Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşın Slav birliğine nasıl kalıcı bir etki yaptığını 14 Ağustos tarihli yazımızda ele almıştık. “18’ci yüzyılda temel felsefesi kurulan ve 19’cu yüzyılda politik etken olarak zirve yapan Slav Birliği söyleminin saç ayaklarından biri olan Ukrayna Devleti ve halkı ile ilişkiler, tamiri mümkün olmayacak şekilde zarar gördü” özetiyle vereceğimiz o yazının devamı olarak, bugün Rus Ortadoks Kilisesi nasıl alan (cemaat) ve itibar kaybına uğradı konusuna odaklanacağız.
Savaşın başlamasından sonra Ukrayna’da, Rusya ile yakından uzaktan bağlantılı olan herşey tasfiye edilmeye başladı. Slav birliği adına çok önemli bir harç olan Rus Ortodoks Kilisesi ise, bu savaşı takdis ettiğini açıklayarak, kendini zor duruma düşürdü. Bu nedenle, Moskova Patrikhanesi’nin Ukrayna kolu, geniş kesimler tarafından dışlandı. Ayinlerde Moskova Patriği Kiril’in adını zikretmekten vazgeçtiler. Kilise cemaatinin de önemli bir bölümü, kurumsal olarak kendi kiliselerinin Moskova’yla bağlantısına itiraz etmeye başladılar ve bir müddet sonra da ayrıldılar. Moskova Patrikhanesi’ne bağlı bazı kiliselerin faaliyetleri, tamamen yasaklandı.
Bunlara ek olarak, İstanbul Fener Patrikhanesi’nin Ukrayna kolu, Kiev’de Moskova Patrikhanesi’nin himayesinde bulunan ve Rus Ortodoksları’nın en önemli merkezlerinden biri olan Peçersk Manastırı’nın tamamını kontrol altına aldı. Teritorial olarak bu gerilime belli seviyede tepki gösteren gerek Ukrayna’da, gerek Balkanlar’da ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinde yerli halkın önemli bir kısmı, Hristiyanlığın Ortodoksluk mezhebine mensup bulunuyorlar. Savaş öncesi sadece Ukrayna nüfusunun yaklaşık 44 milyon olduğu düşünülürse Moskova Patrikhanesinin cemaat kaybı daha iyi anlaşılır.
Moskova Patrikhanesi Doğu Avrupa’da etki alanı kurmak için canlandırıldı
Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin, 2023 yılı sonunda genel değerlendirme ve basın toplantısında soruları cevaplarken bu konuya da değindi. Dünyada toplumların içeriden din temelinde karıştırılmasıyla ilgili sorunlar yaşandığını kaydeden Putin, "Biz dünyada yaşanan bazı adaletsizliklere, özellikle de Gazze'deki duruma duyarsız kalamayız. Ancak Rusya'da bunun yaşanmasını engellemeye çalışıyoruz. Ülkemizdeki mezhepler çok büyük bir rol oynuyor. Fakat dengeli bir iç ve dış politika izlememiz de en az onlar kadar önemli bir role sahip" dedi.
Ukrayna halkının büyük bölümü, tıpkı Ruslar gibi, Ortodoks mezhebinden. Ancak ülkedeki siyasi bölünmüşlüğe paralel olarak, dini alanda da ayrışmalar var. Kısmen 2014’e kadar, kısmen de Şubat 2022’’ye kadar cemaatin büyük bölümü, Moskova Patrikhanesi’ne mensuptu. Biraz daha geriye gidersek, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde, bazı milliyetçi rahipler Moskova Patrikhanesi’nden ayrılarak, kendi kiliselerini kurduklarını ilan ettiler. Ancak, Ortodoks dünyasında, bir kilisenin bağımsızlığının kabul edilmesi için, diğer Ortodoks kiliseleri tarafından da tanınması gerek.
Milliyetçi rahiplerin kurdukları kilise oluşumları, 2018’e kadar, tanınmamış yapılar olarak kaldıktan sonra İstanbul Fener, 2018’de, bunları kendi bünyesine katarak, Ukrayna’nın Ortodoks Kilisesi adlı bir kilise kurduğunu ilan etti. Bu kilisenin bağımsız bir Ukrayna Ortodoks kilisesi olduğu iddia edildiyse de, aslında kilise, tamamen Fener’e bağlı hareket etti. O dönemde, Ukrayna’daki Ortodoks cemaatin büyük bölümünün Moskova’dan ayrılarak Fener’e bağlı bu kiliseye geçeceği tahmin ediliyordu, fakat, böyle olmadı. Ukrayna’da Rusya karşıtı eğilimlerin eskiden beri güçlü olduğu Batı Ukrayna’da ve bir ölçüde Orta Ukrayna’da bulunan ve eskiden beri Moskova’dan kopmuş olan cemaatler Fener’in tarafına girerken, Rusya sempatizanlığının güçlü olduğu güney ve doğu illerinde yaşayanlar ve Orta Ukrayna’dakilerin önemli bir bölümü, Moskova Patrikhanesi’ne bağlı kalmıştı.
Putin’in yukarıdaki ifadesinde dini alan çekişmesi, aslında çok daha eskilere dayanıyor. Hem ABD ve İngiltere, hem de Rusya, Doğu Avrupa ve Balkan halklarını etki altına alabilmek için, 1940’lı yıllardan beridir, Ortodoksluk kartını kullanıyorlar. O tarihlerden bu yana Kremlin yönetimi Moskova Patrikhanesi’nin buralardaki politikalarına destek verirken, ABD ve İngiltere, Fener Rum Patrikhanesi’ni destekliyor. ABD’nin Türkiye’ye Fener Patrikhanesi’ni bütün Ortodoklar’ın mutlak başı (ekümenik) olarak tanıması konusunda baskı yapması da, bu güç mücadelesinden kaynaklanıyor.
Bilindiği üzere 1917 yılındaki Ekim Devrimi sonucunda eski Çarlık Rusyası topraklarında kurulan Sovyet yönetimi, daha ilk baştan, din kurumuna şüpheyle yaklaşıyordu. 1930’lardan itibaren, dini zor kullanarak ortadan kaldırma yoluna gitti. Ne var ki, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Stalin, dine yönelik yoğun baskı politikası uygulamanın ters sonuçlarının olduğunu gördü ve bu politikayı yumuşatma yoluna gitti. Bundan da ötede, özellikle Almanlar’ın savaşı kaybedeceği belli olduktan sonra, Doğu Avrupa’ya ve Balkanlar’a Sovyetler Birliği’nin mi yoksa İngiliz-Amerikan ittifakının mı egemen olacağı konusu gündeme gelmişti. Stalin, savaştan sonra Doğu Avrupa ve Balkanlar’a egemen olmak istiyor fakat bunun sadece komünizm propagandası yaparak halledilemeyeceğini görüyordu. Bu nedenle, bu ülkeleri dini açıdan da etki altına almak amacıyla, 1943 yılında, Moskova Patrikhanesi’ni yeniden kurdurdu. Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’da etki kurmak için dine başvuracağını gören ABD de, İstanbul Fener Rum Patrikhanesine desteğini artırdı. Böylelikle Fener Rum Patrikhanesi ile Moskova Patrikhanesi, Soğuk Savaş’ın dini cephesini oluşturdular.
Soğuk savaş sonrası kiliselerin şekillenmesi
Soğuk Savaş sonrasındaki ilk önemli çatışma, 1990’lı yılların sonunda, Estonya Ortodoks Kilisesi nedeniyle çıktı. 1920’li yıllarda Fener Patrikhanesi tarafından kurulan Estonya Ortodoks Kilisesi, 1940’larda Estonya’nın Sovyetler Birliği’nin eline geçmesinden sonra Moskova Patrikhanesi’ne bağlanmış ve Fener Patrikhanesi, 1978 yılında, bu bağlanmayı tanımıştı. Fakat SSCB’nin dağılıp Estonya’nın bağımsız olmasından sonra, Fener Rum Patrikhanesi, 1978’deki bu kararını iptal ederek, Estonya Ortodoks Kilisesi’ni yeniden kendisine bağlama girişiminde bulundu. Rusya’dan her alanda kopup AB ve NATO’ya entegre olmak isteyen Estonya yönetimi de, bu konuda Fener Patrikhanesi’nin desteğini istemişti. Fakat bu olay nedeniyle, Moskova Patrikhanesi ile Fener Rum Patrikhanesi’nin ilişkileri, kopma noktasına geldi. Sonunda iki patrik, 1997 yılında Odessa’da buluşarak, konuya çözüm buldular ve Estonya’da biri Fener’e, diğeri ise Moskova’ya bağlı iki Ortodoks kilisesinin kurulmasına karar verildi.
Ukrayna kilisesinin ayrışma tutumunun belirginleşmesi 2014 Kırım olayları sonrası arttı. Fener ve Moskova patrikhaneleri arasında büyük kopuş şekline ise Fener Rum Patrikhanesi’nin 2018 sonlarında, Ukrayna’nın Moskova’nın değil, kendisinin alanına girdiğini ilan etmesi ile oldu. Bundan sonra Moskova Patrikhanesi, Fener’le bütün ilişkilerini kesti. Fener’in bu kararına ilk kutlama ve destek, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Aslında Fener’in Ukrayna konusundaki bu kararına Ortodoks dünyasından fazla destek gelmeyecek, 14 bağımsız kiliseden sadece İskenderiye, Kıbrıs ve Yunanistan kiliseleri Ukrayna’yı Fener’in alanında tanıyacaklardı.
Savaşın başlamasıyla birlikte, bu kilisenin rahiplerinin bir bölümü, kilisenin Moskova Patrikhanesi’ne olan bağlılığına itiraz etmeye başladılar ve ayinlerde Moskova Patriği Kiril’in adını zikretmekten vazgeçtiler. Mesela Hmelnitski ilinde 100 kadar kilise bu şekilde taraf değiştirdiği, toplamda, 400 kadar kilisenin savaşın başından beri Fener’e bağlı Ukrayna koluna geçtiği biliniyor. Bunlardan bir kısmında cemaatin isteğinin rol oynadığı, bir kısmında ise Fener’e bağlı kilisenin, belli bölgelerin yerel yöneticilerini arkasına alarak, yani, yerel yönetimlerin baskısıyla bu transferi sağladığı iddia ediliyor.
Nitekim, bu karardan hemen sonra, Moskova’da Rus Ortodoks Kilisesi de kendi konsülünü topladı ve burada, Ukrayna’da bazı çevrelerin Rus ve Ukrayna kiliseleri arasına ayrılık tohumları ekmeye çalıştıkları, fakat bunu başaramayacakları ifade edildi. Rusya – Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, Ukrayna’da Rusya’yla yakınlaşmayı savunan pek çok oluşum gibi, Moskova Patrikhanesi’nin Ukrayna kolu da, zor durumda kaldı. Bu savaşın daha da uzaması, iki ülke arasında sadece dini kurumların değil, bütün kültürel hayatın da kopması sonucunu getirecek. Sonuç olarak savaşın uzaması, Ukrayna’nın orta ve batı bölgelerinde hem Batı’nın, hem de Batı destekli Fener Patrikhanesi’nin etkisi artacak.