Soru: “Kur’an-ı Kerim, Bakara 177, Bakara 284-285 ve Nisa 136. ayetlerinde iman esaslarını sayarken niçin kadere imanı saymıyor? Bu durum, kadere imanın sonradan iman esaslarına eklendiği iddiasını güçlendirmez mi? Bu mevzunun Emevilerin kendi zulümlerini perdelemek maksadıyla o dönemde ortaya çıktığı ve onların iman esaslarına kattıkları söyleniyor. Bu iddia doğru mudur?” (Selim Y.)
Evet, bahsini ettiğiniz ayetlerde iman esasları sayılırken kadere iman sayılmıyor. Ancak bu durum, kaderin iman esasları içinden sayılmaması gerektiği anlamına gelmez elbette.
Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda pek çok ayet-i kerimede insan dahil bütün varlığın yaratılmadan önce bütün bilgilerinin bir kitapta yazılıp kayıt altına alındığı bilgisinin olduğunu görüyoruz. (Bkz. En’am, 6/59; Hûd, 11/6; Kamer, 54/52, 53)
Ayrıca pek çok tefsir alimi, “Furkan, 25/2; Kamer, 54/49; Â’lâ, 87/1-3” ayetleri ve benzerlerini
, her şeyin olmadan önce Allah’ın ilminde var olduğu ve Levh-i Mahfuz'da yazılı bulunduğu manasına gelen “kader”in varlığına delil olarak kabul ederler.
Bunun dışında Kur’an’da kader anlamında kullanılan “ecel” kelimesinin de çok açık bir şekilde kadere işaret ettiğini söyleyebiliriz. (bk. Ali İmran, 3/145; Araf, 7/34; Yunus, 10/49, Hicr, 15/5; Muminûn, 23/43; Şura, 42/14).
Bu ayetlerde kaza ve kadere iman meselesi açıkça zikredildiği için bahsini ettiğiniz iman esaslarını bir arada anlatan (Bakara, 2/177, 285, Nisâ, 4/136) gibi âyetlerde ayrıca sayılmamıştır.
Hadis-i şeriflere baktığımızda da Hz. Ömer’in, Efendimiz (s.a.s)’den naklettiği meşhur “Cibril Hadisi”nde, “Kadere iman”ın açıkça iman esasları arasında zikredildiğini görüyoruz.
Şöyle ki;
Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s) ashabıyla mescitte otururken, insan suretinde gelen Cebrâil (a.s), “İman, İslâm ve ihsan”ın manasını Efendimiz’e sorar ve her sualin sonunda, “Sadakte-Doğru söyledin” diyerek doğruluğunu tasdik eder.
“İman nedir?” sorusuna Rasulullah (s.a.s): “İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine ve ahiret gününe inanmak, (ayrıca) hayrı ve şerri ile kadere iman etmektir” buyurarak kadere imanı iman esasları içerisinde sayar. (bk. Müslim, “Îmân”, 1; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15; İbn Mâce, “Mukaddime”, 9).
Evet bu ayet ve hadisler ışığında açıkça görülmektedir ki, “kaza ve kadere iman”, şüphesiz iman esaslarındandır ve kadere imanın gerekliliği Kur’an, sünnet ve icma-ı ümmetle (İslâm alimlerinin bir mesele üzerinde içtihad yoluyla verdikleri hükümlerinde ittifak etmeleri) sabittir.
Kaza ve kadere iman, Rabbimizin ilim, irâde ve kudret sıfatlarının bir gereğidir. Kâinâtta cereyan eden olayların tamamı iradeyle bir ilme dayandığı gibi meydana gelmeleri de bir kudretle olmaktadır.
Buharî ve Müslim’deki hadislerde yer alan kaderin, Emevîler tarafından daha sonra eklendiği iddiası, hiçbir ilmî dayanağı olmayan bir spekülasyondan ibarettir.
Hayırlı cumalar...