Ben bi' Beyaz Türk'üm, yasalarım Anglosakson ama kafam Ortadoğulu
Apolitik büyüdüm, hiç oy vermedim
Kafamı tatile, gezmeye, borca yordum
Adalet öldü, ucu bana dokunana dek sustum ve ortak oldum
Şimdi tweet atmaya bile çekiniyorum
Kendi ülkemin polisinden korkar oldum
Üzgünüm ama senin eserin ülkedeki umutsuz nesil
Senin eserin bu mutsuz kesim ve bu kurşun sesi!
Bu mısralar rap müzisyeni Şanışer’in, 17 arkadaşıyla beraber seslendirdikleri ve daha bir hafta olmadan 20 milyon seyirciye|dinleyiciye ulaşan ‘Susamam’ şarkısından. ‘’Herkes bizden umutlu ama bizim umudumuz yok’’ diyen küskün gençliğin özellikle ilgi duyduğu 15 dakikalık uzun şarkının sözleri son yıllarda Türkiye gündemindeki ‘adalet’, ‘özgürlük’, ‘eğitim’, ‘kadına yönelik şiddet’, ‘hukuk’, ‘kentleşme’ gibi sorunlara müzik diliyle dikkat çekmiş.
Klipte yer alan sanatçıların, toplum olarak korkularımızı ve sindirilmişliğimizi artık aşmamız gerekir dercesine (Daha çok şeyi değiştirebiliriz bu hayatta; İnat etme; Hepimiz pes ettik vaktiyle; Şimdi sık yumruğunu; Sustur şu suskunluğunu) çığlıkları ve bu şekilde toplumun sesi soluğu olmaları takdirle karşılandı. Susamam’da yer alan müzisyenler bu çalışmalarıyla “Korkacak kadar vicdansız değiliz” demek istiyorlar ve kendi konumunu değerlendirmesi gerekenlere mesaj veriyorlar. Kısa süre içerisinde milyonların ilgi göstermesi ise mesajın belli seviyede yerini bulduğunu gösteriyor.
‘Baraj yoksa artezyen vurun!’
Şarkının sözleri son beş yılda Hizmet hareketine uygulanan insanlık ve hukuk dışı uygulamaları da hatırlatırken Mahmut Akpınar’ın ‘Baraj yoksa artezyen vurun!’ yazısında belirttiği gibi ‘’Eğer enterkonnekte sistem/altyapı çöktü, şebekeler elektrik/su vermez hale geldi ise karanlığa rıza gösterip eylemsiz ve boş oturup ışığın kendiliğinden gelmesini beklemek yerine 3-5 kişi bir araya gelip yerel çözümler geliştirmesini bilmeliyiz. Lamba örneğinde olduğu gibi biri gaz yağını, biri şişeyi, biri fitili bulmalı ve şehri değilse de kendimizi aydınlatacak ışık kaynakları oluşturmalıyız.’’ Partallıktan kurtulmanın kıvılcımlarını veriyor.
Klip hakkında sokağın sesinde dile getirilen ‘’iyilerin kötüler kadar cesur olamamasının cezasını yaşıyoruz’’ sözleri Akpınar’ın aynı yazısında ‘’Barajlarınız çöktü ise sellerin önüne bulduğumuz taşı, çalıyı koyup bentler oluşturmalı ve kendimizi yeni afetlerden korumalıyız. Evlerimize gelen su şebekeleri tahrip oldu ve susuz kaldı isek hemen bir artezyen kuyusu kazıp su çıkarabilmeliyiz. Bu âb-ı hayatla canları sulamalı, çevremizi yeşertmeliyiz. Eli belinde susuzluğa rıza göstermek ve birilerinin bize su getirmesini veya yeniden baraj kurmasını beklemek problemi çözmez!’’ çözüm olarak dile getirilmiş. Akpınar’ın ‘’ Yurt dışında tutunabilmek’’ yazısında ise bu konuda ayrı bir tespite işaret ediyor ‘’Sabretmek önemli ama aktif sabır! Bekleyerek sadece bostanlar olgunlaşıyor. Onu da fazla bekletirseniz çürüyor. Hayata karışmak lazım. Ülkenin dilini, kültürünü öğrenmeli, ehliyetini almalı, çevre edinmeye çalışmalıyız’’.
‘Korkacak kadar vicdansız değiliz’
Gel, gün olur hapsolur bu suçlu cümleler!
Yenilir hiç olurum fark etmezler!
Susmam, susamam!
Korkma yanıma gel!
Şarkıda yer alan sanatçılardan Fuat Ergin, müziğin bir şeyleri değiştirebileceğin söyleyerek şöyle konuşuyor: “... İnsanların sesi olduk. İnsanlar da bekliyorlardı böyle bir şeyi. Toplumumuz baskı altında ve susturulmuş durumda. Bu böyle tünelin ucu gibi oldu. Ben korkarak yaşayamam. Ben bunları söylemezsem de kendimden utanırım. Hepimiz söylediklerimizin arkasındayız. Hiçbir şekilde korkum yok, geleceklerse de gelirler” diyor.
Ados ise “Bireylerden daha da yükseğe, başka farkındalıklara ulaşmamız gerekiyordu artık. Bunu başardığımızı düşünüyorum. Bu ilk adımdı. Bundan sonra çok daha değişime yol açacak müzik... Baştan söylediğimiz gibi ‘#Susamam’. Korkacak kadar vicdansız değiliz.”
Şarkıda Türkiye’deki hukuksuzluklara ve adaletsizliklere şu cümlelerle bir haykırış var:
Sebebi nedir bilmeden hapiste çürüyen o suçsuz sefil
Senin, senin eserin, senin eserin bu korkunç resim
Şimdi kapını kollaması gereken adalet gelir acımaz
Vurur kırar kapın'
Çünkü çocuk öldü vuran memurdu diye "Haklıdır" dedin
Sesini çıkarmadın, yani suçlusun!
Şimdi başına bi' şey gelse şehrin hukuk mu?
Bi' gece haksızca alsalar içeri seni
Bunu haber yapıcak gazeteci bile bulamazsın
Hepsi tutuklu!
....
"Adalet" sözde mülkün temeli
Tıkamış kulağını duymaz ne dediğini
Âdeti, töresi, geleneği söyle
Giden kötüydü de gelen iyi mi?
Bu medeni mi?
Biz yiyemiyo'ken senin kürkünün bile yemediğini
Sizin polisiniz silahını çekip güpegündüz ortalıkta vuramaz dilediğini
Medya, basın, hukuk, asker; hepsi sizin için çalışırken aslen
Kayıp nesil!
Susamam’ı değerlendirmesi için sokakta kendisine mikrofon uzatılan gençler ‘’üniversiteye çok idealist başlamıştım, artık mezun oldum ama üç yıldır işsizim’’, ‘’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın yaklaşımındayız. Ama bu yılan hiç ölmüyor. Demek ki bu yılandan kurtulmalıyız’’, ‘’Türkiye’deki eğitim sistemine güvenmiyorum. Bu nedenle gözüm sürekli yurt dışında’’ gibi benzer yaklaşımları ortaya koyuyorlar.
Ben sesiyim kayıp neslin
Sansürü olamam ayıp resmin
Mezun olucam
Cash para, diploma ver bana
Para yoksa ter dökmeliyim
Eğitimde fırsat eşitliğini fırsata çeviren bi' üniversiteliyim
Ben mezun oldum
Yarattığınız sistem yüzünden bi' serseriyim
...
Türkiye’de genç neslimizin geldiği durumun itirafı gibi olan yukarıdaki mısraların reçetesi yaklaşık otuz yıl önce sunulmuştu: ‘’Nesilller kendilerine gösterilecek yüksek hedef ve ulvî ideallerle canlılıklarını korurlar. Hedefsiz, mefkûresiz kaldıklarında da kadavralaşır ve birer iskelet haline gelirler. Otlar, ağaçlar, hatta tabiattaki bütün varlıklar, canlı kaldıkları sürece çiçek açar, meyve verir ve faydalı olabilirler. İnsan ise; ancak yüksek ideâlleri, aksiyon ve mücahedeleriyle canlı kalır ve varlığını sürdürebilir. Hareketsiz bir uzvun kireçlenip kuruması, kullanılmayan bir maddenin paslanıp çürümesi ne ise hedefsiz, gâyesiz, dolayısıyla da hareketsiz kalan nesillerin, delik deşik olup gitmesi de aynı şeydir.
Bir cemiyet, üzerinde kurulup geliştiği felsefe ve ma'nevî değerlere sımsıkı bağlı kaldığı müddetçe, ihtişam ve dinamizmiyle pâyidâr olur. Kendine has bu diriltici iklim ve bu esaslı kaidelerden uzaklaşmağa başladığı andan itibaren de içten içe kokuşup çürümeye ve dağılıp gitmeye yüz tutar. Onun içindir ki; millî vahdetimiz adına, millet fertlerinin, bir mihrap gibi her zaman etrafında toplanıp durdukları yüksek mefkûre ve mukaddes prensiplerin korunup kollanmasına ve "ilelebet" devam ettirilmesine milletçe gayret gösterilmelidir’’.
Sosyal Sorumluluk
Şarkı ve sanat yoluyla toplumsal problemlerin baskıcı idarelerde dile getirilmesi bir yol. Komünizm idaresiyle bütün sistemlerin devlet kontrolüne geçtiği Rusya’da KVN adı verilen güldürü/skeç sahne performanslarında, Sovyetler Birliği döneminden itibaren gelen sorunları komikleştirerek anlatmak Komünist parti üyeleri tarafından bile normal kabul edilir olmuştu. Yani toplumsal vicdan sosyal sorumluluğunu bazen dini mekanlarla bazen ise kültür ve sanat kurumlarıyla ortaya koymaya çalışıyor.
Şarkıda ‘trafik’ konusunu ele alan Kamufle, "Şarkıda işlenen konularda aslında gündelik hayatımızda farkında olup çıkmaza giren bir diyalog içinde oluyoruz. Farkındalık yaratmak (istedik). Birçok konuya değinip, böyle şeyler var, böyle şeyler oluyor, böyle şeyler olmaya devam ediyor demek. Bir düşünsün insanlar neden devam ediyor, senin yüzünden olabilir mi ya da benim yüzümden olabilir mi? Bunu düşündürtmek. Birazcık ışık yakmak oldu" ifadelerini kullanarak sosyal sorumlulukta bir parça olmaya çalışıyor.
Mesela Deniz Tekin, Türkiye’de kadınların yaşadığı trajedileri orjinal ve tersten ifadelerle enfes ifade etmiş:
Ben bilmem, hiç kendimi korumak zorunda kalmadım
Bilmem, ben bi' çocuğu düşünmek zorunda olmadım
Hiç evlendirilmedim, evde dayak görmedim
Kendi evimde kendi odama zorla hapsedilmedim
Sözlerinizi kusmadım, yurdumdan edilmedim
Nefretinizle yanmadım, yakılarak can vermedim
Hiç kardeşim olmadı, hiç abimden korkmadım
Okuldan alınmadım, ben hiç öldürülmedim
...