15 Ekim 1894’de Fransa’nın Genelkurmay Karargâhı’nda görevli Yahudi asıllı Yüzbaşı Alfred Dreyfus (1859-1935) tutuklandı.
Almanlara bazı gizli resmi bilgileri vermekle suçlanıyordu. Savcının, mahkemeye sunabildiği tek delil, imzasız bir ihbar mektubu ile Alman Askeri Ataşesi Schwartkoppen’in evindeki çöp kutusunda bulunan bir nottu.
Yüzbaşı, yazının kendisine ait olmadığını söyledi, ancak savunmasına kulak bile verilmedi. Basının bir bölümü onu çoktan suçlu ilan etmişti. Göstermelik bir mahkeme sonunda Dreyfus, 22 Aralık 1894’te “vatana ihanetten” müebbet hapse mahkûm edildi. "Yahudilere ölüm" sloganları yükseldi davalar boyunca...
Bir süre sonra ordu istihbaratının başına getirilen Binbaşı Georges Picquart, çöp kutusunda bulunan notun Dreyfus’a değil Walsin Esterhazy adında bir subaya ait olduğunu ortaya çıkardı. Mahkeme bu itirazı dikkate almadığı gibi Binbaşı Picquart görevden uzaklaştırıldı.
Fransız romancı Emile Zola’nın (1840-1902) Cumhurbaşkanı’na ‘Suçluyorum’ başlıklı açık mektubu, Dreyfus davasının dönüm noktası oldu. (13 Ocak 1898) Zola, Dreyfus’un Yahudi düşmanlığının kurbanı olduğunu savunuyordu. Dreyfus’un işkence gördüğünü, iddianamenin hukuki değeri olmadığını, sahte deliller üretildiğini, gerçeğin üzerinin örtülerek kamuoyunun yanıltıldığını örneklerle anlatıyordu. Zola’nın tarihi mektubundaki bazı bölümler şöyleydi:
"Bu iddianame hiçbir hukuksal değer taşımamaktadır. Bir insanın böylesine bir suçlama yazısı üzerine hüküm giymesi adaletsizliğin mucizesidir. Fransa’yı ayaklandırıyorlar, onun haklı coşkusunun arkasına saklanıyorlar. Yürekleri bulandırarak, kafaları karıştırarak ağızları kapatıyorlar. Bundan daha büyük bir kamu suçu olamaz. Dreyfus, “pis Yahudi” avının kurbanı olmuştur. Çağımızın yüz karasıdır bu olay. Ağır suç işlemiş lekeli kişilerin suçsuz oldukları söylenirken bir yanda yaşamı boyunca lekesiz kalmış, şerefli bir insan cezalandırılıyor! Bir toplum bu duruma geldi mi, kokuşmaya yüz tutmuş demektir!
Kamuoyunu şaşırtmak, onu çileden çıkartmak ağır bir suçtur. Sıradan ve gösterişsiz insanları zehirlemek, gericilik ve hoş görmezlik tutkularını iğrenç Yahudi düşmanlığına sığınarak körükleyip azdırmak, suçların en ağırıdır! Eğer bu hastalık iyileştirilmezse insan haklarının özgürlükçü büyük Fransa’sı yıkılacaktır. Yurtseverliği, kin ve düşmanlık için sömürmek bir cinayettir. Derin bir tutkuyla arzuladığımız gerçeğin ve adaletin hiçe sayıldığını görmek ne büyük bir yıkımdır! Daha önce söyledim, yine söylüyorum: Gerçeği yer altına kapatırsanız birikim oluşur ve gerçek bir yerde öylesine bir patlama gücü kazanır ki, patladığı gün, kendisiyle birlikte pek çok şeyi havaya uçurur. Bu tavırla ilerisi için yıkımların en gürültülüsünün hazırlanıp hazırlanmadığını herkes görecektir.
Yarbay Paty de Clam’ı adli hatanın iblisçe düzenleyicisi olarak suçluyorum. General Billot’yu, Dreyfus’un suçsuzluğu konusunda elinin altında bulundurduğu kesin kanıtları saklamakla, saygınlığı tehlikeye düşen Genelkurmay'ı siyasal amaçla kurtarmak için, insanlığa ve adalete karşı ağır suç işlemekle suçluyorum. Üç yazı uzmanı, B. Belhomme, B. Varinard ve B. Couard’ı uydurma ve hileli raporlar düzenlemekle suçluyorum. Basında özellikle l’eclair ve l’echo de Paris gazetelerini, kamuoyunu şaşırtmak ve işledikleri suçu örtbas etmek için iğrenç bir kampanya yürütmekle suçluyorum."
Dreyfus’u yargılayanların öfkesi bu sefer Zola’ya yöneldi; ülkeye ihanet etmekle suçlandı. Kitapları yakıldı, hakkında dava açıldı, bir yıl hapis cezası ve 3 bin Frank para cezası aldı. İngiltere’ye sığınarak cezaevinden kurtulabildi.
Zola, aydın sorumluluğu içinde hareket etmiş ve korku duvarını yıkmıştı. Adaletten yana olan başka aydınlar da seslerini yükseltmeye başladı. Birçok insan ‘davanın yeniden görülmesini’ isteyen bir dilekçeye imza attı ve adını da ‘Aydınlar Bildirisi’ koydular. Dreyfus, 1906’da yeniden yargılandı ve aklandı.
Fransa, Dreyfus davasındaki hukuksuzlukları ve ülke alnına sürülen kara lekeyi; iadeyi itibar törenleri, özürler ve nişanlarla temizlemeye çalıştı... Cadı avı kurbanı Yüzbaşı Dreyfus'ın sökülen nişanları, aynı yerde yapılan törenle yeniden takıldı ve ayrıca Legion d’Honneur nişanı verildi. Bir süre yattığı hapishaneye anıtı dikildi. Adaletin yerine gelmesini sağlayan Emile Zola ise tarihe, bağnazlığa, ırkçılığa ve haksızlığa karşı savaşan öncü bir yazar olarak geçti. Cenazesine milletvekilleri, hukukçular ve askerlerle birlikte binler katıldı.
Cadı avının zirveye çıktığı zamanlarda "Gerçek yürüyor ve onu hiç kimse durduramayacaktır. " demişti ünlü yazar. Tamtamlar çalıyor ama Türkiye'deki Drayfus davalarının sonu da Fransa'dan farklı olmayacak...
Twitter@AliEmirPakkan