“Nasıl esmâ-i hüsnâ’nın içinde bir İsm-i zam vardır, Allah’ın sanatları ve nakışları içinde de bir Nakş-ı zam vardır ki, o da İNSAN’dır.” diyor. Üstad Bediüzzaman Hazretleri…
Üstad Hazretleri bir akşam üstü İstanbul’un Sirkeci mevkiinde dolaşırken, birden bire bir gayr-i Müslim kişi ona yanaşarak elini tutar: “Dininizde resim niçin yasaktır?” der. Bediüzzaman cevaben der ki: “İnsan Allah’ın sikkesidir. Padişah ve kralların sikkelerinin (bastırdıkları paralarına) taklidini yapmak, kalp para basmak kanunen yasak olduğu gibi, Allah’ın sikkesini taklide şerî cevaz yoktur.”
İnsan işte böyle yüce ve mükemmel bir kıvama sahip kainatın fihristesi bir varlık ama karşısında da müthiş bir düşmanı var: “(Şeytan isyan edince şöyle demişti:) ‘Çamurdan yarattığın kimseye secde mi ederim! Benden üstün kıldığın, kişi bu mu?. Eğer kıyamet gününe kadar bana bir mühlet versen, gör bak nasıl da onun soyunu, pek azı dışında çoğunu kumandam altına alacağım!’ dedi. Allah, ‘Defol oradan… Onlardan kim sana tâbî olursa iyi bilin ki, cehennem de sizin cezanızdır. Ceza ki, ne ceza!..’ buyurdu. Allah sonra şöyle buyurdu: ‘Onlardan gücünün yettiğini sesinle aldatıp kötülüklere kaydır. Süvarî ve piyade olarak bütün kuvvetlerini toplayarak onların üzerine yürü, mallarına ve evlatlarına ortak ol, bol bol vaadlerde bulun onlara!’ Şeytan bu! Onları aldatmaktan başka ne vaad eder ki!.. Benim gerçek kullarıma senin asla bir hakimiyetin olmayacaktır. Rabbinin onları koruyucu olması yeter de artar!” (İsra Suresi, 17/ 62-65)
Bu husus, A’raf Suresinde şöyle ifade ediliyor: “Allah, ‘Haydi sen mühlet verilenlerdensin!’ buyurdu. Öyle ise, dedi, ‘Sen beni azgınlığa mahkum ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere Senin doğru yolunun üzerine pusu kurup oturacağım. Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, Sen de onların ekserisini şükreder kullar bulmayacaksın.’ Allah şöyle buyurdu: ‘Alçak ve kovulmuş olarak çık oradan! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki, cehennemi sizlerle dolduracağım.” ( raf Suresi, 7/15-18)
Bu ayetlerle ilgili olarak Fî Zılâl tefsirinde şu yorumlar yapılıyor: “Bunlar, saptırma ve kuşatmanın, kalblere, akıllara ve duygulara hâkim olma yönteminin canlandırılmasıdır. Büyük bir savaş meydanıdır. Burada haykırmalar, atlılar, piyadeler, savaşların ve meydan okumaların metodunu uygun olarak kullanılmaktadır. Burada SES, düşmanın sabrını taşırmak ve onları sağlam kalelerinden, siperlerinden dışarı çıkarmak için kullanılıyor. Veya kurulmuş olan tuzağa, planlanmış olan taktiğe ulaşmaları için onlara bir SÜRE tanınıyor. Tahrike kapılıp ortaya çıktıklarında atlılar onları yakalıyor ve piyadeler etrafını kuşatıyor! (Mallara ortak olma meselesinde) Şeytanın bu ortaklığı, haram yoldan elde edilen her ÇOCUK da İblis’in ortaklığının simgesidir. Bunlarda şeytanın ortaklığı vardır. Bu ifade de, şeytan ile izleyicileri arasında hayatın iki temel dayanağı olan mallar ile çocukları kapsayan bir ORTAKLIK SÖZLEŞMESİNİ tasvir etmektedir. (Vaadlere gelince) cezadan kurtulma vaadi, haram yollarla zengin olma vaadi, haram yollar ve çirkin yöntemlerle üstün gelme ve başarıya ulaşma vaadi gibi… Herhalde şeytanın verdiği sözler içinde en aldatıcı olanı günah ve hatadan sonra BAĞIŞLANACAĞINA dair sözdür. Doğrudan ve açık yoldan kandırılması mümkün olmayan DİRENÇLİ İNSANLARA, yumuşak biçimde yaklaşır, onlara günahları güzel gösterir, İlahî Rahmetin genişliğini ve İlahî Af ve Bağışlamanın kapsayıcılığını telkin edip günahlara sürükler.”
M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki: “Hayırlı işlerin muzır manileri olur. Şeytanlar, bu Hizmetin hadimleri ile çok uğraşır.’ buyurur, Bediüzzaman Hazretleri. Aslında şeytanlar, değil bir toplumun, tek bir ferdin bile Rabbisi ile olan münasebetinden dolayı ÇILDIRACAK HALE GELİRLER. Dolayısıyla birbirleriyle uyumlu bir şekilde, Din-i Mübin-i İslam için koşturan insanlar karşısında ŞEYTANLARIN ÇILDIRMAMASI düşünülmemelidir.
“Bu çerçevede şeytanların muvaffak olma ihtimaline gelince; yer yer Efendimiz (S.A.S.) döneminde İRTİDAT HADİSELERİNİN olduğu, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde ise bu tür çalkantıların ictimaî bir boyut kazandığı, CEMEL ve SIFFÎN savaşlarının olduğu düşünülecek olursa, şeytanların kısmen başarılı olduğu söylenebilir. Demek ki, en sağlıklı bünyede bile bu türlü hadiseler olabiliyor. Öyleyse günümüzde bünyesi katiyen SAHABE BÜNYESİ kadar sağlam olmayan bir toplumda, böylesi hadiselerin vukuu gayet normal görülmelidir.” (Fasıldan Fasıla-4)
Bu çılgın düşmanlara karşı ancak ihlas ve takva silahlarını kuşanmakla mücadele edilebilir…