Kur'an-ı Kerim Üzerine Mülahazalar -1

Abdullah Aymaz

Abdullah Aymaz

10 Haz 2019 09:48
  • M. Fethullah Gülen Hocaefendi, “Kur’an’dan İdrâke Yansıyanlar”  isimli kitabında  “Önsöz” olarak  yazdığı  yazıda Kur’an’ı anlatıyor. Ama ne anlatış!..  İlk cümlesi şu: “Sonsuzun, kelime ve harfler dünyasında parıldayan ışığıdır Kur’an…”  Evet Kur’an, üçyüz bin altı yüz yirmi harf ile yani sınırlı sayıda harfler ile sonsuz mânâ ifade eden Ezelî bir Kelamdır. Onun için Üstad Hazretleri diyor ki: “Kur’an’da bir hassa var; başka kelâmda yoktur. bir kelâmı işitsen, asıl kelâm sahibini arkasında görürsün, ya içinde bulursun. Üslûb: İnsanın aynası… Kur’an ise, zâhiren o muhâtab nebiyyi (Muhammed Aleyhisselamı) gösterir; muhatab kelâmın Sâhibine perde… Zira, varlığı zarurî olan Cenab-ı Hakk ki, sayısız ve sonsuz kelimelerinin hitabı, sayısız muhataplarına ezelden tâ ebede birden teveccüh etmiş, şöyle sınırlı sayıdaki harfler ve kelimelerden meydana gelen kelâmın arkasında, Ezel-Ebed Sultanı konuşuyor… Yalnız bir tecelli parıltısının sığışması kâbildir; eğer bütün o nihayetsiz kelimeleri bir anda dinlemesi imkân dairesinde olsa idi bir mekânı…  Yahut bütün muhataplar, kâinatın zerreleri suretinde TEK  BİR  KULAK  olsaydı, o cihan büyüklüğünde ki, hem bir iman nuru, hem vicdani sezgi… Belki sonsuz kelam arkasında, ya içinde, sonsuz celâl ve azameti içinde o Sultanî Haşmetin timsâlini görürdü…”

    Yani bir insanın sözünün arkasında, konuşan şahsın kendisi görünür. Çünkü yaşadığı çağın ve atmosferin, ilim ve bilgi seviyesinin tesiri vardır. O sözün haddi-hududu da bellidir. Ama Cenab-ı Hakkın kelamı, ezelî ve ebedî olduğundan kıyamete kadar gelecek teker teker her çağın, her seviye insanına hitap eder, isteklerine cevap verir, dertlerine devâ olur ve maddî-manevî yükselişine vesile olur. İşte bütün insanlar,  cihan büyüklüğünde bir kulakta toplanıp Allah’ın Kelamı Kur’an-ı Kerimi öyle dinleseler belki o kelâmın sahibi görülebilir. Ama Kur’an-ı Kerimin âyetlerinin âhirette anlaşılacak bir yönü de vardır. Onun için Cenab-ı Hakkın öbür âlemde Rahman Suresini, keyfiyetine uygun mukaddes bir tilavetle Cennetliklere ifade buyuracağı ifade ediliyor…

    Hocaefendi Önsöz’deki ifadelerine devam ediyor: “İnsanların ve cinlerin duygu, düşünce ve his atlasında melekûtun sesi-soluğudur Kur’an…” Şu ibrişime dizilip söz diye sunulan mücevher kelimelere bir bakıp anlamaya çalışalım…. Üstad Hazretleri bu ses ve soluktan bir bölümüne şöyle işaret ediyor: “Kur’an’ı dinleyen insana, Kur’an’daki HAKİKAT  İLMİ  ve HAKİKAT  NUR’u dünyanın mâhiyetini bildirmesiyle dünyaya aşk ve alâka pek mânâsız olduğunu anlatmaktadır. Yani insana der ve isbat eder ki: ‘Dünya samedânî bir kitaptır. Harfleri ve kelimeleri, nefislerine değil; belki, başkasının (Yani Cenab-ı Hakkın) zât, sıfat ve isimlerine delâlet ediyorlar. Öyle ise, mânasını bil, al; nakışlarını git!.. Hem  (dünya) bir tarladır. Ek ve mahsulünü al, muhafaza et; muzahrafatını (çör-çöp kısmını, dışı süs-içi pis olanlarını) at, ehemmiyet verme. Hem (dünya) birbiri arkasında daim gelen-geçen aynalar mecmuasıdır. Öyle ise, onlarda tecelli edeni bil, nurlarını gör ve onlarda tecelli eden Güzel İsimlerin tecelliyatını anla ve müsemmalarını (isimlerin Sahibini yani Cenab-ı Hakkı) sev ve zevâle, yokluğa ve kırılmaya mahkum olan o cam parçalarından alâkanı kes!  Hem (dünya) seyyar bir ticaret mekânıdır. Öyle ise, alış-verişini yap, gel. Senden kalan ve sana iltifat etmeyen kâfilelerin arkalarından beyhude koşma, yorulma!.. Hem (dünya) muvakkat bir seyrangâhtır. Öyle ise, ibret nazarı ile bak ve zâhiri çirkin yüzüne değil; Bâkî Cemâl Sahibine bakan gizli, güzel yüzüne dikkat et, hoş ve faydalı bir gezi yap, dön. O güzel manzaraları ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasıyla akılsız çocuk gibi ağlama, merak etme… Hem bir misafirhanedir. Öyle ise, onu yapan Mihmadâr-ı Kerim’in (misafirlerini ikramlarla ağırlayan Cenab-ı Hakkın) izni dairesinde ye, iç, şükret. Kanunu dairesinde işle, hareket et. Sonra arkana bakma, çık git. Herzekerâne (abuk sabuk konuşanlar) gibi, fuzûlî bir surette karışma. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle mânâsız uğraşma ve (dünyanın) geçici işlerine bağlanıp boğulma!”  (On Yedinci  Söz, Birinci Makamın sonu)

    Hocaefendi devamla diyor ki: “Gün gelip de O (Kur’an), en müstesna bir sadef içinde inciye dönüşünce, işte o zaman, söz sarraflarının gözleri de, sararıp solmayan ve renk atmayan bir güzellikle buluştu.”

    İşte o söz sarraflarından birisi olan Üstad Hazretlerinin bazı değerlendirmeleri: “Terğib ve teşvik makamında hadsiz misallerden, mesela: Dehr Suresinde beyânatı, âb-ı kevser gibi hoş, selsebîl çeşmesi gibi selâsetle akar, cennet  meyveleri gibi tadlı, hûri libası gibi güzeldir… Tehdit ve terhib makamında pek çok misallerinden, mesela Ğâşiye Suresinin başında Kur’anî  beyânât ehl-i dalâletin, kulağının içinde kaynar kurşun gibi, dimağında (beyninde) yakan ateş gibi, damağında yanan zakkum gibi, yüzünde saldıran cehennem gibi, midesinde acı, dikenli ağaç gibi tesir eder. Evet bir Zât’ın (c.c.) tehdidini gösteren Cehennem gibi bir azap memuru, öfkesinden ve gayzından parçalanmak vaziyetini, alması ve ‘Cehennem öfkesinden neredeyse çatlayacak haldedir.’  (67/8) söylemesi, söyletmesi, o Zâtın (c.c.) terhibi (korkutması, vazgeçirmesi) ne derece dehşetli olduğunu gösterir. Medih makamının binler misallerinden, başında ELHAMDÜLİLLAH  olan beş surede Kur’ani beyânat güneş gibi parlak, yıldız gibi zînetli, semâvat ve zemin gibi haşmetli, melekler gibi sevimli, dünyada yavrulara rahmet gibi şefkatli, âhirette Cennet gibi güzeldir.”  (Yirmi Beşinci Söz)

    Abdullah Aymaz
    10 Haz 2019 09:48
    YAZARIN SON YAZILARI