Oğlu Furkan ve tutuklu harp okulu öğrencileri için adalet arayan bir anne olan Melek Çetinkaya, 12 Temmuz 2020 tarihinde Akit TV’de katıldığı bir programda söylediği sözler gerekçe gösterilerek 16 Temmuz sabahı evinde gözaltına alındı. Küçükçekmece Cumhuriyet Savcısı Mehmet Alper Yıldırım tarafından başlatılan soruşturma nedeniyle aynı gün İstanbul’a getirildi.
İfadesinde ‘Benim o programa çıkmaktaki kastım 19 yaşında askeri okul öğrencisi olan ve Anayasal Düzeni Değiştirmeye Teşebbüs suçundan müebbet hapis cezası almış olan oğlumun masumiyetini anlatmaktı’ diyen Çetinkaya’yı savcı tutuklanması talebiyle Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Hakimliğine gönderdi.
Çetinkaya’yı dinleyen, Akit TV program sunucusu Fatin Dağıstanlı’nın provakatif sorularını gören herkes mevcut şartlarda bile tutuklanma kararı verilemeyeceğini söylemekte iken, Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Hakimi Yusuf Kılınç, ‘Ceza miktarının fazla olması, Melek Çetinkaya’nın kişilik özellikleri ve yakalanış şekli’ gibi subjektif ve hukuki olmayan gerekçelerle, “Suçu ve Suçluyu Övmek ve Terör Örgütü Propagandası Yapmak” suçlarından tutuklanmasına karar verdi.
Tutuklama kararını CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu; ‘İstediğimiz platformda çıkıp konuşabilir’ diyen anne Melek Çetinkaya’yı katıldığı bir televizyon programından sonra tutukladılar. Son derece üzgünüm’ mesajıyla duyurdu.
Oğlu için mücadele eden bir anne, başkalarının da konuşmasını engellemek için tutuklandı. AKP iktidarı kimsenin mücadele etmesine izin vermek istemiyor. Bunu göstermek için kimin ne diyeceğine bakmadan sert ve orantısız tedbirler almaktan çekinmiyor. Bu iradesini gizleme lüzumu da hissetmiyor.
Ancak, bir annenin tutuklanması gibi hukuksuz olaylar söz konusu olduğunda, yapılanın kabul edilemez olduğu konusunda muhalif kesimlerden yüksek bir tepki oluşmuyor. Bunun yerine her zamanki tespitler ve sorular dolaşıma sokuluyor. “Adamlar kimsenin sesinin çıkmasını istemiyor”, “Yapılan hukuksuzlukları protesto etmek isteyenlere gözdağı veriyorlar”, “Tutuklamaya tepki gösterirsen daha çok tutarlar”, “Protesto yaparak netice alınması mümkün değil”, “Neden sessiz kalınmıyor?” gibi değerlendirmeler kısa bir süre gündeme geliyor ve tam da AKP İktidarının vermek istediği mesajın hızla yayılmasına neden oluyor.
Akit TV ve Gazetesinin provakatörlüğü, hakim ve savcıların iktidarın hedeflerine hizmet etme gayretkeşliği konusunda söylenecek çok söz var, ancak onları sorumlu tutup geri çekilmek doğru olmayacaktır.
Öncelikle, bir annenin saygı duyulması gereken mücadele azminin, vazgeçmeme iradesinin, sesini duyurma çabasının ve her türlü baskıya, tehdide, kötü muameleye rağmen aynı kararlılıkla oğlunun masumiyetini anlatma gayretinin bir başarı olduğu gerçeğini gölgeleyecek, zalimlik ve hukuksuzluğa prim verecek yaklaşımlardan kaçınılmalı. Bir annenin mücadelesindeki kararlılık ve gayretin zihinlerde daha çok yer etmesi sağlanmalı.
İkinci olarak ise AKP iktidarı, açık hukuksuzluklarına durmaksızın devam ediyor. Her icraatı yeni bir hukuksuzluk olarak kabul ediliyor ancak, iktidar ne kadar hukuksuz olsa da sadece bekleyerek hukuksuzlukların, zulümlerin son bulması mümkün olmayacaktır.
Yüksek tutulan korku, kanıksanmış hale dönüşen çaresizlik hissi, AKP iktidarının önemli bir yönetme stratejisi. Korku ve çaresizlik hissiyle hareket edenler, eylemlerini bu olgulara uygun olarak belirlediği için eylemsizlik genel bir hareket planı halini alıyor. Oysa hukuksuzluklara karşı gösterilen zayıf tepkilerin ya da tamamen tepkisiz kalınmasının daha büyük mağduriyetlere kapı araladığı görülüyor. Bize “şucu-bucu” derler diye korkanlar, korktuklarının ötesinde tehditle karşı karşıya kalıyor ve kalmaya devam edecekler gibi görünüyor.
Genel olarak yapılacak birşey olmadığı ya da yaşanan hukuksuzlukların değiştirilmesinin mümkün olmadığı düşüncesiyle eylemsizlik tavsiye edenler, ya da “Yapılan hukuksuzluklar öyle bir hal aldı ki, İlahi müdahale artık kaçınılmaz!” düşüncesiyle hareketsiz kalınması tavsiyesinde bulunanların göz ardı ettiği birşey var; O’ da, yaşanan bunca zulmün, haksızlığın, hukuksuzluğun bitip yeni bir dönemin başlaması için eylemsiz kalıp sadece beklemenin, hukuken de, ahlaken de, dinen de doğru olmadığı gerçeğidir.
Melek Çetinkaya, “Çok korkuyorum, ama acım daha büyük!” diyerek oğlu için mücadele eden cesur ve fedakar bir annedir. Hem bir anneye vefa borcu, hem de yaşanan tüm hukuksuzlukların son bulması için beklemede kalamayız/kalmamalıyız. Kim ne yapabilirse onu yapmalı ve yaşanan hukuksuzlukların kanıksanmasına, yapılacak birşey yok düşüncesiyle çaresizliğin yerleşmesine izin vermemeliyiz.
Nerede ne yapabiliyorsa o yapılmalı. Yazabilen yazmalı, çizebilen çizmeli, konuşabilen konuşmalı… Herkesin yapabileceği bir şey muhakkak vardır…