Dinde reform arayışları!
Her darbe, bir toplumsal mühendislik projesiydi! Tek Parti (Halk parti ) döneminde, inanç kamusal alandan çıkarıldı! Vicdanlara hapsedilmek istendi! Dini bütün kurumlar kapatıldı!
Türkçe ezan ve Türkçe ibadet gibi konuların gündeme gelmesi bu arayışların sonucuydu! Bir yandan dini oluşumlar baskılandı, diğer yandan kendi din anlayışları topluma dayatıldı! Bu dönemlerde "Diyanet"e biçilen misyon; darbecilerin projelerini hayata geçirmekti!
Ama hiç bir dönemde Diyanet, bugünkü kadar iktidarın oyuncağı olmadı! Bazı başkanlar baskılara direndi ve dinin emirlerini muktedirlerin talimatlarından üstün tuttu. Mercedes gibi iltifatlara itibar etmediler. Şu partiye bu partiye oy verin diye hutbe okutmadılar. Mitinglere camilerden çağrı yapılmadı! Kitap fuarlarında ayrımcılık yoktu. İktidarın talimatıyla, hiçbir grup, korkunç bir iftira ile, "firak-ı dalle" (sapık topluluk) ilan edilmedi!
27 Mayısçıların gündemindeki en önemli konulardan biri de 'dinde reform’du. Türkçe ezan, Kuran-ı Kerim’in Türkçe okunması, camilerin folklorik amaçlı yeniden düzenlenmesi gibi dinin özüne aykırı Ehl-i sünnet çizgisini dışlayan birçok tahripkâr anlayış bu dönemde güçlü bir zemin bulmuştu.
15 Temmuz’da (1960) yapılan dil kurultayında ezanın Türkçe okunmasına ilişkin karar alındı ve teklifin Diyanet İşleri’ne duyurulmasına karar verildi. Önergeyi hazırlayan delegeler, 27 Mayıs inkılabından sonra ezanın hâlâ Arapça okunmasının devrimlere aykırı bulunduğunu belirtmişti. Diyanet’e gelen 2.7.1960 tarih ve 4240 sayılı yazıda, “Milletten gelen çok büyük bir talep var. Ezan yeniden değiştirilsin, Türkçeleştirilsin ve camide de ibadetler yeniden Türkçe yapılsın.” deniliyordu.
Buna Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen karşı çıktı! Büyük Alim, iktidar karşısında eğilip bükülmeden dini hakikatları şöyle savunuyordu:
"Ezan sadece bir ilan değil, Peygamberimiz tarafından takrir buyrulmuş olan hususi lafızlarla namaz vakitlerinin girdiğini bildiren kitap, sünnet ve icma ile sabit dinî bir ilan ve ilamdır. Peygamberimiz devrinden itibaren her devirde ve her yerde bütün Müslümanlar tarafından aynı lafızlarla okunagelmiş olan ezanı hususi lafızlarından başkasıyla okutmaya kalkışmak, Peygamberimizden, Ashabından ve 400 milyonluk İslam camiasından ayrılmak demektir ki kalbinde uhrevi mesuliyet hissi taşıyan hiçbir Müslümanın buna cür'et ve cesaret edebileceğine ihtimal verilemez.”
Ömer Nasuhi Bilmen’in 27 Mayısçılara karşı direndiği konulardan bir diğeri, “Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, Nur Risaleleri aleyhinde yayın yapılması” isteği idi.
Devlet Başkanı Cemal Gürsel’in başkanlığında toplanan ilk bakanlar kurulunda Dini akımlara karşı nasıl bir yol izleneceği ile ilgili kararlar alınmıştı. Millî Birlik Komitesi ve Gürsel bizzat konunun takipçisiydi! 'Nurculuk’ aleyhine beyanatlar veriliyordu.
Diyanet Reisi Bilmen, samimi kanaatlerine zıt ve ters olan böyle bir yayını da kabul etmedi. Bilmen’in Nur Risaleleri ve müellifi Bediüzzaman Said Nursi hakkındaki kanaatleri olumlu bir yönde idi. Bediüzzaman’ın eserlerinin kendi yazdıklarından daha fazla insanlara te’sir ettiğini söyleyen bir talebesine “o ilhamla yazıyor” demişti.
30 Haziran 1960’ta darbeden hemen sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na getirilen Ömer Nasuhi Bilmen, 9 ay sonra bu görevinden ayrıldı. Bilmen’in yerine Hasan Hüsnü Erden atandı. Devlet Bakanı Hayri Mumcuoğlu, “Diyanet İşleri’ne gayet uyanık ve devrimci bir şahıs getirdik.” diyecekti. (Milliyet, 9 Nisan 1961).
AKP rejiminin hedefinde de bir süredir, güçlü bir İslamı inanç temeline oturan Hizmet hareketi ve İslam var! Diyanet, yine baş aktör! İslam dininin içi boşaltılıyor! Siyaset, okula ve camiye sokuldu! Haramlara karşı duyarsızlık yayılıyor! Yolsuzluk meşrulaştı! Camilerin sayısı arttı, cemaatin sayısı düştü! İmam hatipler açıldıkça açıldı ama namaz kılan imam hatiplilerin oranı dibe vurdu! Dinin mübah görmediği her şeyde patlama yaşanıyor!
Şimdilerde bir de hilafet sevdası dillendiriliyor! Kitleler heyecanlı! Halifelik gelir ve baştaki kişi, Halife olursa, Osmanlı gibi eski gücümüze kavuşacak, İslam dünyasını peşimizden sürükleyeceğiz! Sanki öyle bir dünya kalmış gibi! Sanki adalet dağıtıyorlar da insanlar teveccüh edecek!
Arada bir gündeme getirilen başka bir projeyi de not edeyim! Halife adayının kendi fikri mi yoksa ona etki edenler mi pişirip önüne koyuyor, bilemiyorum; mezheplere karşı! Bu da nereden çıktı, derseniz şu sözlerini hatırlatırım; " Ben ne Sünniyim ne Şii! Bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur! Bizim Şia diye de bir dinimiz yoktur! Bizim tek dinimiz İslamdır! Bunu böyle bilmemiz lazım" ( 14 Nisan 2016, El Cezire Türk)
İslam Dinine en büyük zararı veriyorlar! Cemaat, tarikat ve inanç gruplarının bu son projeye olsun bir itirazları yok mu?