Geçtiğimiz Ekim ayında Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, Hindistan’a gayri resmi bir ziyarette bulundu. Hint Okyanusu’nun kenarında yaklaşık 5 bin yıllık tarihi Tamil Nadu şehrinde gerçekleşen ziyarete Hindistan Başbakanı Narendra Modi ev sahibi olarak eşlik etti.
Delhi’nin, Cammu Keşmir’in ayrıcalıklı statüsüne son vermesi ve bölgeyi Cammu Keşmir ve Ladakh Birlik Toprağı olarak ikiye bölmesine Çin’den sert tepki sonrası bu ziyaret iki ülke arasında en yakın temas oldu. Ayrıca Doğu Asya’da geçtiğimiz yakın zamanlarda ABD’nin Çin’e yönelik ticari yaptırımları ile başlayan ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında yani Soğuk Savaş döneminden birikmiş sorunları hesaba katınca bu ziyaretin önemi artmaktadır.
Pekin ve Delhi arasındaki bu yakınlaşma, Hint-Pasifik bölgesindeki durumun temelden değişmesi taraftarı olan Rusya diplomasisi için yeni fırsatlar doğuruyor. Daha önce Moskova, iki stratejik ortağı arasında denge politikası kurmaya çalışarak diplomasi yürütmeye çalışıyordu. Şimdi ise kurulabilecek Moskova-Pekin-Delhi troyka gücü dünya siyasetinde belirleyici faktörlerden biri olabilecek ve uzun vadede Çin ile Hindistan arasında oluşacak yakınlaşma Moskova'nın rolünü artırarak daha etkin ve yetenekli bir yapıya kavuşacak.
Hind-Pasifik bölgesine Rusya ulaşabilecek
Dünyanın önde gelen ülkeleriyle güçlü ilişkilerini devam ettirebilen Hindistan, askeri ve ekonomik olarak etkisini Hint Okyanusu'nun bütün havzasına hissettirebiliyor ve yıldan yıla daha güçlü bir devlet haline geliyor. Bu bağlamda eski anlaşmazlıklar üzerine mutabık sağlanması durumunda, oluşacak Troyka ile Hint-Pasifik bölgesinde birlikte hareket etme fırsatları yakalanmış olacak.
ABD ile Çin arasındaki mevcut olan Ticari ve ekonomik rekabet, Rusya ve Hindistan’a, Çin’le ekonomik problemler konusunda müzakere etmek için eşsiz bir fırsat penceresi açıyor. Çin-ABD tartışması, Pekin’i, Hindistan’ın ikili ticaretteki dengesizlik ve Çin şirketlerinin Hindistan ve bölgesel pazarlara nüfuz etmesi konusundaki taleplerine daha özenli olmaya itiyor. Bütün bu gelişmeler Moskova-Pekin-Delhi üçgeni içindeki ilişkileri artıracağı gibi BRICS'in etkisi üzerine olumlu sonuçları da doğuracak.
BRICS liderleri Brezilya’da
Ekonomileri gelişmekte olan BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) liderleri geçtiğimiz hafta Brezilya'nın ev sahipliğinde 11. kez bir araya geldiler. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 42'sini, gayri safi hasılanın yüzde 23'ünü oluşturan bu ülkeler hem ekonomik hem de politik anlamda oldukça yüklü bir gündemle iki gün boyunca sinerji oluşturmaya çalıştılar.
Zirvede önemli açıklamalarda bulunan Rusya Devlet Başkanı Putin, Rusya’nın 2020’deki BRICS başkanlığı dönemindeki planlarını anlattı. Putin konuşmasında, ‘Rusya uluslararası ticarette aktif yer alıyor, başka ülkelerle, başta da BRICS’li partnerlerimizle karşılıklı olarak faydalı ilişkilerimizi arttırıyoruz. 2018 yılında dört ülke ile olan ticaret hacmimiz 125 milyar doları aştı. Bilgisayar bilimleri ve telekomünikasyonda işbirliğimizi güçlendirmemiz için iyi imkanlar var. BRICS ülkelerine yeni projelerimize yakından bakmayı teklif ediyoruz. Yani elektronik belge yönetimi, araştırma sistemleri ve en yüksek güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan antivirüs yazılımlarına…” ifadelerini kullandı.
BRICS ülkeleri bugüne kadar Avrupa ve Amerika’nın kontrolündeki sistemlere karşı "daha adil bir uluslararası yönetim"e ulaşmayı hedeflediklerini açıklıyorlar. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, BRICS’in 11. zirvesi münasebetiyle, China Daily gazetesine zirveye ilişkin görüşlerini belirttiği bir makalede üyeleri bir araya getiren değer ve politikaları tasvir etti. "Grubun çoğulculuk değerlerini koruması, uluslararası ticarette ayrımcılık yapmadan şeffaflığı desteklemesi, açık, özgür ve kapsayıcı olması, uluslararası ekonomik kalkınmada tek taraflı tüm ekonomik ve korumacı kısıtlamaları reddetmesi diğer ülkelerin BRICS ile ilgilenmelerinin sebebi". ifadelerini kullandı.
Lavrov makalesinde, ‘’Küresel siyaset devam ederken, dünyanın çeşitli bölgeleri hala önemli çatışma potansiyelini koruyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan çekilmesi örneğinde olduğu gibi silah kontrol mekanizmaları kasıtlı olarak baltalandı. Dünya ekonomisindeki yapısal dengesizliklerin de henüz üstesinden gelinemedi. Tek taraflı ekonomik yaptırımlar, ticaret savaşları ve ABD'nin rezerv para birimini aşırı derecede kötüye kullanması gibi haksız rekabet uygulamaları küresel ekonomik büyüme için tehdit oluşturuyor. Uluslararası toplum, terörizm, iklim değişikliğine kadar zamanımızın birçok zorluğuna etkili yanıtlar bulamadı.’’ Dedi.
BRICS ülkeleri tarafından kurulan ve bir uluslararası kalkınma bankası olan NDB’in (New Development Bank) Başkanı Kundapur Vaman Kamath’da bankanın Birleşmiş Milletler'in tüm üyelerine açık olup görevinin ise gelişmekte ve kalkınmakta olan diğer ekonomilerle BRICS üyeleri arasında sürdürülebilir kalkınma projelerine kaynak ayırmak olduğunun altını çizdi. Üye sayısının artacağını da belirten başkan bu ülkelerin isimleri konusunda bilgi vermedi.
Asya’nın yükselen ülkeleri
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ondan sonraki süreçte ABD’nın baskın politikaları ekonomileri gelişmekte olan ülkeler tarafından kritiğe tutulmaya başladı. Rusya Devlet Başkanlığı’na gelen Vladimir Putin sonrası ABD’nin siyasi, ekonomik ve askeri üstünlüğünün sert şekilde sorgulandığı bir dönem yaşıyoruz. Buna ilaveten küresel güçler arasındaki mevcut dengenin değişmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi de Çin ve Hindistan’ın yükselişi. İşte bu unsurları birleştirince Asya’nın yükselen ülkeleri olan Rusya, Çin ve Hindistan’ın bölgenin ekonomik ve siyasi gelişmelerini çok yakından etkileyeceği kolaylıkla açığa çıkıyor.
Ancak bu ülkelerin henüz kendi stratejilerini bağımsız bir şekilde uygulayacak bir güce ve güvene sahip olmadıkları da bir gerçek. Her ne kadar bu ülkeler yükselen güçler arasındaki baş aktörler olarak nispeten daha bağımsız ve istikrarlı dış politika uygulamaya çalışsalar da küresel güçlerin muhtemel pozisyonlarına karşı hem de kendi aralarındaki rekabete oldukça duyarlılar.
Bu çerçevede bu üç ülkenin siyasi sistemleri arasındaki fark muhtemel gelişmeleri de etkileyecektir. Mesela her ne kadar sorunlu olsa da Hindistan bağımsızlığından bu yana demokratik bir siyasal sistem içinde mevcut ekonomik kalkınmasını yönetmeye çalışıyor. Bu durum Hindistan için avantajlar ve dezavantajlar barındırıyor. Hindistan’ın etnik ve dini çeşitliliğinin yanı sıra eyaletler arasında gelir dağılımındaki devasa uçurum her seçim döneminin en önemli sorunları arasında yer alıyor. Demokratik bir sistem içinde sürekli müzakereler, çatışmalar ve koalisyonların ortaya çıkmasına sebep olan bu yapı, Hindistan’ın Çin karşısındaki en önemli kırılgan noktası.
Rusya, Çin ve Hindistan sahip oldukları coğrafya ve nüfus açısından Asya’nın hem tarihi, kültürel anlamda şekillenmesinde hem de ekonomik kalkınmasında etkili olan en önemli ülkeler. Ekonomik anlamda bir başarı hikayesi ortaya koyarken diğer yandan nükleer güç olarak bölgesel ve küresel siyasette daha etkin olmaya çalışmaktalar. Rusya ve Hindistan’ın son yıllarda dünya silah piyasasında en fazla silah satan ülkeler arasında ilk sıralarda olmaları ayrıca önemli.