tekrar Bismillah çekerek, mânevî üretime devam etmeliyiz. Bir Elhamdülillah demek, misal ve mânâ âlemlerinde cennet meyvesi gibi tezahür ediyor ve böyle güzel bir meyve veriyorsa, elbette söylediğimiz her bir Bismillahirrahmanirrahim’in de öyle güzel ürünleri vardır.
Abdullah Aymaz