Dünyaca meşhur Rus Müzisyen Korsakov olarak tanınan Tatar Müslüman Şehrazat, çocukluğunda bir camide hocanın anlattığı Hz. Âsım bin Sâbit’in şehid olma hadisesini dinler bu gerçeği hiç unutmaz ve mesleğinin zirvesinde bunu besteleyip insanlığa takdim eder… Şehrazat ismini unutturmak isteyenler ona Korsakov ismini verdikleri gibi şehit Âsım Hazretlerinin nâşını müşriklere vermemek için arıların bu ibretli halini de uçan arılar (The Flight of the Bumblebee) ismiyle anarlar…
Hz. Âsım Bin Sabit ise Medineli ilk Müslümanlardandır. Gazalarda büyük kahramanlıklar göstermiştir. Onun için Efendimiz (S.A.S.) “Düşmanla savaşanlar, Âsım gibi savaşsın” buyurmuştur. Çünkü Hz. Âsım (R.A.) ok atmakta çok mâhirdi. Bir seferinde Peygamber Efendimiz (S.A.S.) sahabe efendilerimize, “Nasıl savaşılacağını savaş sırasında dikkat edilecek ve takip edilecek hususları sordu. Bu mübarek zat okunu yayını alarak ayağa kalkıp dedi ki: “Ya Rasulullah! Düşmanlarımız iki yüz zira (dirsekten orta parmağa kadar olan uzunluk ölçüsü) mesafesinde olurlarsa ok atarak savaşırız. Yaklaştıklarında mızraklarımızla dövüşürüz. Mızraklarımız kırılırsa, kılıçlarımızı çekeriz, göğüs göğüse çarpışırız.” dedi. Onun bu sözleri Efendimizin (S.A.S.) hoşuna gitti.
Asım bin Sabit Hazretleri Bedir gününde Kureyş’in ele başlarından Ukbe Bin Ebi Muayt’ı öldürmüştü. Çünkü o zâlim, Mekke’de Efendimize (S.A.S.) çok işkence yapmış, hatta boğmaya çalışmıştı. Efendimizin (S.A.S.) hakkında bir şiir söylemişti: “Ey Kusvâ adındaki devenin binicisi, hicret edip bizden uzaklaştın. Fakat pek yakında beni atlı olarak karşında göreceksin. Mızrağımı kanınızla sulayacağım. Kılıçla parçalayacağım.” demişti.
Hz. Asım, Uhud günü de Efendimizden hiç ayrılmadı. O gün müşriklerin sancaktarı ile kardeşini okla bulup öldürdü. Onun için Âsım bin Sabit’in başını kesip getirine yüz deve vermeyi vaad etmişlerdi. Âsım bin Sâbit, on arkadaşı ile yolda giderken, bunları fark eden Huzeyl Kabilesi’nden iki yüz okçu etraflarını sardılar. Onları çembere alıp: “Söz veriyoruz. Asla sizi öldürmek istemiyoruz.” dediler. Bu en yiğit aralarında istişare ettiler. Teklifi kabul etmeyerek savaşmaya karar verdiler. Hz. Âsım “Allah’ım! Peygamberini durumumuzdan haberdar et” diye dua etti. Attığı oklarla, bu çemberden birer birer müşrikleri yerlere seriyordu. Ama okları bitince mızrağı ile çembere saldırıyor. Mızrağı kırılınca kılıcına sarıldı ve dehşet saçtı. En sonunda şu duayı yaptı: “Allah’ım bugüne kadar senin dinini muhafaza ettim. Ya Rabbi, Sen de bugün benim vücudumu müşriklere teslim olmaktan koru.”
İki yüz kişiye karşı bu on mücahit öylesine çarpıştı ki, yedisi şehit oldu. Üçü esir olarak Kureyşlilerin eline düştü. Lihyanoğulları Hz. Asım’ın başını kesip satacaklardı. Fakat Hz. Âsım’ın duası kabul oldu ve onun cesedine müşrik eli değmedi. Bir arı sürüsü bulut gibi geldi ve nâşını korudular. Yaklaşmak isteyen müşriklere arılar saldırdılar. Onlar da âciz kalıp “Şimdi bırakalım, onlar akşam olunca dağılır, sonra biz gelip başını keseriz.” diyerek dağıldılar. Akşam olunca Cenab-ı Hak’tan rahmet eseri bir yağmur yağdı. Her tarafı sel alıp Hz. Âsım’ın nâşını da alıp götürdü. Müşrikler sonra geldiler ama Hz. Âsım’ı bulamadılar. Onun için adı “Arıların koruduğu şehit” oldu.
Hz. Âsım, Mehmet Âkif, Ersoy’un şiirinde ismi geçmektedir. “Âsım’ın Nesli” tabiri miras kaldı… Şehrazat da onu besteledi. Ama uçan arılardan maksadı uzun zaman gizli kaldı. Ama şimdi çok iyi biliniyor.