Soru: “Abi, Almanya’da yaşıyoruz. Yaşadığımız köyde Türk marketi olmadığı için mecburen Alman marketinden alışveriş yapıyoruz. Satın aldığımız ürünlerin içeriğini her zaman bilmemiz mümkün olmuyor. Bu tür durumlarda nasıl hareket etmemizi tavsiye edersiniz?” (Mehmet Niyazi)
Sorunuza cevap mahiyetinde şu hadis-i şerif bize ışık tutuyor:
“Helal olan şeyler de haram olan şeyler de bellidir. Bu ikisinin arasında, her ikisine de benzeyen bir kısım şüpheli şeyler vardır ki, insanların çoğu bunları bilmez. Her kim ki bu şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli alanda dolaşan kimse ise bir korunun kenarında hayvanlarını otlatan çoban gibidir. (Nasıl ki), bu hayvanların her an koruya dalması muhtemelse, (şüpheli alanda dolaşan kimsenin de haramları işlemesi öyle muhtemeldir.) Biliniz ki, her melikin bir korusu vardır; Allah’ın yeryüzündeki korusu da haramlarıdır...” (Buharî, İman, 39)
Efendimiz’in (s.a.s.) bu nurlu beyanından şüpheli şeyler konusunda elimizde başka hiçbir delilin bulunmaması durumunda ihtiyat üzere hareket etmenin müstakil bir delil olduğu anlaşılıyor.
Dolayısıyla mümine yakışan, şüpheli şeylere karşı uzak durarak ihtiyatlı bir davranış ortaya koymasıdır.
Şu hadis-i şeriflere de bu nazarla bakabiliriz: “Kul, günah tarafı olan şeylerden kaçına kaçına, günah tarafı olmayan şeylerden bile kaçınır hâle gelmedikçe, müttakiler seviyesine ulaşamaz.” (Tirmizî, “Kıyâmet”, 19); “Seni kuşkuya düşüren şeyleri terk ederek, seni şüphelendirmeyen şeylere geç.” (Buharî, “Buyû’”, 3). “Günah, gönlü rahatsız edip tırmalayan şeydir.” (Müslim, “Birr”, 14).
Hatta Hz. Ömer’in sahabe efendilerimizin bu konudaki tavrını şu ifadelerle anlatması da oldukça dikkat çekici: “Biz harama düşme endişesiyle helalin onda dokuzunu terk ederdik.” (Münâvî, et-Teysîr bişerhi’l-Câmii’s-sagîr, 2/971).
Bu hadis-i şerifler elbette objektif fıkhî ölçüler getirmekten ziyade bizleri dinî hayatımız konusunda hassas yaşamaya teşvik ediyor. Sorunuzda böylesi durumlarda nasıl hareket edilmesi gerektiğini sorduğunuz için genel tavrımızın bu şekilde olması gerektiğini hatırlatmak istedik.
Üç defa cumaya gitmeyenin nikâhı düşer mi?
Soru: “Geçen akşam sohbette bir abimiz, Cuma namazının ehemmiyeti ile alakalı hadis-i şerifler okudu ve ardından “Üç defa cumaya gitmeyenin nikâhı düşer” dedi. Bu söz Efendimiz’e (s.a.s.) mi ait? Üç defa cumaya gitmeyen bir kimsenin nikâhı düşer mi gerçekten?” (Akif Y.)
Hadis kaynaklarımıza baktığımızda bahsini ettiğiniz meseleyle alakalı şu bilgileri görüyoruz:
“Özürsüz olarak üç defa Cuma namazını kılmayanın kalbi mühürlenir…” “… İslam’a sırtını dönmüş olur.” “Kim Cuma namazını özürsüz terk ederse münafık olarak yazılır.” “Ya cumayı terk etmeyi bırakırlar, ya da Allah kalblerini mühürler de gafillerden olurlar” buyrulmaktadır. (Müslim, Mesâcid, 254; Nesâî, Cuma, 2, 3; Tirmizî, Cuma 7)
Hadis-i şeriflerde “nikâh düşer” şeklinde bir ifade yer almıyor. Nikâhın düşmesi meselesi büyük ihtimal şu düşünceden kaynaklanıyor: “Hadislerde de ifade edildiği gibi cumayı üç defa peş peşe bilerek kılmayan insanın kalbi mühürlendiğine göre dinden çıkmıştır. Dinden çıkan birinin de nikâhı düşmüştür.” Ama tabi bu sadece bir yorum.
Özetle ifade edecek olursak, mazeretsiz olarak Cuma namazını bilerek terk eden bir kimse büyük günah işlemiş olur. Ancak farziyetini inkâr etmediği takdirde cumayı üç kez terk eden birisinin nikâhı düşmez.
Üzerinde Kâbe resmi bulunan seccadelerde namaz kılınabilir mi?
Soru: “İkinci sorum ise şu hocam. Üzerinde Kâbe resmi bulunan seccadelerde namaz kılmanın bir mahzuru var mı?” (Akif Y.)
Seccadeler üzerine konulan Kâbe veya cami motifleri onları hafife almaya yönelik olmadığı için böylesi seccadeler üzerinde namaz kılmakta dini yönden bir mahzur yok.
Ancak biz namaz kılarken ihtiyat olarak cami veya Kâbe resimlerinin ayağımızın altına gelmemesine dikkat edelim lütfen.