Ahmet Altan' a giden tablo

Asım Yıldırım

Asım Yıldırım

18 Kas 2019 11:13
  • Haksızlık ve hukuksuzluğun bu kadar ayyuka çıkmadığı zamanlardı.
    Sanırım 2015 yazının sonlarıydı.
    Henüz Samanyolu Medya Grubunun televizyonları ve radyoları Türksat Uydusu'ndan haksız yere atılmamış, televizyonumuz kapanmamıştı.

    STV binasında, hiç görev verilmeden masamda geçirdiğim günlerden biri daha geride kalmıştı.

    Arada sırada dertleştiğimiz, hasbihal ettiğimiz, kendisini tanımaktan büyük şeref ve mutluluk duyduğum, Anadolu'nun kahraman evlatlarından bir işadamı abimiz bir gün önce telefon etmiş ve ertesi gün İstanbul'da olup olmayacağımı sormuştu.

    Ben de TV binasında olacağımı söyleyince, "yarın bir arkadaşımız aralarında Sizin de bulunduğunuz tanıdıklarıma küçük bir paket bırakacak..." demişti.
    Zahmet ettiğini vurgulayıp nezaketinden dolayı kendisine teşekkür etmiştim.

    Ertesi gün ilerleyen saatlerde, STV Genel Müdürü Hidayet Karaca Bey'in (Allah, Hidayet Bey'e de tez zamanda özgürlük nasip eylesin) özel kalem müdürü Şeref Bey aradı (Şeref Bey çok beyefendi, çok duyarlı, fedakâr ve espritüel bir arkadaşımızdır) ve Genel Müdürlüğe uğramamı rica etti.

    Gittiğimde Şeref Bey, işadamı abimizin, Fatiha Suresi'nin 7 ayetinin ayrı ayrı yazılı olduğu tablolar yolladığını söyledi.

    Ben de üzerinde adım olan tabloyu aldım ve haber merkezindeki masama indim.

    O akşam Samanyolu Haber Tv Koordinatörü Metin Yıkar Bey'in stüdyo misafiri gazeteci Ahmet Altan Bey'di.

    Ahmet Altan Bey, haksızlıkları anlatmıştı.
    Demokrasinin, fikir özgürlüğünün öneminden ve hukukun üstünlüğünden bahsetmişti.

    Programı sonuna kadar seyretmiş hatta eve de geç kalmıştım.

    Program bitince genelde konuklarla (eğer aceleleri yok) oturup birkaç kelam daha ederdik.
    Ben de, Ahmet Bey'in, programdan çıkınca, Metin Yıkar Bey ve birkaç arkadaşla daha oturacağını düşünerek, eşyalarımı topladım, bana hediye edilen tabloyu aldım ve kapıya indim.

    Ama yanılmıştım.

    Ahmet Altan oturmamış ve kendisini bekleyen aracına binmek üzere, program biter bitmez kapıya çıkmıştı.

    STV binasının girişinde  Ahmet Altan, Metin Yıkar, Yayın Müdürü Abdullah Bağ Beyler ayaküstü konuşuyorlar ve misafirimizi uğurluyorlardı.

    İşte Ahmet Altan'la orada karşılaşmıştım.

    Selam verdim, kendimi tanıttım.

    Ahmet Bey'i, "Ezan" yazısından dolayı tebrik ettim. Yayında da severek okuduğumu belirttim.

    Ve o an..
    daha önce planlamadığım bir şeyi yapmaya karar verdim.

    Hediyeyi hediye etmek Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) sünnetiydi.

    Ahmet Altan Bey'e, elimdeki tablonun hikâyesini kısaca anlattım ve;
    "Bunu, kabul ederseniz, Size hediye etmek istiyorum." dedim...
    Ayetin mealini kendisine aktardım ve "bu tablo Sizin olmalı" dedim.

    Baktı ve çok beğendi.
    Kabul etti.

    Gerçekten de tablo, hem hattıyla  hem de çerçevesiyle çok orijinal ve güzeldi.

    Tabloda Fatihâ Suresi'nin 5. ayeti yazılıydı.
    "İyyâke na’budu ve iyyâke neste’în."
    Yani;
    "(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız."

    Hiç kimseye eyvallah etmeyen Ahmet Altan, bir kere daha tutuklandı.
    Camilere sessiz sedasız giden, oturup Rabb'e gönlünü açan yürekli adam, bir haftalık özgürlüğün ardından yeniden tutuklandı.

    Kendisi, haksızlık karşısında susmayan geniş sineli bir yiğit.
    Dünya görüşü,
    neye inanıp inanmadığı,
    yaşam biçimi vs nasıl olursa olsun... hiç mühim değil.

    Kendisini "dindar" diye tanımlayan kimseler,
    kendisini "hassas bir mümin" sandığım kişiler,
    hemen yanı başlarında vuku bulan haksızlığı gördükleri halde susan tanıdıklarım...
    ve…
    Ahmet Altan'ın, şahit olduğu haksızlığa susmayışı.

    Ahmet Altan Bey,
    bir daha ne zaman karşılaşırız bilmiyorum ama..
    hapishanelerde tutulan masum binlerce insan gibi Siz de dualarımızdasınız...

    ASIM YILDIRIM
    patreon.com/asimyildirim
    email: asimyildirim.commail.com

    18 Kas 2019 11:13
    YAZARIN SON YAZILARI