İnsan olarak bizler, bu dünyaya kalıcı birer sakin olarak gelmedik. Doğduğumuz günden itibaren, farkında olsak da olmasak da göçebe bir hayat yaşıyoruz. Bu ev, bu köy, bu şehir, bu ülke, hatta bu dünya bile aslında bize ait değil. Bir gün, zamanı geldiğinde, hepsini geride bırakıp gideceğiz. Bu, insan olmanın değişmez bir sünnetullah, yani kuralı ve gerçeğidir.
Bugüne kadar, bu gerçeği kabul etmek istemeyenler, kalıcı olmak için direnenler hep oldu. Saraylar inşa edenler, isimlerini sonsuza dek yaşatmak isteyenler, bedenlerinin ölmezliğini arayanlar… Ancak tarihin bize gösterdiği net bir gerçek var: Hiçbiri muvaffak olamadı. Her bir insan, doğduğu andan itibaren ölüme doğru bir yolculuğa çıkar. Beşer kafilesi, bu dünyadan başka bir yere doğru hareket eder ve bu hareketin yönü her zaman ölümle başka daimi bir aleme doğrudur.
Köklü uygarlıklar, güçlü krallıklar, bilim insanları, filozoflar, sıradan insanlar... Hiçbiri bu nihai kaderden kaçamamış, hiçbir güç onları bu yolda durduramamıştır. İnsan, burada yalnızca bir yolcudur. Sahip oldukları, onun değil; yalnızca bir süreliğine emanettir. Evler, şehirler, ülkeler; hepsi geçici birer duraktır.
Neden Göçebe Olduğumuzu Hatırlamalıyız?
Bu gerçeği unutmamak, hayatı yaşarken daha derin bir anlam arayışına girmemize neden olur. Göçebe olduğumuzu hatırlamak, hayatın asıl anlamını ve amacını yeniden düşünmemize imkân tanır. Günümüz dünyasında çoğumuz, sahip olduklarımızın kalıcı olduğunu ve burada ebediyen var olacağımızı düşünerek yaşıyoruz. Evlerimizi, arabalarımızı, servetimizi, statümüzü; tüm bunları adeta sonsuza dek bizimmiş gibi sahipleniyoruz. Ancak bu düşünce tarzı, bizi asıl olanı unutmaktan başka bir yere götürmez.
Göçebe olduğumuzu hatırlamak, bize yaşamın kısa ve geçici olduğunu hatırlatır. Bu bilinçle, sahip olduklarımızın esiri olmak yerine, onları bilinçli ve doğru bir şekilde kullanmayı öğrenebiliriz. Anın tadını çıkararak, daha fazla şükrederek ve daha bilinçli hareket ederek hayatı dolu dolu yaşayabiliriz.
Geçiciliği Kabullenmek ve Huzuru Bulmak
Geçici olduğumuzu kabullenmek, aslında bize büyük bir özgürlük sunar. Çünkü bu kabul, bizi sahip olduklarımızın yükünden kurtarır. İhtiraslar, hırslar, dünyaya dair maddi beklentiler, tümüyle bu dünyada kalıcı olacağımız düşüncesinden beslenir. Oysa gerçek şu ki; bu dünya, sadece bir durak. Asıl yolculuğumuz, asıl varış noktamız, bu duraktan sonra başlayacak.
Göçebe olduğumuzu unutmayalım. Dünyada sahip olduklarımız, bizden önce başkalarına aitti ve bizden sonra da başkalarına ait olacak. Elde ettiklerimize, başardıklarımıza, sahip olduklarımıza bu gözle bakmak, hem bizi gereksiz hırslardan ve kaygılardan uzak tutacak hem de daha huzurlu ve anlamlı bir yaşam sürmemize vesile olacaktır.
Hayatımızda anlam ve huzuru bulmak, ancak göçebe olduğumuzu kabullenmekle mümkündür. Ebedi olmadığımızı, yalnızca bir yolcu olduğumuzu bilmek, bize gerçek huzuru getirir. Çünkü kalıcı olmanın yükünden kurtulmak, bizi özgürleştirir. Gelecekte ne olacağını düşünmek yerine, bugün burada olmanın değerini ve anlamını kavramak, bizleri daha mutlu ve tatminkar kılar.
Sonuç: Göçebe Yolculuğun Kıymeti
Bir gün, zamanı geldiğinde bu evi, bu köyü, bu şehri, bu ülkeyi ve bu dünyayı terk edeceğiz. Bu gerçeği bilmek, yaşamımızın her anını kıymetli kılar. Kalıcı olmadığımızı bilerek yaşamak, bize sahip olduklarımızı daha iyi değerlendirme ve insanlarla daha pozitif derin ilişkiler kurma fırsatı verir. Göçebe olduğumuzu unutmamak, bu dünyada gerçekten nasıl yaşanması gerektiğini anlamak için bir anahtardır.
Unutmayalım ki bizler, sonsuz bir evin ve alemin yolcularıyız; bu dünyada ise sadece birer misafiriz. Göçebe bir yolculuğun tam ortasındayız ve bu yolculukta asıl yapmamız gereken, geçici durakların tadını çıkararak nihai menzile hazırlanmaktır. Bu bilinçle, hayatın her anını dolu dolu yaşamalı ve her karşılaşmada yeni bir anlam aramalıyız. Çünkü en nihayetinde, göçebe ruhlarımızı nihai huzura kavuşturacak olan, bu dünyada değil, öteki dünyada bizi bekleyen sonsuz yolculuktur.