Fikret Sönmez Ağabeyimizin “Tasavvuf Terimleri Sözlüğü” isimli 231 sayfalık kitabı Süreyya Yayınları tarafından neşredildi.
Mukaddeme’de Fikret Ağabeyimiz “Uzun yıllar önce niyet ettiğim bu çalışmanın nihayet tamam olmasının heyecan ve huzurunu yaşıyorum. Bu eseri 43 yıllık bir çalışma sonunda ortaya koyabildiğimi, yani aczimi, bu arada hicret diyarında olduğum için faydalandığım eserlerin hemen hiçbirinin yanımda olmadığını itiraf ediyorum. (…)
“Sincan L/1, B/11 koğuşunda kırk küsur kişi ile Risale-i Nur Külliyatının neredeyse tamamını, her gün bir odada ders yaparak bitirmeyi nasip kıldı güzel Rabbim. Ağırlaştırılmış müebbet hapis isnadı ile yargılanmam başladı. Suçum da Ankara’da seviliyor olmak, bankaya para yatırmak, yurt dışında okul ziyaret etmek ve bir de rahmetli Bülent Ecevit’i Hizmet Hareketine yönlendirmekmiş. Mahkeme heyetine ‘Bunların hiçbiri Türk Ceza Kanunu muvacehesinde suç değil ve bu durumda benim beraat etmem gerekiyor değil mi?’ deyince sayın Başkan Sabahattin Sarıdoğan’ın ‘Ama hep oralarda dolaşmışsın.’ cevabı ile karşılaştım. Ülkemin adalet anlayışı bu, dolaşmak da suç! Öyle bir suç ki, fakir bir sineği bile öldürmediğimi sultanım (eşi. A.A.) iyi bilir. Ama kader bu ‘Olanda hayır vardır’ buyuruyor. Efendiler Efendisi’nin (S.A.S.), Üstadım’ın ne suçu vardı? M. Fethullah Gülen Hazretlerinin ne suçu var? Okul açılmasının, gençliğin daha iyi, bilgili, güzel ve ahlaklı yetişmesini tavsiyeden başka…
“Merhum Üstadımın ruhunun ufkuna yürüdüğü 23 Mart’ta (tevafuk ederek, A.A.) Mahkeme Başkanı ‘İnsaniyetini kullanıyor ve arkadaşın tutuksuz yargılanmasını istiyorum’ diyerek üyelere ve savcıya bakmadan tek başına kararını verdi ve 5. Duruşmada ‘Senin cezan dokuz yıl ama iyi halinden dolayı 7,5 sene ceza verildi’ dediler. Ancak eşimi de devletin kontrolü altında bulunan bir bankaya para yatırma suçlamasıyla Ağır Cezalık yaptılar. Hicret sevabına nâil olabilmek için Meriç’ten geçmekten başka çare kalmadı. Şimdi üç yıldan beri Alman devletinin şefkatli kollarında yaşamaya çalışıyoruz.
“Böyle bir çalışmayı niçin yaptığımı açıklamak istiyorum aziz dostlar. Tasavvufta birinci derecede rol oynayan kalbtir. Kalbimizi kontrol eden ve ne düşündüğümüzü, içimizden ne geçirdiğimizi, tasavvurumuzu yani niyetlerimizi sadece Cenab-ı Hak (c.c.) bilmektedir. Niyetlerimiz hareketlerimize yansıyınca bunu insanlar da görür ve bilir hale gelirler. Dinimizde ameller de yani yapacağımız işler de önemli ama niyet daha önemlidir. Nitekim hemen çoğu hadis kitaplarının başında ‘Ameller niyetlere göredir’ ibaresini sık görürsünüz. Zira ameller niyete göre değer kazanmaktadır. Bu bakımdan güzel düşünmek çok önemlidir. ‘Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır’ diyor. ÇAĞININ EN GÜZELİ. İşte bu nokta çok önemli. (…)
“Konu ile ilgili bir çok bilim adamının çalışması bulunmaktadır. Fakat bizim çalışmamız onlardan biraz farklı. Mesela TAKVA’yı ele alalım; bu konuda hangi zat TAKVA kelimesinden ne anlamış ve onu nasıl tarif etmişse onların sözlerini derlemeye çalıştım. 24 Nisan 1978 tarihinden beri okumuş olduğum eserlerden, özellikle tasavvuf esintisi taşıyanlardan derlemeye çalıştığım ve yanlış mânâ verilmesini, dolayısıyla yanlış bilgiler edinilmesini önlemeyi hedefleyen bu çalışmamda Rabbimden niyazım sadece insanlığa faydalı olabilmektir. Bu arada kalıcı bir eserle insanlığa faydalı olmaya çalıştığım faaliyetimin Rabbimin rızasına uygun olması dilek ve temennisiyle sadece O’nun yardımına güveniyor, hamdediyor, Resulüne ve ashabına salat ve selâm ediyorum.
“Terimler alfabetik sıralamaya göre düzenlendi ve numaralandırıldı. Yeri geldiğinde konuyla ilgili şiirlerden yararlanıldı. En çok da İmam Şârânî Hazretlerinin (k.s.) Tabakâtü’l-Kübrâ adlı hacimli eserinden istifade ettiğimi belirtmeliyim. Ehlullahın hakkı geçmesin diye huzurlarındaymışım gibi hürmetle yâd etmeyi prensip edindim. Onlar bu güzel kelamlarını sohbetleri sırasında veya yazdıkları eserlerinde ortaya koyarak faydalı olmaya çalışmışlar. Fakir de bu güzel fikirlerin, sözlerin hayata geçirilmesini amaçladığım için böyle bir eser vücuda geldi.”
Alper Bayındır “Ön Söz” başlıklı yazısında, Ağabeyimiz olan kadirşinas ve hatırşinas Fikret Sönmez için diyor ki: “Gurbetle katmerleşen hüznün, olabildiğince hissedildiği sonbaharla girdi hayatımıza Fikret Sönmez. Almanya’nın Münster şehrinde, İkinci Dünya Savaşında İngiliz askerlerinin kışla olarak kullandığı tarihi York Kaserne Kamp’ında 2019’un 4 Ekim’inde tanıştık onunla…
“Kar yağmış saçlarıyla yalnız kamptaki görevlilerin değil, dünyanın dört bir yanından gelen sığınmacıların dikkatini hemen çekiyordu. Hepsinin bakışlarında aynı merak: ’80 yaşında bir insanın ne işi vardı sığınmacı kampında? Niye gelmişti buralara? Neden terk etmişti ülkesini?’ (…) Ahmet Altan’ın ÖLMEK KOLAYDIR SEVMEKTEN isimli romanındaki Şeyh Efendi, nasıl konuşmalarıyla romana renk ve boyut katıyorsa kampın o küçük mescidinde Fikret Sönmez Hoca’m da Allah’a tevekkül ve teslimiyetiyle, sohbetleriyle yurtlarından zorunlu sürgün edilmiş Anadolu yitiklerine hayatın nasıl yaşanması gerektiğini imliyordu. Şiddeti ne derece olursa olsun yaşanan bir sıkıntıyı ‘Olanda hayır var’ teslimiyetiyle seviyordu, bu onun en belirgin özelliklerinden biriydi. Ayrıca son derece nezaketli bir insandı. Zannederim nezaketi ve mütebessim çehresiyle en katı kalbleri bile yumuşatıp erebilirdi.”
Fikret Sönmez Ağabeyimizin bu çalışmasından azamî faydalanma dileklerimi okuyucularımıza arzederim.