Üstad Bediüzzaman Hazretleri, büyük baskılara, maddî-manevî işkencelere karşı, artık dayanamayıp şunları söylemek zorunda kalmıştı: “Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar bir el ile cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardelip ebedî zulümâta çabuk atılacaksınız! Arkamdan, pek çabuk sizin nemrutlaşmış reisleriniz yanıma gönderilecek. (…) Ben rahmet-i İlâhiden ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak!” (Yirmi Dokuzuncu Mektup-Altıncı Kısmın Zeyli, En son bölüm)
Vefatından bir hafta önce M. Fethullah Gülen Hocaefendi kaldığı yerden yanımıza kadar gelmişti. Ondan önce de üç defa gelmişti. Her gelişinde biz onu daha iyi görüyorduk. Daha çok yaşar diye ümit ediyorduk. O her gelişinde, dualar ediyor, helallikler diliyordu. Anlayamadık ki, o vedâlaşmaya geliyormuş! Arkadaşlara da öyle aktarıyorduk. Vefatı gerçekten bizim için sürpriz oldu.
Şu anda dünya Hocaefendinin haberleriyle çalkalanıyor. Hep müsbet yönde, dünya medyasının meşhurlarında haberler yorumlar çıkıyor çok şükür…
Hindistan’daki İslâmî cemaatlerin ileri gelenleri sohbetlerinde, vaaz ve hutbelerinde hep Hocaefendi üzerinde konuşuyorlar. Bu Hizmet düşmanlarını çok rahatsız etmiş ki, “Sizden beklemiyorduk” diye sitemli haberler göndermişler…
Amerika’da Amerikalı beyaz imamlardan cemaatlerine Cuma hutbesini uzun uzun tamamen Hocaefendiye tahsis edenler var.
Emre Uslu’nun bir twette özetlediği “Gülen’in cenazesinde neler görüp neler görmediğini” çok isabetli bir şekilde ortaya koyuyor:
Evet bir tören için bir başlık atılacak olsa: “Vakur, İnsanların Hüzün Geçidi” denilebilir.
“Gelen 20 bin kişi bilinçsiz halk yığınları değil, sanki hepsi Gülen’in rahle-i tedrisinden geçmiş disiplinli öğrenciler gibiydi.
“Cenaze namazı için kim öne çıkacak diye merakla baktım. Doğrusu orada öne çıkma yarışı olur, cenaze merasimi şova dönüşür mü diye merak ediyordum. Öne çıkan şey cemaatin şahs-ı mânevisi idi. Kimse öne çıkmadı, ne aileden, ne de yakın çevreden.
“Bir de çok sayıda GENÇ gördüm. Beklediğimden çok fazla.
“Cenaze merasiminde baştan sona bir düzen gördüm.”
Bir yazar, Hocaefendiye küfürlü twetler atan bir arkadaşına “Ölenin arkasından küfür edilmez.” diye vicdanen çok rahatsız olduğunu belirtiyor. Rüyasında Hocaefendi ona “Onlar bana ulaşmaz” diyor. Sen üzülme demek istiyor. Uyanıyor, bir bardak su içiyor ve “Niye ben” diyor. Yani cemaatle alâkam yok. Gülen niçin bir talebesinin rüyasına değil de benim rüyama girdi, diyor. Tekrar yatıyor. Bu sefer rüyamda Hocaefendi çay içiyor, yanında bir çocuk var. Dönüp bu yazara “Onların küfürleri, iftiraları bana ulaşmaz!” diyor. Âdeta üzülme diye teselli ediyor…
“Birden içimde bu zâta karşı derin bir sevgi hissettim”
Taziyeye gelen İmam Safer şunları anlattı:
“Filedelfiya’da tanıştığımız mermerci bir kardeşiniz var. Kendisiyle çok iyi görüşüyoruz. Benim aşırı isteğim ve arzum ile Hocaefendi’den randevu almış. Beraber gittik. Salon dolu… Ben varıp Hocaefendinin en yakınına oturdum ama çok heyecanlıyım. Bir türlü heyecanımı teskin edemiyorum. Hocaefendinin yanında su dolu bir bardak vardı. Tuttu onu bana uzattı. Aldım ağzıma götürürken bardaktan “Bismillahirrahmanirrahim!” diye bir ses geldi. İrkildim. Hocaefendi şefkatla omuzuma vurup bana tebessüm ederek “Bardakta bir çip var, ses oradan geliyor” dedi. Aslında Hocaefendi benim heyecanımı hissetti ve sakinleştirmek için kendi içeceği suyu bana verdi. Suyu içtikten sonra da bardaktan ‘Elhamdülillah!’ sesi geldi. Ben bu fırsattan istifade ile başladım konuşmaya: ‘Efendim, bizler İslâmiyeti tanımazken, tam bir bataklığın içindeydik. Warisüddin Muhammed liderimiz bizi teker teker o çöplüklerden çıkardı, sizin bu gençleri, bu kardeşleri yetiştirdiğiniz gibi bizleri İslâmî güzelliklerle tanıştırdı, sevdirdi…’ dedim. Bir de baktım Hocaefendinin iki gözlerinden de yaşlar akıyor. Benim o basit sözlerimden neler anladı, neler hissetti de böyle gözyaşları dökülüyordu. Birden içimde bu zâta karşı derin bir sevgi hissettim.”
“Sen de burada konuşamazsın, asla izin vermeyiz!”
İmam Safer’in yedi, sekiz sene önce ziyaretine gitmiştik o zaman da bizlere bir şeyler anlatmıştı. Bu taziye ziyaretinde de tekrar anlattı: “Muhammed Ali Clay vefat edince, ailesi cenaze töreninin organizesini tamamen bana bırakmıştı. Ailesi bana ‘Türkiye’den Cumhurbaşkanı cenaze namazına katılmak istiyor’ dediler. ‘O, Hizmet mensuplarına, Hocaefendinin arkadaşlarına haksızlık yapıyor, ben ondan hoşlanmam. Ama Türk halkını severim. Onların seçtikleri birisi olduğu için buyursun gelsin’ dedim. Geldi ama ‘Ben cenazenin başında konuşma yapmak istiyorum’ dedi. Ben ‘Olmaz; Muhammed Ali siyasetçilerden hoşlanmazdı. Ruhu rencide olur.’ dedim. Çok ısrar olunca dedim ki: ‘Bir şartım var. Biz de Türkiye’ye geleceğiz ve Hocaefendi ve taraflarına yapılan zulümleri anlatacağız. Sen buna izin veriyor musun?’ O ‘Hayır olmaz’ deyince ben de ‘Sen de burada konuşamazsın, asla izin vermeyiz!’ dedim.”
İmam Safer’in mensup olduğu Warisüddin Muhammed Cemaati, üç buçuk milyon mensuplarıyla hepsi birden Hizmeti ve Hocaefendiyi severler ve hiç kimsenin aleyhte konuşmasına izin vermezler. Daha önceki yazımda, cemaatin temsilcilerinin New Jersey’deki stadyumda kılınan cenaze namazına ve daha sonra defin sırasındaki törene iştirak ettiklerini, ağlaşarak kabre toprak attıktan sonra, toptan bizi taziye edip tesellide bulunduklarını anlatmıştım.
Bunlar ve bunlar gibi acımıza iştirak edenlerin hepsinden Allah razı olsun…