Mana ile lafız (anlam ve o anlamı ifade eden kavram) arasındaki tenasüp hayati derecede önemlidir. İnsanoğlu bilerek ya da bilmeyerek mana ve lafız arasında hep bir denklik araya gelmiştir. Eğer mana kendi ağırlığına denk gelmeyecek zayıf bir lafıza (kavram, kelime) mahkum edilmişse layıkıyla karşılık bulmayan o mananın gereğince ve doğru anlaşılması zorlaşacaktır.
Unutmayalım ki, lafızlar manaların libaslarıdır. Nasıl ki ahlaken, ruhen, fiziken güzel bir insana çok çirkin veya pis bir libas (elbise) giydirildiğinde bu giydirilenler ondaki güzellikleri zahiren perdelerse uygun olmayan bir lafızla adlandırılan bir mananın başına da aynısı gelir. Buna bir de yanlış veya kötü telafuz ve ses tonunu eklerseniz ifade etmek istediğiniz mana yanlış kavramlaştırma ve yanlış üslup arasında kaybolup gitme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Öte yandan, yine tıpkı farklı mevsimlerde farklı elbiselerin tercih edilmesi gibi, manaların farklı mevsim ve çağlarda ve zamanın gereklerine göre farklı lafızlarla ifade edilmeleri gerekebilir. Eğer lafzın değişmesiyle manada bir değişiklik olmuyorsa böyle yapmada herhangi bir beis yoktur.
Kavramlar, kelimeler kendiliğinden oluşmaz, hepsi manaların tatlı veya acı meyveleridir. Bu yüzden karşılık geldikleri manaya bağlı olarak bazı söz ve ifadeler baldan daha tatlı iken bazıları da zakkumdan daha da acıdırlar. Bazıları etrafa enfes rayihalar ve mis gibi kokular yayarken bazıları da çok kerih ve pis kokular yayarlar. Bu yüzden manaların, tabiatlarına enuygun sözcükten elbiseler giydirilerek temsil edilmesi elzemdir. Bu hususta, edip ve şairlerin sözcüklere bürüdüğü manaları en doğru şekilde ifade etme gayret ve çabaları takdire şayandır. Aynı durum, değerli fikirler için degeçerlidir. Kıymetli bir fikrin ağırlığına yakışmayacak basitlikteki sözcüklerle ifade edilmesi ve buna eşlik eden yakışıksız davranışlarla temsil edilmesi şüphesiz ki fikrin değerini gölgeleyici bir etki yapar. Ama, maalesef,günümüzde elmas değerindeki birçok fikir ve hakikat layık oldukları şekilde değil, kömür değerindeki sözcük ve üsluplarla ifade ve temsil edilmektedir.
Bunlardan daha vahim olanı ise, mananın lafza feda edilmesi durumudur. Mananın önemsenmediği, lafzın ve tumturaklı içi boş sözlerin mananın önüne geçtiği bir çağda yaşıyoruz.Tartışma pazarında içleri boşaltılmış kavram ve sözcüklerin mana yüklü lafızlardan çok daha büyük rağbet ve değer gördüğünü sabah akşam görüyoruz. Mesela, dini hakikatlarin ağırlıklarına yakışmayacak hafiflikte ve basitlikte sözcüklerle ifade edilmemeleri gerekirken ilmi salahiyeti olmayan kişilerin bu tarz söylemlerine sıklıkla rastlıyoruz. Bu yanlış beyan ve söylemlerin toplumda şüpheler oluşturduğuna, bu şüphelerin de zamanla toplumda menfi algıları besleyecek tarzda karşılık bulduğuna şahitlik ediyoruz.
Ayrıca, hakikati önceleyen beyan sanatını gölgeleyecek şekilde manayı çok gereksiz kelimelere, kavramlara boğmakda doğru değildir. Uğraşları gereği beyanı hakikatin önüne geçirme riski bulunan şarihler, şairler, edipler ve hatipler bu konuda usul ve üsluplarına çok dikkat etmelidirler. Doğru manayı en uygun kavram ve kelimelerle dile getirme konusunda bir doktor ya da kimyager hassasiyetiyle hareket etmeliler ve düşüncelere yetkin bir mimar ustalığıyla inşa ettikleri cümlelerle vücut vermeliler.
Dahası, kavramların ve sözcüklerin zaman ve mekânın ruhuna uygun bir şekilde kullanılması da hayatidir. Buna dikkat edilmediği bazı durumlarda tamir ve ıslah amacıyla kullanılan kavram ve sözcüklerin bile amaçladıklarının tam aksine ciddi tahribe yol açtıkları görülebilmektedir.
Bazı manaların zamana, duruma ve kişiye göre farklı ifade şekillerine açık oldukları aşikardır. Tıpkı “iyilik” kavramının ifade ettiği mana gibi… Kur’an’ın net ifadelerle övdüğü iyilik bile ihtiyaca göre değişkenlikler gösterir. İhtiyaç sahibi birine su ve ekmek, bir başkasına ilaç veya elbise vermek duruma göre en büyük iyilik olabilir. Çünkü, en makbul iyilik kişinin ihtiyacına göre yapılandır. Atalarımızın ifadesiyle “ite ot, ata et vermek” suretiyle iyilik yapmış olmazsınız. Belki de bundan da önemlisi iyiliği yapma tarzı, keyfiyeti ve takdim şeklidir. Muhatabın şeref, izzet ve onurunu dikkate almayan tarzda yapılacak bir iyilik nasıl ki faydadan ziyade zarara yol açabiliyorsa iyi niyetlerle dahi olsa doğru bir manayı ifade etmek için seçilen yanlış kavram veya kelimeler de büyük tahribatlara yol açabilir.
Lafızlar, dile getirilmesi murat edilen mana ile insanlar arasındaki yol ve köprü vazifesi görürler. Bu yol ve köprülerin sevgi ve saygı dolu sözlerle sağlam bir şekilde inşa edilmesi gereği sanırım tartışmadan varestedir. Günümüzde nesillerarası yaşanan fikri ayrılıkların, çatışmaların ve kargaşanın temelinde kelime ve kavramlara yanlış anlamlar yüklememizin, yani söz konusu yol ve köprüleri gereğince sağlam inşa veya tadil edememiş olmamızın rolü yadsınamaz.
Şüphesiz ki, mevzularımızı kendi kültürümüze ait anlamları ifade eden kavramlar yerine ithal edilerek hayatımıza sokulmuş kavramlarla tartışarak anlamaya ve anlatmaya çalışmamız da çok ciddi anlama ve anlatma güçlüklerine yol açmaktadır. Bu kavramların ekser kısmı bize ait değerleri ifade etmekten fersah fersah uzaktır. Bu yüzden işe kendi dünyamıza ait manaları doğru ifade edecek kavramlar ve kelimelerle bezenmiş bir literatür geliştirmekle başlamak elzemdir.
Öte yandan, bir konunun doğru anlaşılabilmesi için kullandığımız kavramların neşet ettikleri dil ve kültürdeki lügat ve ıstılah anlamlarını çok iyi bilmemiz gerekir. Farklı toplumlarda ve farklı zamanlardaki anlayış ve telakkiler farklı farklı olabildiği için bir kavramın her dil, din ve kültürde ve her zaman aynı anlama gelmeyeceği aşikardır. Kavramları neşet ettikleri toplumların değerlerini ve tecrübelerini nazara alarak ve bağlamlarını hesaba katarak kullanmaya ve anlamaya gayret etmek kavram kargaşası kaynaklı çatışmalardan ve öze dairmiş veya fikriymiş gibi gözüken şekli ayrılıklardan bizleri büyük ölçüde koruyacaktır.