Çoğu insan rüyayı uykuda izlenen sinema diye tarif eder. Senaryosu var, başrol oyuncusu var; fakat nedense kamuya açık bir izlenme salonu yok. O yüzden bazı insanlar bu sinemaya gidemediklerinden şikayet ederler hep.
Herkesin kendisine ait bir dünyası var. O dünyanın gerçekleşen ve gerçekleşmeyen bütün zihni alt yapısının, psikolojik, sosyal arzu ve isteklerinin bir manada tatmin edildiği yer de çoğu zaman rüyalardır. Filmi izlemek için nasıl ki televizyon ve sinema gerekli ise rüyayı görmek için de uyku moduna girmek gerek.
Uyku modunda bu büyük aleme girilebilir ama oradan çıkış öyle rahat değildir pek. Zira asıl mesele o gizemli salondan çıktıktan sonra başlar. Çünkü yattığı yerden bir anda değişik alemlere gidip oralarda seyahat ederek en olmadık şeylerle karşılaşan gözleri mahmur insan, bütün bunların nasıl olduğuna bir anlam veremediği için başlar soru sormaya.
Neden rüya görürüz? Nasıl görürüz? Ne zaman görürüz? Uykuya geçici ölüm diyecek olursak rüyaya da bu hallerde görülen garip haller mi diyeceğiz? Ve daha yüzlerce sorular, sorular...
Rüya ile ilgili bu tür sorular insanoğlunun zihnini varlığından beri sürekli meşgul edip durdu. Söz konusu meşguliyet bu soruların gizemini çözmek için pekçok yol deneyen günümüz insanın da gittikçe artan bir oranda varlığını gösteriyor. Buna da rüyaların hâlâ çözülmeyen ve bir sır olarak kalan gizemleri sebep olmakta.
Rüya nasıl görülür?
Rüyayı akla yaklaştırarak anlaşılması için yardımcı olmaya çalışanlar bu vesile ile çeşitli izahlar yapmışlardır. Bu izahlardan biri şöyledir: Ruh, kendi aleminde bir şey idrak ettiği takdirde onu hayal duygusuna atar, hayal duygusu da onu uygun bir şekle sokarak (kodlayarak) ortak duygulara verir.
Uyuyan insan da bunları hissedilmiş gibi görür. Sonra bu görülen şeyin aklın ruhundan his mertebesine inmesine yine hayal gücü vasıta olur. Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri rüyayı tarif ederken “Rüya, Allah’ın melek vasıtasıyla hakikat veya kinaye (benzetme) olarak kulun şuurunda uyandırdığı enfüsi (subjektif) idrakler ve vicdani duygular veya şeytani telkinlerin yaş kuru karışık hayallerinden ibarettir.” der.
Rüya kimlere anlatılmalı?
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) sabah namazlarından sonra ashabına dönerek, “Var mı rüya gören? Bize anlatsın da dinleyelim.” diyerek rüyaları dinleyerek onları yorumlamış ve böylece rüyalara ne kadar önem verdiğini belirtmiştir. Tabirciler “İnsan rüyayı ruh ile görür akıl ile anlar.” demişlerdir.
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Rüyada gördüğünüz şeylerin isimlerini, o rüyayı yormada esas alın. Keza gördüklerinizin künyelerini veya kinaye mânalarını da dikkate alın. Rüya, ilk yorumcuya göre vukua gelir, öyleyse rastgele kimselere anlatmayın.”
Rüyanın mahiyeti ve ne olduğu bilinmeden rüyalar hakkında doğru ve isabetli bir tabir yapılamayacağı da kesindir. Onun için insanın her önüne gelen kişiye rüyasını anlatarak ondan yorum istemesi doğru değildir.
Hayata yönelik her işte nasıl ki bir beceri ve ehliyet yani yeterlilik aranıyorsa, insanın hayal dünyasını, düşünce alt yapısını, psikolojik ruh yapısını anlatacağı insandan da bazı özelliklere sahip olmasını istemeli, bundan sonra rüyasını çekinmeden en ince ayrıntısına kadar anlatmalı.
Rüya tabir ederken şu hususlara dikkat!
1. Her rüya yer, zaman ve şahıslara göre farklı manalar içerebilir. Onun için tabircinin genel kurallardan önce rüyasını tabir edeceği insanı tanıması gerekir.
2. Rüyayı gören kişinin gördüğü şeyleri olduğu gibi ekleme çıkartma yapmadan anlatması gerekli ki gerçek tabir ortaya çıkarak murat hasıl olsun. Zaten Allah Resulü de görmediği şeyi “gördüm” diye anlatanlar için “Kim, görmediği halde rüya görme iddiasına kalkarsa (Kıyamet günü) arpa daneciğine düğüm atması teklif edilir.” buyurarak karşılaşacakları zorluğu ifade etmişlerdir.
3. Yorumcu şayet işini iyi biliyorsa dinlerken soracağı sorularla rüya göreni yönlendirerek gören kişinin rüyayı açmasını sağlamalı.
4. Yorumcu rüya içerisinde görülen nesnelerin gerçek alemde karşılık bulduğu anlam, şifre ve değerlerini çok iyi bilmesi gerekli.
5. Anlatıcı, tabir istediği rüyasının psikolojik alt yapısını izah adına rüyayı gördüğü geceden itibaren bir hafta veya bir ay içersinde kendisini etkileyen önemli olayları, insanlarla ilişkilerini, hayal kırıklıklarını, umutlarını anlatarak yorumcuya hayatına dair ipuçları vermeli.
BİR SORU-BİR CEVAP
Ayak başparmağının hareket etmesi namazı bozar mı?
Almanya’dan yazan okurumuz Mehmet Bey, namazda kıyam esnasında sağ ayağın başparmağının yerinden hiç oynamasının namaza engel olup olmadığını soruyor.
Evet, bu düşünce halk arasında oldukça yaygın. “Sağ ayak başparmağı adeta çivi ile yere çakılmış gibi sabit olmalı” şeklinde bir kanaat var. Ancak böyle bir hüküm, ne hadis-i şeriflerde, ne de fıkıh alimlerimizin kitaplarında mevcut.
Büyük ihtimal “ibadetlerde ihtiyat esastır” kaidesinden hareketle, Allah’ın huzurunda kalbin yanısıra şeklin de önemli olduğunu vurgulamak ve Allah’a karşı olması lazım gelen saygının bir parçası olarak “sağ ayağın baş parmağı yere çivi ile çakılmış gibi olacak” türünden sözler söylenmiştir.
Tamamıyla hüsn-ü niyetle ifade edilen bu beyanları kabul ve tatbik etmek de bir mahzur olmasa da bunu, dinin aslî bir kaidesiymiş, buna uymayanın namazı bozulurmuş gibi düşünmek doğru değildir.