12 Mart 1971’de İzmir Sıkıyönetim Mahkemesinin meşhur savcısı Nurettin Soyer idi. Laikliği dinsizlik olarak anlayan dinden ve dînî edebiyattan bîhaber bu kişi, silahıyla yakalanan bir terörist üniversiteli kıza, “Yani senin haberin yokken demek bu silahı çantana koymuşlar!..” diyerek salıverirken Kur’an Kursu öğrencilerinin ödünü patlatacak tavırlar takınıyor; 163. Maddenin cezaları ile tatmin olmuyor, Kur’an tefsiri okuyanları, silahlı ve eli kanlı teröristlerden daha tehlikeli gördüğü için idamla yargılanıp idam edilmelerini istiyordu. İddianamesinde Yirmi Dördüncü Söz’ün en başındaki şu ifadelere takılmış ve aynen şöyle yazmıştı: “İşte insanı deliye çeviren ifadeler: Şu Söz, ‘Beş Daldır. Dördüncü Dal’a dikkat et. Beşinci Dal’a yapış çık, meyvelerini kopar al.” Aslında bu ifadeler Kur’an’ın temsillerine dayanmaktadır: “Görmedin mi Allah nasıl bir temsil getirip benzetme yaptı: Güzel Söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise semâya ser çekmiş bir ağaç gibidir ki, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Düşünüp ders çıkarsınlar diye Allah insanlara böyle temsiller getirir.” (İbrahim Suresi, 14/24-25)
Ben mahkemede ifade verirken “Bediüzzaman Hazretleri” diyorum hep, savcı sözümü keserek hâkimlere “Dikkat edin bu sanık, Mahkeme huzurunda bile Kürtçü Said’in reklamını ve propagandasını yapmak için Bediüzzaman diyor. Bediüzzaman demek, zamanın hârikası demektir” dedi. Avukatımız İslam Bey de söz alıp “Bediüzzaman, bir ism-i hastır (özel isimdir). Onun mânasına bakılmaz. Mesela senin isminde Nureddin, mânasına göre. Dinin Nuru demektir. Yani sen şimdi dinin nuru musun?” dedi. Yani sen materyalist , hatta laikliği dinsizlik mânasına anlayan ve ona göre hareket eden birisinin, demek istedi. Bu Kürtçü Said ifadesinden o zaman bizim gibi sanık sandalyesinde oturan Avukat Bekir Berk, “Sen ona kürtçü diyemezsin. Ona kürtçü diyenler, İslam düşmanları alçak câhillerdir.” mealinde çok ağır sözler söyledi.
Yirmi Dördüncü Söz’ün Beşinci Dalı’nın başında Üstad Hazretleri “Beşinci dalın ‘Beş Meyve’si var.” diyor. “Birinci Meyve”de şöyle diyor: “Ey nefisperest nefsim!.. Ve ey dünya perest arkadaşım! Muhabbet şu kainatın bir varlık sebebidir; hem şu kainatın râbıtasıdır (zerreleri ve kürreleri birbirine bağlayan güçlü bir bağıdır); hem şu kainatın nurudur, hem hayatıdır. (Muhabbet, VEDÛD isminin tecellisidir. Vedûd ismi celâli isimlerdendir. Cansızlara tecelli edince câzibe yani çekim kanunu olur. Bilindiği gibi atom zerrelerinin en yakından eden uzaklara kadar dört çeşit çekim gücü vardır ki, tamamen Vedûd isminin tecellisidir. Vedûd isminin canlılarda bilhassa şuurlu varlıklarda özellikle insanlarda tecellisi ise muhabbet ve aşk şeklinde tezâhür eder.) İnsan, kâinatın en câmi (bütün özelliklerini içinde toplayan) bir meyvesi olduğu için, kainatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbinde yerleştirilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbet lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olur.”
Ne var ise âlemde, dem’dedir dem’de… Yani dem evladı insanda, kainat kadar bir aşk ve muhabbet potansiyeli mevcuddur. Bu çok büyük bir ücrettir. Şimdi insan bu ücreti kime sarfetmelidir? Buna kim lâyıktır. Siz elbetteki beş kuruşluk bir şeye beş milyarlık bir ücret vermezsiniz. Akılsızlığına hükmedip mallarınıza haciz konulmaması için aklı başında hiç kimse böyle bir ücret savurganlığına girmez. Ayrıca Üstad Hazretleri sâr-ı Bediyye’de diyor ki: Allah, insanın kalbini Kendi muhabbetinin tahtı yapmıştır. O tahta, Kendi muhabbetinden başka bir şeyin gelip oturmasını istemez. Ama dört şey vardır, bunlar müfteristir yani gelip kalbi delip parçalar ve gelip oraya oturmaya kalkışırlar. Onun için Allah darılır aksiyle tokat vurur. Bunlardan birisi, acûliyettir. Acelecilerin gözü hiç bir şey görmez, sormaz, danışmaz ve bodoslamasına yanlışa dalarlar ve aksiyle tokat yerler. Onun için ‘Acele şeytandandır; teenni yani düşüne taşına, sora sora, soruştura soruştura iş yapmak ise Rahmandandır.’ denilmiştir. İkincisi hırstır. Hırslı insanlar da hiç kimse istişare etmeden yanlışlara saplanırlar. Onun için ‘Hırslılar, haybet ve hüsrana maruzdurlar’ denilmiştir. Dördüncüsü, aşk-ı mecazîdir. Allah aşkından başka muhabbetler, dünya, para, karşı cinse olan aşklar hayat boyu sıkıntılara ve pişmanlıklara sebeptir. Onun için, Üstadımızın büyük talebesi Albay Hulusî Ağabeyimiz, hizmetteki bekâr gençlerimize şöyle bir tavsiyede bulunmaktadır: Erkekler ve kızlar olarak evleneceğiniz zaman gözünüzle değil kulağınızla karar verin. Mesela hizmette koşturan bir oğlumuz ve kızımız birisini gördü. Boyu, endamı, görüntüsü hoşuna gitti, hemen kendi başına evlenmeye karar vermesin, hizmeti bilen ve kendisini seven ağabeyler, ablalar, eşler dostlar, anneler babalar araştırsın; bu kız veya bu oğlan nasıl birisi bizim hizmette koşturan evladımıza destek mi olur, yoksa köstek mi olur? Araştırma neticesinde beraber karar versinler. Dördüncü ise siyasettir. Siyaseti siyaset için, kendi çıkarları için yapanlar, siyaset duygusunu kalblerinin içine sokup Muhabbetullahın tahtına oturtanlar da zamanı gelir aksiyle tokat yerler.)
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ve İhlasta hep birinciliği koruduğunu söylediği talebesi Hulusi Ağabeyin, tavsiyelerine uyalım ve inşaallah dünya-âhiret saadetlerine kavuşmaya gayret gösterelim…