Arkadaşımız Basri Doğan üç buçuk dört sene önce güzel bir haber yakalamıştı… Tekrar dikkat nazarlarımızın önüne koyarak bir tefekkür konusu olmasını temenni ediyorum. Efendimiz (S.A.S.) ibret ve ders almamız için kabristanları ziyaret etmemizi tavsiye etmektedir. Bizi en çok aldatan, dünyada ebedî kalma hülyasıdır, ölümü ve âhiret hesabını düşünmeden yaşamadır.
Basri Doğan, “Ölümü Düşünmek İsteyenler İçin Açık Mezar” başlıklı haberinde diyor ki:
Hollanda’nın Nijmegen şehrinde bulunan Radboud Üniversitesine ait öğrenci kilisesi bahçesinde açılan mezar, ölüm ve sonrası hayatı merak edenlerin uğrak yeri oluyor.
Üniversitenin arka bahçesinden aşağı inilerek mezara geçildiğini anlatan Radboud Üniversitesi Öğrenci Kilisesi sekreteri Ilse Hubers, “Öğrenciler burada ölüm ile ölüm sonrası hayatı kendi içlerinde tasavvur ediyor.” diyor.
Hubers, proje ile amaçlarının ne olduğunu şöyle özetliyor: “Öğrencilerimize; Hayatı düşünmek için zaman ayırın. Ve hayat sonrası ölümü hatırlamak için bir deneme yapın tavsiyesinde bulunuyoruz. Özellikle öğrenciler arasında stresin daha yaygın olduğu bir zamandayız. İnsanların bu mezarda hayata ve ölüme dair düşünme şansı bulabilmeleri son derece önemli. Mezar, her görüşten farklı insanı kendine çekiyor. Aralarında Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Reformistler mezara geliyor. Bazıları tamamen rahatlarken, bazıları bundan etkilenmiş olarak ayrılıyor. Mezar, yaşam, ölüm ve bununla ilgili her şeyi düşünmelerini sağlıyor.”
Melissa Ketelaar (22) bu mezarda yatmaya cesaret eden öğrencilerden. 40 dakika mezarda yatan Kültürel Çalışmalar öğrencisi Melissa Katelaar, “Ben dindar değilim, bu yüzden hayatın öldüğümde sona ereceğini varsayıyorum. Mezarda benim için gerçekten önemli olanı düşünmeye başladım. Bu mezar aslında beni hayat üzerine düşünmeyi de sevk etti. Meditasyon da bundan ibarettir.”
MEZAR AHİRETİ HATIRLATIR
Hollanda’nın Rotterdam kentinde Rumi Sanat Enstitüsü’nde çalışmalarını sürdüren Mehmet Refii Kileci ise açık mezarda yatılabilmesinin, tasavvufta özellikle Nakşibendi tarikatındaki ölüm rabıtası gibi olduğunu hatırlattı.
Kileci, şunları söyledi: “Ölümü düşünüp dünyaya fazla meyletmeme, ahirete hazır olma, Radboud Üniversitesi Öğrenci Kilisesi’nde, kilisenin güzel ve büyük bir bölümünü de Müslüman öğrencilere mescit olarak tahsis etmişler. Kız ve erkekler için ayrı abdest alma yerleri yapmışlar, diğer bir bölümü farklı dinler için ayırmışlar.İşte beraber yaşama ,dostluk, kardeşlik bu, kavgadan gürültüden uzak, İslam dünyası olarak buna ne kadar ihtiyacımız var. Burada açık halde oluşturulan mezar ahireti hatırlamak ve geçici dünyevi ayartmalara tamamen teslim olmamak için tasavvuf içindeki bir geleneğe, özellikle de ‘ Râbıta-i Mevt ‘ veya ölümü anmak. Din, dil veya kökeni ne olursa olsun birbirimizi insan olarak görmeli ve saygı duymalıyız. Ali ibn Ebu Talib (ra) ‘nin dediği gibi: ” İnsanlar ya dinde kardeştir ya da insanlıkta kardeştir, Hz. Adem (as)’ ın soyundan gelir.”
‘BÜTÜN ZEVKLERİ KÖKÜNDEN YOK EDEN ÖLÜMÜ ÇOK HATIRLAYINIZ’
Rumi Sanat Enstitüsü çalışmalarını sürdüren Mehmet Refii Kileci, şöyle devam etti: “Birçok insan için ölüm, sevgili ile kavuşma ve vuslat anı olarak değerlendirilmiştir. Tasavvufî düşüncede ölüm olgusuna gereken değer verilmiş, ölmeden önce ölmek sırrına eren Allah dostları onu düğün gecesi yani (Hz. Mevlana ifadesiyle Şeb-i Arus) olarak telakki etmişlerdir. Onlara göre ölüm, ikinci ve ebedî bir hayatın başlangıcıdır. Bu sebeple, mutasavvıflar iradî ölüm dedikleri, insanın tabiî istek ve arzularının disipline edilmesi şeklinde tanımlanan ölüme ehemmiyet vermişlerdir. Dolayısıyla, yaptıkları bütün faaliyetlerde nefislerini değil bütün insanlığın yararını düşünmek gibi bir erdemin sahibi olmuşlardır. Tasavvufta ölüm ile râbıta kurmaya “tefekkür-i mevt” de denir. Ölümü tefekkür etmenin insan hâl ve tavırları üzerinde büyük bir tesiri vardır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem bir hadis-i şeriflerinde: “Bütün zevkleri acılaştırıp kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!”
Maalesef insanlar zaman zaman Sırat-ı Müstekîm’in güzel çizgisinden ayrılıp nefis ve şeytanın kontrolünde cerbeze ile, şehvet ve gazap duygularının dürtüleriyle yanlışlara kapılıp gidebiliyorlar. Onun için ölümü hatırlamak için mezaristanlara uğramak faydalı olur. Efendimiz (S.A.S.) “Kulun Allah’a en yakın olduğu hâl, secde hâlidir. ” buyuruyor. Onun için Üstad Hazretlerinin insan için toprağın, Arştan daha önemli olduğunu söyleyerek, bizlere Alnımızı toprağa koymanın ve toprağa girip türâbî olmanın yani mezardan, ölümden korkmamamızın tavsiyesini veriyor.