Onuncu Lem’a Risalesinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu Hizmetin üç çeşit kerameti olduğunu söylüyor. En başta geleni, Cenab-ı Hakka Hizmet zeminini hazırlayıp hizmet edecekleri sevk etmesidir… Dünyanın neredeyse bütün ülkelerine gidilmiştir. Halbuki her ülkenin insanının rengi, dili, dini, kültürü farklıdır. İlk gönderilenler de tecrübenden mahrum, ama ihlaslı, gözü pek gençlerdir. Gittikleri yerin insanlarıyla anlaşmaları hatta kısa zamanda kaynaşmaları harikadır.
1993’ten beri M. Fethullah Gülen Hocaefendi, “Arkadaşlarımız, hamallığa bile râzı olup dünyanın her tarafına gidebilseler!..” diye tavsiyelerde bulunuyordu. Bu tavsiyeyi sadece eğitim gönüllüsü öğretmenler için değil, esnaf dahil bütün adanmış ruhlar için söylüyordu.
Bu arkadaşlarımız hep insanî evrensel değerler üzerinden eğitim verdikleri için hiçbir ülkede ters bir şeyle karşılaşmıyorlardı. Çünkü bu evrensel değerler, semavî dinlerin getirdikleri prensiplerden ve toplumların kültürlerinden süzülüp gelmiş akıl ve ilim süzgecinden geçmiş güzelliklerden, bir de trafik kaideleri gibi insanların tecrübelerinden damıtılmış bilgilerden meydana geldiği için herhangi bir çatışmaya meydan vermiyordu.
Samimî ve vazgeçilmez dostlukların meydana getirdiği tabiî ve fıtrî atmosferler de gönüllerde birikmiş her duyguyu, ifade etme imkanı da veriyordu. Oradan buradan uçup gelen tohumlar çekirdekler, nasıl uygun ortam bulunca hemen hemen özlerini toprağa karıştırıp bulundukları yerlerin özelliklerine göre fideler ve fidanlar vermeye başlarlar. Onlar da buna benzer güzellikler arzetmeye başladılar. Her toplumun mozayiğinde kendilerine göre özel çiçekler açarak arz-ı endam ettiler…
Cenab-ı Hak da hep tevafukları kader denk noktalara göre ayarlayıp, zemini hazırlayıp beklentisizlik ve tam bir ırgat samimiyetiyle hizmet edecekler fedâkarları, sevketti…
Mesela, Sovyetlerin dağılması 1990’da değil de 1980’de gerçekleşseydi, o zaman Hizmetten öğretmen isteselerdi, gönderecek yetişmiş öğretmenimiz yoktu. Ama 1992’de istediklerinde 600, 1993’te 2000 öğretmenler koşup gitti ve gerçekten inayet-i İlahiye ile harika hizmet ettiler.
Mesela, coronavirüs, 2020’de değil de 2010’da ortaya çıksaydı, âcizliğini, muhtaçlığını bu virüs karşısında itiraf eden, ister istemez Allah’a ve dine meyil gösteren insanlara Kur’an akliliğinde ve makuliyetinde anlatacak, az-çok dil bilen, toplumların kültür ve anlayışlarına arkadaşlarımız yoktu. Ama, zulme ve mağduriyete uğramış insanlarımız mecburî bir hicretle değişik ülkelere gidip dil öğrendiler, gittikleri toplumların insanlarını, kültürlerini ve anlayışlarını öğrendiler, güzel arkadaşlıklar, dostluklar kurdular ve samimiyetle gönüllerini açtılar. Tohumlar toprağa gömüldükten sonra içlerini sırlarını açtıkları gibi, fıtrî beraberlikler meydana gelmiş oldu.