Takriz

Abdullah Aymaz

Abdullah Aymaz

04 Mar 2025 11:30
  • Rahmetli Halil Şimşek Hocamızın hayatının anlatıldığı bu biyografi, onun yaşadıklarının dile getirildiği bir eser olmasının ötesinde dünden bugüne Anadolu ve Avrupa’daki hizmetlerimizin hangi gayret ve niyetlerle bugünlere geldiğinin özetlendiği bir kitap olmuş.

    Halil Hocamız tam anlamıyla bir hizmet ve ilim insanı; bunlarla beraber hakiki bir nur talebesi idi. Bediüzzaman, Risale-i Nur talebesinin en temel özelliğini şu cümle ile anlatır: 'Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.' Tanıyanların şehadetiyle eserler onun hayatı olmuştu. Evet... Halil Hocamız Risale-i Nur mantığını kavramış ve eserlerden tefeyyüz etmiş, Risaleleri âdeta eşeleyerek okumuş, muhataplarının idrak seviyesine göre anlatıp izah ederek onları sevdirmişti.
    Bu kitapta Anadolu’nun küçük bir köyünde, fakir ama çalışkan bi ailede dünyaya gelen, türlü yokluklar ve çilelerle okuyan, Hizmet’i tanımasından sonra vazife yaptığı yerlerde ihlasla koşturup birçok gönle girmiş bir ilim insanının hayatını okuyacaksınız.
    Halil Hocamızın en belirgin vasıflarından biri şüphesiz nüktedanlığı idi. O, bizim ikinci Nasrettin Hocamız idi. Zekâsını, Allah’ın verdiği bu kabiliyeti yerli yerinde ve yeterince kullanmış, hakikatlerin insanların zihninde daha kalıcı hâle gelmesini sağlamıştı.
    İşte bu kitapta ayrıntılı şekilde okuyacağınız birkaç anekdot:
    '...Bir dostu anlatıyor: Halil Hoca’nın benim gönlümde ayrı bir yeri olmasına temel teşkil eden şeylerden bir tanesi de onun bir Risale-i Nur âşığı olmasıdır. Kendisine bir gün hoca arkadaşlardan birisi: ‘Hocam yıllardır sohbet ediyoruz anlatacak bir şey kalmamış gibi, kafam gönlüm âdeta dumura uğramış gibi. Anlatırken ağlamak ve ağlatmak; düşünmek ve düşündürmek lazım. Kendimi bitmiş gibi hissediyorum ne tavsiye edersin?’ deyince Halil Hoca: ‘Kardeş Risale-i Nur gibi bir hazine var. Biz sarayın aç kedileri gibiyiz. Böyle muhteşem bir manevi mutfak önümüzde fakat içine girmiyoruz, kırıntılarla yetiniyoruz. Ben sohbete çağırıldığım yerlerde açıyorum Risaleyi, hem kendim tatmin oluyorum hem cemaat tatmin oluyor.’ demiş.'

    '...O bir kitap kurduydu ve daha da önemlisi ilmi ile âmil bir insandı. Prensipli, ahlaklı ve dosdoğru bir hayatı vardı. Bu yönüyle bana da rol model olmuştu doğrusu. Bilhassa bir irade insanıydı. Onun hayatını müşahede ve gözlemlerimde şunu fark ettim: Hiç aksatmadığı pazartesi, perşembe oruçları; kuşluk, duha, evvâbîn ve teheccüt namazları benim için de önemli birer kilometre taşıydı. Dinî hayatın pratiğini tüm çeşitliliği ile yaşar ve örnek olarak yaşatmaya gayret ederdi. Ve tüm bunlar olurken hayata dair incitmez ve incinmezdi...'
    '...Halil Hoca Yozgat’ta vazife yaparken ziyaretçisi eksik olmaz. Şehir dışından gelen misafirleri bir gün, ‘Hocam buralarda ziyaret edeceğimiz bir ‘yatır’ var mı?’ deyince ‘Gelin birlikte gidelim.’ diyerek yurttan çıkarlar. Halil Hoca’nın bindiği araba önde, bütün arabalar resmî bir devlet binasının önünde dururlar. Halil Hoca araçtan iner. Millet bir türbe arar tabii ama ortada türbeye benzer bir yapı yoktur. Bütün gözler Halil Hoca’ya çevrilir ve o taşı gediğine koyar: ‘Burası x binası. Neredeyse Yozgat’ın tüm yatırları buradadır. Bunlardan büyük yatır mı var? Maşallah sabah akşam yatarlar burada.’ Halil Hoca, masa başından kalkmayan, ilçe ilçe, köy köy gezip halkla ve çocuklarıyla ilgilenmeyen memurlara çok kızardı.'
    '...Yozgat’ta küçük işler yaptık, ama hepsi güzeldi. Küçük fakat güzel işlerdi. İddiasızdı. İleriye dönük bir düşüncemiz, hesabımız yoktu. ‘Allah bilsin yeter.’ diyorduk. Başarısız da olsak, rıza-ı ilahi önemli diyor asla birbirimizin aşkını şevkini kırmıyorduk. Bizi dinleyecek kimse bulamadığımızda ‘Öyle peygamberler gelmiş ki hiç tâbi olanı olmamış.’ diyor alay ettiklerinde kırılmıyorduk. Olur da kırılacak olsak kimseyi kırmamaya özen gösteriyorduk. ‘Ashab-ı kiram da başta Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) olmak üzere neler çekmişler, hak dava için ne işkenceler görmüşler... cennet ucuz değil...’ diyerek birbirimizi teselli ediyor, müşevvik oluyorduk.'
    '...Mehmet Ali Şengül ve Talha Hocalarla beraber altı kişilik grupla ilk defa Kırgızistan’a gittik. Naci Tosun Ağabey oradaydı. Sohbet yaptı. Kandil gecesine denk geldiği için M. Ali Hocam da sohbetler yaptı. İki taksi ile Kazakistan’a geçtik. Başkent Almatı’da gezdik. Yusuf Bekmezci Ağabey’i dükkânında ziyaret ettik, hayır dualarını aldık. İzmir esnaflarından olup buraya hicret eden Hayati Ağabey’in benzinliğine uğradık. Buradan Özbekistan Taşkent’e geçip oradaki okulları ziyaret ettik...'
    '...Bugün Avrupa’da birçok binanın alınması mütevelli ağabey ve ablaların kahramanlıkları sayesinde olmuştur. İşte Köln’deki bina da böyle bir kahramanlığın örneğidir. Resmî yerlerden ‘Binayı size satıyoruz.’ haberi gelince peşinat olarak ciddi bir miktara ihtiyaç olur. Halil Hoca tüm mütevelliyi toplar ve ‘Peşinat hazır hiç merak etmeyin arkadaşlar...’ der. Tabii ortada böyle bir para yoktur. Halil Hoca da yalan söylemeyeceğine göre... Mütevellinin meraklı bakışları arasında o, sözlerini şöyle tamamlar: Arkadaşlar peşinat hazır yerini söylüyorum. Sizin ve hayırsever insanımızın hesapları, cüzdanları, cepleri ve yastık altları. Şimdi çıkacağız ve kapı kapı gezip bunları toparlayacağız...'
    '...Allah’ım seni sevmek istiyorum. Sana kul olmak istiyorum. İnsanlara - insanlığa hizmet etmek istiyorum. Bir sadaka-i cariye bırakmak istiyorum. Amel defterimin kapanmasını istemiyorum. Çoluk çocuğumu İslam ahlakıyla yetiştirmek istiyorum. Ne olur bana yardım et Allah’ım...'
    '...Çorumluyum. Memleketimde anne, baba ve birkaç komşunun toprak olmuş hatıralarından başka bir şeyim yok. Ziyaret edecek kimsem yok, maalesef kimsesiz bir kimseyim. Kimsesiz bir insanın şehir veya ülke değiştirmesi çok önemli değil. Kapıyı çekip giderken geride kalan, arkamdan ağlayan kimsem olmadı ve olmayacak da. Görünüşte böyledir fakat bir insan taşınırken sadece eşyalarını taşımaz hatıralarını da taşır. Onun için her taşınma bir aşınmadır...'
    Evet, bir Hizmet insanı portresi anlatılmış bu kitapta... Yaratılanı sevmek, Hizmet aşkı, uhuvvet, ihlas, samimiyet, hicret, sohbet, kamplar, insanların dertleri ile hemhâl olma, sevinçleri paylaşma, başkasının derdini kendi derdi bilme, dava arkadaşlarını nefsinden daha fazla sevmek ve faziletleri ile iftihar etmek... daha birçok hasleti, Allah’ın razı olacağı hususiyetleri yaşayarak göstermiş bize Halil Hoca... Vazife yaptığı yerlerde Rabbini ve Peygamberini sevdirmek için çırpınınca Allah da onu sevdirmiş...
    Evet, tekrar ediyorum ki: Halil Şimşek Hocamız Avrupa’da Risale-i Nurlar ve Pırlanta Serisi’ni yaşlı ve genç neslimize sevdirdi. Hatta diyebilirim ki tadına vardırdı. Çağımızı ve geleceği Kur’ânî feyizler ve nurlarla tezyin edecek bu mübarek eserleri, pek çok Hizmet gönüllüsünün gönlüne nakşetti, Allah’ın izni ve inayeti ile. Henüz Avrupa’ya gelmeden de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğrenci iken pek çok esnaf ve mütevellinin -bilhassa üniversiteli gençlerin- Hizmet’in güzelliklerine şahit olmalarına rehberlik etti. Ayrıca İslamî anlayış ve yaşayıştan uzak bazı ailelerin deha seviyesinde zekâya sahip evlatlarını bu mübarek eserlere âşık edecek gayretler gösterdi. Ben onun yetiştirdiği fidanları önce Ankara’da sonra da Avrupa’da gördüm. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki merhum Halil Hocamız ömrünü katmerli ve bereketli faaliyetlerle en güzel şekilde değerlendirdi. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Hiç kimseyi Allah k tında tezkiye edecek kadar cüretkâr olamam, ama ben sadece bildiklerimi hüsnüzannımla ifade etmeye çalışıyorum. İnşallah bu sözlerim en azından bir dua yerine geçer. Beni bu hüsnüzannımda yanıltmamasını Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’in yüce rahmet ve şefkatinden niyaz ederim.
    Kitap, İsmet Macit kardeşimizin iki yıllık yoğun bir çalışmasının ürünü. Yazara tebrik ve teşekkürlerimi iletiyor, okuyanlar için istifadeye medar olmasını diliyorum.
    04 Mar 2025 11:30
    YAZARIN SON YAZILARI