Mehmet Ali Şengül Hocamız, ‘ibadetler üzerine’ bilhassa ‘namaz’ ile ilgili hatıralarını toplayıp bir kitap yazmış. “Hatıralar Kuşağında İBADET Hassasiyeti” isimli bu kitabı DEFİNE yayınlarında neşredildi. İçinde pek çok ibretli, ders verici mesele de var:
“Bir gün İstanbul’dan Samsun’a giderken bilet satan görevliye sordum; ‘Firmanız nerede mola veriyor?’ ‘Abi niçin sordun?’ dedi. ‘Namaz için’, dedim. ‘Eğer bir saat beklersen, hem şoför hem muâvin namaz kılıyor, kendileri de hacı. Seni onlarla göndereyim.’ dedi. Ben de ‘Beklerim’ dedim, sevinip teşekkür ettim.
“Hakikaten şoförümüz sakallı, hacı idi. Ankara’ya yaklaşırken sabah namazı vakti çıkmak üzere, ben bekliyorum, şoför duracak da ben namaz kılacağım, diye.
“Herkes uyuyordu, şoförün yanına gittim: ‘Namazı nerede kılacağız hacı bey?’ dedim. ‘Ankara’da kılarız’ dedi. ‘Güneş doğacak!’ dedim. ‘Doğsun…’ dedi. Ben ısrarla rica ettim, durmak istemedi. ‘O zaman beni indir’ dedim, ona da vicdanı râzı olmadı. ‘Biz Hac yolunda bile, kafile başındakiler fetvâ veriyor, arabalarda kılıyorduk, sen de koltuğunda kıl!’ dedi.
“Sevgili kardeşim, ben fetva istemiyorum, ben kendim hocayım’ deyince, bu defa: ‘Bütün yolcular razı olmazlar’ dedi. ‘Bak bunlar ölü gibi uyuyorlar. Namazı Allah (c.c.) emrediyor, onlar izin vermezse, edâ etmeyecek miyiz?’ dedim.
“Zaman bir hayli daralmıştı. Sözden anlamayan hep bahane bulmaya çalışan şoföre dedim ki: ‘Müslüman yalan söyler mi?’ ‘Hayır!’ dedi. ‘Affedersiniz! Benim şu an tuvalet ihtiyacım sıkıştırdı deseydim, duracak mıydın, durmayacak mıydın?’ dedim. ‘Dururdum’ dedi. Biraz da heyecanlanarak, ‘Allah’tan kork! Benim namazımın bir çiş kadar değeri yok mu da durmuyorsun?’ dedim.
“O zaman öyle bir firen yaptı ki, bütün uyuyanlar uyandı. Ben abdest almak için koşturdum. Arkamdan bağırıyorlar: ‘Dur, beraber kılalım!..’ Baktım biri şoför, diğeri muavindi. Namazdan sonra şoför koluma girdi ve: ‘Allah senden râzı olsun. Beni âdeta beynimden vurdun. Rabbimden özür diliyorum. Bir daha namazımı tehir etmem.’ dedi.”
Kitabın giriş bölümünde, namaz ile ilgili bilgiler verip, âyetlerle konuyu pekiştirmiş. Askeriyedeki namaz hatıraları da enteresan:
“1965 yılında askerliğin ilk zamanları, iki aylık acemilik dönemini Isparta’da tamamladıktan, sonra, Bursa Işıklar Askeri Lisesine, personel kursu için gönderilmiştim. Orada 125 yıllık küçük bir mescit vardı, uzun zaman ibadet yapılmamış. Birkaç arkadaşımla beraber temizleyip, namazlarımızı orada eda etmeye başladık. Her gün yatsı namazından sonra, yarım saat sohbet edip kitap okuyorduk. Mescidin bitişiğinde odada bir astsubay hapis yatmaktaydı, pencereden kendisiyle tanıştık. Bazen saz çalıp ağlıyor, bazen namaz kılıp ağlıyordu. Niçin ceza aldığını sorduğumuzda, komutanı –bin defa hâşâ – mukaddesatımıza küfretmiş, o da silahını çekip ona saldırmış. Bundan dolayı bir ay oda hapsi vermişler. Kaldığı odanın demir parmaklıklarından bir tanesi gevşek imiş, onu çıkarıp aralıktan mescide giriyor, namazını kılıp tekrar odasına geçiyormuş. Bir gün nöbetçi amiri yarbay, tam yatsı namazı vakti kontrol yaparken mahkumu odasında göremiyor. Bütün nöbetçileri sıkıştırdığı halde, ‘Kesinlikle böyle bir insanı görmedik’ diyorlar. Mahkumu mescidde gören birisi olacak ki, ‘Komutanım o mescittedir’ diyor.
“Biz de yatsı namazımızı eda ettik, ben sohbet ederken dışarıdan dinlemiş. Ayakkabısıyla mescidin içine girdi: ‘Mescidin yetkilisi kim?’ diye sordu. ‘Komutanım yetkili diye bir kimse yok ama, namazı ben kıldırıyorum’ dedim. Ve o mahkum olan astsubaya döndü: ‘Sen ne yapıyorsun burada?’ dedi. O ise ‘Mescitte ne yapılır?’ dedi. ‘Peki ama sen mahkumsun.’ dedi. Astsubay, ‘Mahkumun namazı olmaz mı?’ diye sordu. Bu sefer ‘Kapılar kilitli, nöbetçiler hiç görmemiş, sen oradan nasıl çıktın buraya geldin?’ dedi. O, ‘Ben gelirim.’ deyince, zannetti ki, kerametvârî oradan geldi. ‘Neyse, bu işi çok karıştırmayalım, deyip alıp götürdü, tekrar odaya kapattı. Gevşek parmaklık demiri öylece sır olarak kaldı.”
Yabancı ülkelerde, yollarda ve havaalanlarındaki namazlar ile ilgili hatıralarında da namazın ne kadar mühim bir ilânat olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Avustralyalı yaşlı bir profesörün namazda hissettikleri ise başlı başına bir güzellik. Haccı edâ sırasında kılınan namazlar, apayrı bir âlemin habercileri. Namazı zamanında eda etmenin önemi ve tembelliğin işe yaramaz mazeretleri üzerinde de durulmuş ve önemli ikazlar yapılmış. Yaz kurslarında câmilere gelen çocuklara yapılan ve yapılması gereken muameleler üzerinde de hassasiyetle duruluyor. Bu eserde, ekilen tohumların, bir gün nasıl meyveler verdiğini gösteren hatıraların da boy attığına şâhit oluyoruz. Yine bu kitapta ‘Sürüden ayrılanı kurt kapar” meâlindeki Hadis-i Şerifin hikmetli bir hatırasına da vâkıf oluyoruz…
Sizlere bu bahçeden sadece bir demet sunabildik…