Cömertliği ile meşhur olan Hâtem-i Tâî’nin kabilesinden Adiyy İbn-i Hâtem Hicretin Dokuzuncu senesinde Müslüman olmuştu. Kabilenin lideri idi. Kabilenin elde ettiği ganimetlerle geçinirdi. Çünkü onların dörtte birini alıyordu.
Efendimizin (S.A.S.) ismini duymaktan hiç hoşlanmazdı. Çünkü hiç işine gelmiyordu. Müslüman olursa, liderlikten ve ganimetlerden mahrum olacağını düşünüyordu.
Efendimizin (S.A.S.) ismi ve davası memleketinin yakınına gelince sıra kendisine gelecek diye semiz ve güçlü develerini hazırlayıp çoluk çocuğunu alarak Suriye’ye kaçtı. Oradaki Hıristiyan dindarlarının yanına yerleşti. Fakat kız kardeşini unutmuştu.
Tayy kabilesi fethedilince, kız kardeşini de Medine’ye götürmüşlerdi.
Esirler mescide yakın bir yerde misafir ediliyordu. Efendimiz (S.A.S.) gelir ve onların hallerini hatırlarını sorardı.
Adiyy bin Hatem’in kız kardeşi:
“Benim babam öldü, sahibim de yok. Bana bir iyilikte bulun ki, Allah da sana ihsanda bulunsun.” dedi. Efendimiz: “-Senin velin kim?” diye sorunca, “Adiyy bin Hâtem” dedi. Efendimiz de: ‘Şu benden nefret eden ve benden kaçan, hakkı bırakıp bâtılı tercih eden mi?” deyip ayrıldı.
Ertesi gün tekrar gelen Efendimizle (S.A.S.) kadın ümidini kestiği için konuşmak istemez. Hz. Ali, konuşması için kadına işaret edince, “Yâ Muhammed babam öldü, abim de kaçtı. Bana kerem eyle ki, Allah da sana keremini esirgemesin” der. Efendimiz de (S.A.S.) “Tamam, istediğin nedir?” buyurur. Kadın, “Benim Suriye’ye kaçan ailemin yanına gitmeme izin ver” der. Efendimiz de (S.A.S.): “Fakat seni götürecek kabilene mensup biri oluncaya kadar gitmekte acele etme” der.
Bir müddet sonra o kadın gelip “Yâ Muhammed! Kabilemden tanıdığım ve itimad ettiğim birisi geldi müsaade et, gideyim” dedi. Efendimiz (S.A.S.) kadına elbiseler verilmesini, bineğinin ve yol azığının hazırlanmasını emreder. Hazırlıklar tamamlanır. Kadın Ağabeyinin yanına varır.
Zaten Suriye’de Efendimizin ettiği iyilikler anlatılmaktadır. Fakat Adiyy bunlara inanmaz. Ama kız kardeşi gelince, “İşte benim kardeşim” dedi. Kız kardeşi de “Sen ne biçim adamsın, nasıl kız kardeşini namusunu bırakır kaçarsın.” dedi. Ardından, Efendimizin (S.A.S.) iyiliklerini anlatmaya başladı. Sonra da “Bana kalırsa hiç durma, O’na git. Zira o peygamber ise, ilk yanına gidenlerin fazileti olur, onu elde etmeye çalış… Yok eğer bir kral, bir hükümdar ise, zaten seni mağdur edecek birisi değil” dedi. Bu sözlerden sonra Adiyy b. Hâtem, Mescid-i Nebeviye varıp selam vererek kendisini tanıttı: “Ben Adiyy b. Hâtem!” Efendimiz hemen yerinden kalkıp yanına geldi elinden tutup evine doğru götürmeye başladı. Yolda Efendimiz (S.A.S.) yaşlı ve fakir bir kadın görünce onun ihtiyacını halletti… Bu manzara karşısında Adiyy kendi kendine “Bu hükümdar olamaz” dedi. Eve varınca Efendimiz içi hurma lifi dolu bir minder alıp uzattı. Oturmasını istedi. Sonra “Söyle bakalım Hâtem, sen Hıristiyanlık ile Sabiîlik arasında bir din olan Rükusî değil miydin?” dedi. “Evet öyleydim.” dedi. Bu sefer Efendimiz (S.A.S.) “Sen halkın içinde ganimetlerin dörtte biriyle geçinmiyor muydun? Halbuki senin dinine göre bu haramdı, sen bile bile haram yiyordun, helal olmayan şeyleri yiyordun, helâl olmayan şeyleri halkından alıyordun.” buyurdu. O, “Evet, öyle yapıyordum” dedi. Hem de O’nun bir peygamber olduğunu anladı.
Efendimiz (S.A.S.) bu günlerde bizlere de bir müjde olacak şu mesajı ona söyledi.
“Ya Adiyy, şu an Müslümanların fakir, düşkün ve zelil olmaları seni bu dine girmekten alıkoyuyor. Vallahi, yakında onların paraları ve malları, o kadar çoğalacak ki, tenezzül edip de alacak kimse bulamayacak. Müslümanların az, kâfirin ise çok olduğunu görüyor, iman etmiyorsun. Vallahi, pek yakında bir kadının, devesine binerek, Kadisiyye’den çıkıp, kılına bile zarar gelmeden, emniyetle Mekke’ye geldiğini göreceksin. Bugün, mülk ve saltanatın kâfirlerde olduğunu görüyor, imreniyor ve Müslüman olmuyorsun. Vallahi çok yakın bir gelecekte Babil’deki beyaz köşklerin fethedilmiş. Kisranın hazinelerinin Müslümanların eline geçtiğini göreceksin.”
Adiyy: “Hürmüz’ün oğlu Kisra mı?” dedi. Efendimiz, “Evet” deyince Adiyy, elini Efendimizin (S.A.S.) avuçlarının içine bırakıp, “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah!” dedi.
Adiyy b. Hatem der ki: “Vallahi o gün Resulullah’ın haber verdiği üç şeyin ikisini gördüm. Kadsiyeden bir kadın çıkıp Mekke’ye geldi, hem de tek başına kılına zarar gelmeden. Kisra’nın memleketine ve hazinelerine saldırıp ele geçiren ilk süvariler arasındaydım.” Üçüncüsü olan, zekat verecek insan bulunamayışı ise, Ömer b. Abdülaziz devrinde olmuştur.
Bizler de Efendimizin (S.A.S.) iz düşümleri ve çırakları olan büyüklerimizin müjdelerini de hüsnü zanla kabul ediyoruz.