Cenab-ı Hak, insanı yaratacak, göklerin arzın ve dağların üzerlerine almaktan çekinip korktukları EMANET VAZİFESİNİ üzerine alacak, bir imtihan meydanı olarak yaratılan, yeryüzünde mihnetler içinde imtihanlara tabi tutulacak…
Cenab-ı Hak meleklere, insanı yeryüzünde hâlife (diğer mahlukat üzerinde kumandan) olarak yaratacağını söyleyince, onlar “Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahlûk mu yaratacaksın?.. Halbuki biz SANA devamlı HAMD ve İBADET yapıp, SÜBHÂNALLAH deyip SENİ tenzih etmekteyiz!” dediler. Cenab-ı Hak da “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu. (Bakara Suresi, 2/30)
Melekler bunları nasıl bilmiş olabilirler? Belki Levh-i Mahfuz’da görmüş olabilirler. Ayrıca yeryüzü ateş halinde iken, ateşten yaratılmış cinler daha önce şuurlu, idrakli, iştiha, şehvet, gazap, kin gibi duygulara sahip olmaları itibariyle yaptıkları iş ve icraatlarından, bunları çıkarmış olabilirler. Sonra da insanın fıtratını okuyarak bunları yapabilecek bir potansiyeli fark edip söylemiş olabilir. Arslanın pençesine bakıp yırtıcı olduğunu anlamak gibi… Daha cennette iken imtihan başlıyor. “Şu ağaca yaklaşmayın” îkazına rağmen, şeytanın ayaklarını kaydırmasıyla, yer yüzüne indirildiler. Ama program devam ediyor. Her şeye rağmen, Hz. Adem ilk insan olarak kendisine peygamberlik ve suhuf veriliyor... Çünkü insanda potansiyel olarak çok güzel istidat ve kabiliyetler ayrıca muzır madenler hükmünde duygular da var. Zaten imtihan… Bütün bunlar bir imtihana tâbi tutulmak… Yani nimetler âlemi cennetten mihnetler diyarı dünyaya bunun için gönderiliyor. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, “Bu gönderilişin hikmeti tavziftir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki, insanın bütün manevî terakkilerinin ve bütün istidatlarının inkişafı, gelişmesi ve insanın mahiyetinin Cenab-ı Hakkın bütün İsimlerine toplayıcı bir ayna olması, o vazifenin neticelerindendir.
“Eğer Hz. Âdem, cennette kalsaydı melek gibi makamı sabit kalırdı, kendisindeki potansiyel kabiliyetler gelişme göstermezdi. (…) Onun için fıtratının gereği olan mâlûm günahla cennetten çıkarıldı.” (On İkinci Mektup, Birinci Sual)
Sonra Hâbil’i kardeşi Kâbil hasedinden masum olarak öldürdü. Kaderin planı durduruldu mu? Hayır…
Sonra Şit ve İdris peygamberler geldi.
Sonra Hz. Nuh Aleyhisselam geldi. insanlar azgınlaştı. Hem iman ve hem ahlâk yönünden doğru yoldan saptılar. Ama plan işlemeye devam etti. Münkirler, müşrikler bir tufanla yok edilip temizlendi. Hz. Nuh, ikinci Âdem olarak, iman eden azıcık bir ümmetle yoluna YENİ BİR DÜNYA kurarak devam etti…
Tâ Hz. Muhammed Aleyhisselam'a kadar 124 bin veya 224 bin peygamber gelip geçti. Efendimizle (S.A.S.) YEPYENİ BİR DÜNYA KURULDU… Çünkü O (S.A.S.) yaradılış ağacının, en parlak, en kıymetli ve en nuranî meyvesi idi… Hâlâ insanlığın beşte biri ve arzın yarısı, nurunu Ondan (S.A.S.) alıyor. Her yüz senede bir ümmetinden gönderilen Hz. İmam Gazzali ve İmam Rabbanî gibi mücedditlerle, bakışları matlaşan insanlığa, İslâmiyet saykıllanıp cilâ vurularak takdim ediliyor. Ama sadece Müslümanlar değil, bütün insanlık, büyük bir buhrana son bir-kaç asırdır tutulmuş vaziyette… İnkâr-ı ulûhiyet her tarafı sardı. Önce Sovyetlerde, sonra Çin’de daha sonra da yarı Avrupa’da dinsizlik rejim haline gelmişti… İnsanlık Kalesi, rahne, darbe ve yara alarak ciddi şekilde aşındırılmıştı… Onun için bunlara karşı gönderilecek vazifelilerin donanımları da ona göre olması gerekiyordu. Çünkü “Kardeşlerim gelecek!..” diye müjde verilenler onların rehberliğinde yetişecekti…
Üstad Hazretleri 1900’ün başında gördüğü rüya ile Ararat dağı denilen Ağrı dağının infilakı ile bütün cihanı sarsan patlamanın ve her tarafa dağılan dağlar gibi parçaların aslında Cenab-ı Hakkın RAHÎM ve HAKÎM isimlerinin tecellisiyle hayırlara döneceğini de bildiriyordu.
Evet Kaderin Programı devam ediyordu ve YENİ BİR DÜNYA kurulacaktı. Merkezi Anadolu idi ama dağlar gibi parçalar, adanmış gönüller dünyaya dağılacaktı… Âhesterevlik ettik… İnsanız rahatı seviyoruz… İşte fıtratımızın icabı işlediğimiz hatalarımız vesile edilerek, dünyanın dört bir tarafına kaderin eliyle sevk edilip dağıtıldık. Hatâ ve günahlarımızla yüzleşerek, Hz. Adem atamız ve Hz. Havva validelerimiz gibi tevbe istiğfarlarla tekrar yolumuza koyulmamız gerekiyor. Onun için çok iyi bilelim ki, KIYAMETE AYARLI BU HİZMET bazı ârızalar olsa da inşaallah dimdik ayakta kalarak yoluna devam edecektir. Bazı hatalar, bazı zâlimlerin zulüm ve gadirleri ve bazı iftiracı ve farfaralı medyacıların tuzakları HİZMETİ yolundan inşaallah çeviremeyecektir.