Allah’ın rızası hedeflenince Cenab-ı Hak, hayırlı yardımcılar verir. Hayırlı ve bereketli icraatlar meydana gelir. Ama sırf saltanat, menfaat için olursa, insanı ibret-i âlem eder. Görünüşte mücahit sonra mütahit, görünüşte Harun, sonra Karun olanların varıp dayanacağı noktayı M. Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle anlatıyor: “Bunlar geldiklerinde saltanat mülahazasıyla geldiler; fakat şu anda her şey dibe vurmuş gibi, ortaya saçılan şeylerden insan tiksinti duyuyor. Allah görüyor ve biliyor her şeyi.”
Tepki olarak ortaya çıkan düşünce ve hareketler dengeli olamaz. Son asırlarda İslam dünyasında ortaya çıkanlar hep tepki olarak doğmuştur. Risale-i Nur hizmeti bedîdir, fıtrîdir. Tamamen Kur’anîdir. Günümüz kaotik atmosferinde ise, yapılacaklar azamî hassasiyet ister. Bu hususta Hocaefendi dikkat istiyor. “Bu kadar karmakarışık şeyler için de dengeli olmak hayli zor. Ehlî Sünnet'e neler düşüyor neler!” Hocaefendi araştırmadan tam bilip hissetmeden bir şey söyleyip yazmaz. Onun için yazdıkları ruha dokunur ve derin tesir eder. Bütün bunlara rağmen, hep aczini ifade etmeye çalışır. Bu da onlar muhasebeleri…
“Bu düşünceleri doğru bir şekilde ortaya koymaya gücüm yoktu; fakat elden geldiğince doğruları doğru olarak ifade etmeye çalıştım.” M. Fethullah Gülen Hocaefendi, Efendimiz‘in (S.A.S.) muhabbeti, sahabelerin sevgisiyle coşkun bir manevî atmosferi her zaman doya doya yaşadığı için, vaaz ederken, hutbe okurken, ders verirken bilhassa hadis derslerinde bu güzelliklere şahit olabilirsiniz. İşte bir dersten sonra râviler için söyledikleri: “Rical-i Hadis: Ne güzel iklim; dolaş içlerinde dolaşabildiğin kadar. Birbirlerinin meziyetleri ile iftihar ediyorlar, hakiki Müslümanlık budur. Onda da mübalağaya girmiyorlar, hep hak ve hakikati ifade ediyorlar; her işleri dengeli. Hûd Suresi’nde, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emri tebliğ edilince, Efendimiz (S.A.S.) artık kılı kırk yararcasına yaşamaya gayret ettiği için saçları ağarmış.
Hocaefendi de bu hususların aslında bir Peygambere yakışan incelikler olduğun tespitlele, bunların Efendimizin (S.A.S.) peygamberliğinin delili olduğunu söylüyor. Ki, çok güzel bir tespit: “Her şeyin milimi milimine yaşanmasına Efendimizin (S.A.S.) müthiş bir hassasiyeti var; detaya ait şeylerde bile çok hassas davranıyor, herkes her şeyi dosdoğru yapsın diye. Ben O’nun, Sallallahu Aleyhi Vesellem, bu hassasiyetini nübüvvetine bir delil olarak görüyorum. Sık sık yad ediyorum: “Ey mü’minler topluluğu ilahî inayet ve ihsan olarak verilmiş sarsılmaz bir sütun gibi kıyamete kadar değişmeden baki kalacak İslâm Şeriatı vardır.”
Ne kadar borçluyuz ona, ne kadar şereflenmişiz! Sana kurban olayım! Cenab-ı Hak O’nu (S.A.S.) bize lütfetmiş Cenab-ı Hakk’ın ikram-ı hâssı… “Virüsle ilgili hep aşı yapılsın diyorum; işi idare eden siyasiler başka kavgalarından dolayı o sıkıntıyı görmezden gelebilirler ama bize düşen şey tedbirli hareket etmektir. Esbap bir perdedir, esbabı da Allah yarattığına göre onlara riayet etmek Allah’a saygının ifadesidir. Aşının yan tesir ettiği insanların arka plandaki sağlık problemlerine bakmak lazım. ”
“Şimdilerde dualarımda ‘Allahım! Fenafillah, Bekabillah, Maşallah, El iştiyak ilâ likaullah ve ilel’rasul’ diyorum. Hiç ihmal etmemek lazım. Ne dersen de ne yaparsan yap bunların yerine başkasını koymaman lazım. Öte tarafa gidince görürsünüz. Peygamberan-ı İz’am görmüş, onlara uyanlarda görüyor gibi yaşamışlar… Salih Özcan abi, ben Üç Şerefeli’nin penceresinde yatarken beni uyandırmış, ne yatıyorsun kalk kabirde zaten hep yatacaksın, demişti. Esas olan dünya hayatını uyanık geçirmek. Ne güzel insanlardı onlar! Rical-i Hadis: Ne kadar hassasiyet ne kadar titizlik bunlar hafife alınacak şeyler değil; dini, hamalesi, emanetçisi gibi yüklenmiş, taşımışlar; biz ise kendimizi salıvermişiz. ”
“Hazreti Eyüp Aleyhisselam öyle şeylere maruz kalıyor ki; evlatlarını, evini, zenginliğini kaybediyor. Musibet sonunda diline ilişince, ‘Rabbim bana zarar isabet etti’ diyor. O’nun maruz kaldığı şeyleri bizim başımıza gelenlerle mukayese etmek mümkün değil ama umumi manada Cenab-ı Hakk’a teveccüh ederek “Meta (Allah’ın yardımı nerede?)” demekte mahzur olmayabilir. Onun kapısının tokmağına dokunmakta, onun kapısına başımızı koymakta mahsur yok ama içten de olsa neden bütün bunlar gelip bizleri buluyor, demek mahsurludur. Tüm bunlar ahiret hesabına bizim için kazanç oluyor. Cenab-ı Hakk’ın Kur’an-ı Kerim de ifade ettiği gibi, Allah bizlere sabrı cemil ihsan eylesin! Şu ana kadar başımıza gelenler istihkakımız, tüm bu olanlara karşı samimi olunması İhlas’ın korunması gerekiyor; bu olup bitenler kendimizle yüzleşmemize vesile oluyor, aynı zamanda günahlarımıza kefaret oluyor; ama genelde peygamberler yolu bu… Onlar günahın zerresini görmemişler ama hep preslenmişler. Hicret etmeyen, tazyik görmeyen peygamber yok. ”