Gözü Kör Olası Haset

Bahattin Karataş

Bahattin Karataş

04 Şub 2019 19:26
  • Zamanın dilimleri içinde, belki de en garibini yaşıyoruz. Müslümanlar, çeşitli asırlarda da imtihanlar geçirmişler, fakat bu asır kadar dehşetlisini yaşamamışlardır.
    ''Vay o inkârcıların hallerine! Vay onlara ki, âhirete inanmalarına rağmen, bile bile(seve seve) dünyayı âhirete tercih ederler. İnsanları Allah yolundan çevirir de, o yolu eğri büğrü göstermek isterler. İşte onlar doğru yoldan, çok uzak bir sapıklık içindedirler.'' (İbrahim 3)

    Üstadımız, asrın en büyük hastalıklarından birinin, bile bile ve seve seve ahireti dünyaya satmak olduğunu buyurur. Bu tip Müslümanlar, Allah ve Resulü'nün dediğini, en ufak bir dünya menfaatine satarlar. Allah'ın hükmü nedir? Resulullah ne buyurmuştur? Hiç kale almazlar. Çıkarı kimde ve nedeyse ona bakar, ona uyar ve onun hükmüyle amel ederler. Farkında olur olmaz bazen zalim, bazen de kafir olurlar. Çoğu zaman da iki yüzlü münafıkça hareket ederler. Allah yolunda bulunanları, Allah'ın yolundan edip, o yolun yanlış olduğunu anlatırlar. Hak yolun doğruluğunu gizler ve hakkı söylemezler...
    Kur'an-ı Kerim; "Kendilerine kitap verilenler, seni evlatları gibi yakından tanırlardı...Onlardan bir kısmı bildiği halde gerçeği gizlerler"buyurur (Bakara 146).

    Rahip Bahira, Efendimiz'in yakında dünyaya geleceğini ve Şam’a uğrayacağını, hatta sırtındaki mührüne kadar tanıyordu. Şam yolculuğunda Ebu Talib'e; Şam'daki ehli kitabın da O'nu bildiğini ve kesinlikle Şam'a gitmemeleri gerektiğini, Yahudilerin ahir zaman peygamberini kendilerinden beklediklerini söylemişti. Görürlerse O'nu tanıyacaklarını ve HASED'lerinden öldürebileceklerini tembih etmişti. Bu uyarılar karşısında, kafile yolculuğuna devam etmiş, ancak o günlerde küçük bir çocuk olan Efendimiz (Sav), Mekke'ye geri dönmüştür.

    Yine Abdullah b. Selam, Efendimiz'i (Sav) ilk gördüğünde, "bu simada yalan yok, bu Allah'ın Resulü'dür" demişti. Bu söz üzerine, o güne kadar sözüne en güvenilir bilginimiz dedikleri Abdullah b. Selam; halkı tarafından dışlanmış, HASET'lerinden "bundan böyle sen bizim alimimiz değilsin" denilerek inkar edilmişti.

    Yine Varaka b. Nevfel geleceğini çok iyi bildiği ahir zaman peygamberine (Sav), HASETTEN çok çekeceğini ifade etmiş ve "Keşke yaşasaydım da amcazadesi gibi ona destek verebilseydim" demişti.

    Haset gözlere perde, kabule engel idi. Haset cennete set, cehenneme davet idi.

    Vahiy geldiğinde Ebu Cehil'de O'na hayır demiş ve "ben varken o da kim oluyor ki?" deme cüretini göstermiştir. HASETİ inkar ettirdi. Kıyamete kadar "cehaletin, kinin ve hasedin babası" olarak anıldı.
    O HASET değil miydi ki Habil'i, Kabil'e öldürttü?
    O HASET değil miydi YUSUF’u kuyuya attırdı?
    O HASET değil miydi ki Adem'i şeytana inkar ettirdi.
    Bugünün o günden ne farkı var! Yine HASET, yine HASET!.

    Üstadımız dokuz yaşında ana baba ocağından ayrılmış; büyüğümüz on bir yaşında baba ocağını terk etmiştir.
    Çocukluk dönemi hariç, bütün bir hayatları cemiyet içinde, ehli hal ve kalın gözleri önünde geçen bu zatların da hayatları bilinmiyor ve tanınmıyor değil! Ama hasedin gözü kör olsun.
    Bugün bu kadar haksız suçlamalar karşısında suspus kesilenler de; bu zatların göz önündeki hayatlarını bilmiyor ve tanımıyorlar mıydı?

    Her insanin kendine göre özel bir hayatı vardır, olabilir. İki gözün görmediği yerde türlü kaçamakları da olabilir. Ama yetmiş yıllık hayatlarının her bir karesi, seveni sevmeyenlerinin yüzlercesinin gözlerinin önünde geçen tertemiz, pırıl pırıl bu insanlara nasıl olur da olmadık isnatlar, iftiralar edilebilir? Edildiğinde ehli hal ve kal nasıl susabilir, anlamak mümkün değil?

    Günümüzde, hak ve hakikat davalarına şahitlik vaktinde ne yazık ki HASET ettiler sustular. Hakikati bile bile inkar edip, yalan ve iftiralarla karaladılar. Yolun hasbi yolcularını çeşitli ithamlarla suçladılar. Masum insanları terör suçuyla yedi düvel devlete sürgünlere yolladılar. Zamanın siyasilerine yalakalık yapıp, namuslarını ve eteklerini kirlettiler. Haram olduğunu bile bile, mallarına çöktüler ve canlarına kastettiler...Yurt ve yuvalarından ettirdiler.

    Üç günlük dünya hayatına, ahiretlerini satmada adeta yarışa geçtiler. Allah ve peygambere yalan isnat ederek, din diyaneti baştakilerin heva ve hevesine peşkeş çektiler. Bu şekilde İslam'a ve Kur'an'a en büyük darbeyi vurdular. Hiçbir tarihte, hiçbir düşman, dine diyanete bu kadar zarar vermemişti...

    Müslüman; siyasi liderini hiçbir dönemde Allah'tan ve peygamberden üstün tutmamıştı...Kitabına ve dinine tercih etmemişti.! Hiçbir dönemde ana-babalar; yirmi-otuz-kırk yıllık çocuklarını, bir siyasiye kurban vermemişlerdi..!!!

    On binlerce insanın, canına kanına girdiler..Namusunu, ırz ve ayalini payimal ettiler.

    İşte bu asrın dehşeti. 
    İşte bu asrın deccaliyeti..
    İşte bu asrın süfyaniyeti..
    İşte bu asrın çirkinliği ki, Efendimiz'in (as) hadisinde bütün peygamberlerin ümmetlerini uyarmaları bu yüzden idi...

    Binlerce aileler dağıldı.. Yurt ve yuvalar yıkıldı. Elli-altmış yıllık eşler boşandı..Kardeş-bacı birbirine düşman oldu.. Akrabalık, arkadaşlık ve komşuluk bitti. Beşeri, ticari münasebetler kesildi..

    Şeytan bile bu şenaet ve denaetten dolayı, şeytanlığından utanıyordur şimdi. Çünkü o böyle bir aşağılık iş yapmamıştı. Yani baba içerde, anne oğlunun ameliyat kapısından alınıp götürülmemişti.
    Kabil haya ediyordur;Yusuf’un kardeşleri, yuh olsun diyordur belki.! Onlar böyle bir zulüm işlememişlerdi..

    Veyl olsun asrın tabak yalayıcılarına!..
    Veyl olsun çıkarı için dinini dünyaya satanlara.!..
    Veyl olsun başındakini Allah ve Resulü'ne tercih edenlere!..
    Veyl olsun haksızlık karşısında lal kesilen dilsiz şeytanlara!
    Yazıklar olsun yaptıkları tahribat ve işledikleri günahlardan dolayı, tüm peygamberlerin ümmetlerini sakındırdığı, asrımız deccallarına, süfyan ve avanelerine!..

    Bahattin Karataş

    04 Şub 2019 19:26
    YAZARIN SON YAZILARI