“Tebessüm sadakadır” buyuruyor
Güllerin Efendisi
Evet güzelleşir herşey
Hep beraber gülümseyince
Tek başına gülümseme
Neye yarar?
Ne olur gülümseyelim beraberce;
Evet neye yarar? Görülmüyor mu ki
İnsanlık el yordamıyla arar
Şimdilik Gül ve Gülen gülümseyişini!..
Hem hep özler
Goncaların açılış gülümsemelerini
İçten içe Gülleşmelerini…
Temiz gönüller arayışta
İşte bu güzelliği!..
Allah’ın değişmez bir kanunu
Ki, yoktur bir başka yolu:
Bir şeyler gelince
Batma kıvamına
Yeni Güneşler doğar
Onlarla nurlar yağar
Hep cihana…
İşte bir misal anlayana:
Sene bin dokuz yüz otuz sekiz
l-i Beytten biz iz
İz düşümü hem de eşsiz
Bir ucunda Anadolu’nun
Sessiz mi sessiz
Bir Gül torun
Mühür ki; gözler ve burun
Geliverdi dünyaya!.
Ama Mûnise nine
Neler anlattı ona
Hâl diliyle
Kavl-i leyyin şivesiyle…
Gerçi o,
14-15 yaşlarındayken
Nine, yürümüştü, ruhunun ufkuna
Lâkin sığmaz
Ciltlerle kitaplara
Saf güzelliğin misali
Tertemiz vicdanına
O mübarek ninenin
Üfleyip, durduğu
Nüvelerin ululuğu…
Evet bu bana anne
Onun ruhuna doldurmuştu
Doldurulması gerekenleri
Baba Râmiz Hoca
“Cûd bi lütfik yâ İlahî
Yani, Yâ İlahî
Lütfunla bulun
Cömert ikramlarda”
Deyince,
Munise Hanımefendinin
Dolardı yaşlarla etekleri!..
Eğer bir “Allah!” denilse
Kendinden geçerdi
Gelemezdi kendine
24 saat
İştâhı kesilirdi
Yok bu tesbitlerin
Hiçbir mübalağası
Zira bunlar
O Mübarek Torunun müşâhedesi…
Halbuki
O mübarek ninenin
Bütün hayatını
İdare ederdi otuz cümle
Sanki bilmezdi daha başka kelime!..
Yani az bilirdi
Dünyalık adına bileceğini
Evet
O kadarcık cümle ve kelimelerle
Söylerdi söyleyeceğini
Ama dinde imanda
Derin mi derindi!..
Aşık mı aşıktı
Kur’anî gerçeklere
Eğer okunursa bir âyet
Meselâ
Elif Lâm Mîm
Zâlike’l-Kitab” diye
Kendinden geçer
Yığılırdı yere
Uzun müddet
Gelemezdi kendine
Acaba o nezih vicdan
Ne hissederdi O’ndan
Son deminde bile;
Vurmuştu elini yüzüne
Gözlerini de
Sonsuzluğa, Firdevslere
Dikercesine;
“Allah!” deyivermişti
Bir kere
Ve sonra “Ölüyorum bu gece!
Ama kalacak cenazem evde!”
Diye hayıflanmıştı
Kendi kendine
Evet böylece
Yürüyüp gitmişti
Ufkuna ruhunun…
Ama
Doldurmuştu
Torununun
Bütün güzellikleri ruhuna, vicdanına
Torun ki,
Rehberi, dengesi, hem hakemi,
Hem de beklentisi Cihanın…
Gelince vakt-i merhunu
Bilecek insanlık bunu
Bulacak aradığını
Kamaşırcasına gözler
Alarma geçercesine özler…
Onun işi ki
En zoru işlerin,
Sanki
Uğraşmak imkânsızlıklarla
Çözmek kör düğümleri
Pas tutmuş üst üste problemleri
Hem problemlerin en sarmallarını.