Kültür, bir toplumun bireylerinin ortak katkısıyla oluşmuş birikimi, zenginliği ve gelecek nesillerine bıraktığı en değerli mirasıdır.
Her toplumun kendine özgü giyinme, yeme-içme, alış-veriş, satış, selamlama, güven, eleştiri ve bu yazının da konusunu oluşturan tartışma gibi maddi-manevi, somut-soyut değer ve davranışlarının kültüründen söz edilebilir.
Tartışma denildiğinde akla genellikle Münazara, Açık oturum, Sempozyum, Panel, Forum vb. gelse de ben konuyu günlük hayatta karşılaşılan yönüyle ele alacağım.
Sosyal medya, gazete gibi kamuya açık mecralarda veya yüz yüze görüşme ortamlarında sohbetle başlayan fikir alışverişinin ilerleyen zamanda düşünce ayrılıkları sebebiyle tartışmaya dönüşmesi yönüyle konuya açıklık getirmeye çalışacağım.
Tartışmayı; akıl, fikir, kültür ve ilimdeki üstünlüğünü göstermeye, muhatabın ise cehaletini ortaya dökmeye çalışmak anlamında ele almıyorum.
Bilakis, Üstad Bediüzzaman’ın ‘‘Medenîlere galebe çalmak ikna iledir.’’ tespiti kapsamında ve Namık Kemal’e mal edilen ‘‘Fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğar. ’’ anlamındaki ''Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar.'' sözü bağlamında, her iki taraf için de faydalı sonuçlar doğuracak bir süreç olarak ele alıyorum.
Dil ve iletişim olgusu da tartışma kültürününde iki önemli etkendir.
Bireyin davranışları, toplumsal ilişki tarzları ve sorun çözme yöntemleri ile tartışma üslubu, dili kullanış biçimi, iletişimdeki amacı ve eyleminin niteliği arasında bir örgü mevcuttur.
Bireyin günlük hayatında ve toplumsal ilişkilerinde sorunların çözümüne olan yaklaşım tarzının; başka fikirlere açıklık, ön yargılardan sıyrılmak, dili kullanış biçimi ve tartışma kültürü özellikleri ile birebir bağlantısı vardır.
Sorun çözmek için başladığımız bir konuşma ve görüşmenin sorunlar yumağına dönüşmesindeki temel nedenler nelerdir?
Bir meseleyi aydınlığa kavuşturmaya çalışırken Arap saçına döndürmenin, kafaları iyice karıştırmanın, karşılıklı birbirini dinlemek ve anlamanın ötesinde gerginliği daha da artıran ve karşılıklı güven kaybına yol açan etki ve süreçler nelerdir?
Bu soruların cevabının; demokrasi ve aydınlanma geleneğini rehber almış ileri ülke toplumları gibi, sorunları aklın rehberliğinde ele alıp, konuşarak ve yazarak çözebilmeye dönük bireysel ve toplumsal sağlıklı bir tartışma kültürü inşa edememiş olmanın eksikliği olarak ifade edilebileceği kanaatindeyim.
Birey; içerisinde bulunduğu aile, toplum, iş ve sosyal çevre ekosisteminde yaşar. Kısacası, her birey içinde yaşadığı bu ekosistemin unsurları ile kişilik yapısı bileşiminin etkisinde kendine özgü bir tartışma kültürüne sahiptir.
Yapılan bilimsel deney ve araştırmalara göre tartışmanın, duygusal zekanın yoğun olarak kullanıldığı ve en fazla ihtiyaç hissedildiği bir süreç olduğu tespit edilmiştir.
Olumlu bir sonuca ulaşmak ve verimli bir tartışma platformu oluşturmak için şüphesiz uyulması gereken kurallar vardır. Kısaca bu kuralları şu şekilde özetlemek mümkündür:
-Evvela her iki taraf da tartışma sürecinde, gerçeğe ulaşmak ve olumlu bir sonuca varmak için elinden gelen katkıyı sağlamalı, tartışmayı amacı dışına çıkarmamalıdır,
-Muhatap konuşurken sözü kesilmemeli, konuşmasını ve sözünü tamamlamasına fırsat verilmeli, saygı gösterilmeli ve sabırla sözünü bitirmesi beklenmelidir,
-Muhatabın sözleri, örnekleri basite alınmamalı, alay edilmemeli, söylenen her söze düşünmeden itiraz etmeyi alışkanlık haline getirilmemeli, sık sık “Hayır öyle değil!’’ veya “Yanlış düşünüyorsun!’’ denilmemeli, fikri fikirle çürütme yolu tercih edilmelidir. Hoşgörü ve nezaket sınırları dışına çıkılmamalıdır.
-Tartışma yapılırken ön yargı bir kenara bırakılmalıdır. Tartışılan kişi ile ilgili önceden oluşmuş olumlu veya olumsuz yargılar bu tartışmanın seyrini etkilememelidir.
-Sahip olunan fikrin, karşıt fikir sahibi tarafından somut delillerle çürütülmesi durumunda duygusal davranılmamalı, doğruyu kabul etmemekte gereksiz bir inat içine girilmemeli ve sonuca katlanma olgunluğu gösterilmelidir,
-Muhatabımıza karşı haklı ve üstün çıkmak için akıl dışı yöntemlere, gerçek olmayan delillere başvurulmamalı, nesnel bilgiden uzaklaşılmamalı, ayrıca maddi, fiziki ve konum gücüyle üzerinde zorlama ve baskı oluşturulmamalıdır,
-Tartışmada, galip gelme ihtirası ve yenilgiyi kabullenememe duygusunun etkisinde karşı tarafı mağlup adına gerçeklerden uzaklaşılmamalı, yanlış örneklere yer verilmemelidir,
-Tartışmada öfke kontrolü sağlanmalı, saldırgan bir tutum sergilenmemeli, sözün bittiği yer deyip uygun olmayan eylemlerde bulunulmamalı, kaba kuvvet uygulanmamalı, barışçıl çözüm yolları dışına çıkılmamalıdır,
-Tartışmanın sonunda fikrin kabul ettirilememesi durumunda karşı tarafa kin beslenmemeli, galip gelen taraf ise bunu bir üstünlük payesi olarak görmemeli ve övünme vesilesi yapmamalıdır.
Tartışma sürecinde, muhatabın mercimek büyüklüğünde, diğer taraftan kendimizin ise yine sadece kendimizin kabul ettiği duble beyine sahip istisna bir insan olduğumuz hissettirilmemeli veya söylenmemelidir.
Hissettirilmesi veya söylenmesi durumunda, şayet muhatap hala sessiz kalıyor ve herhangi bir tepki vermiyorsa, bilinmelidir ki, o kişi Albert Einstein’ın; “Kişinin susması, her zaman söyleneni onayladığı anlamına gelmez. Bazen canı aptallarla tartışmak istemiyordur.” sözünü hatırlamıştır.
Ayrıca; Hz. Mevlâna’nın , “Cahille girme münakaşaya. Ya sinirini zıplatır tavana, ya da yazık olur adabına.’’ tavsiyesini de yeri geldiğinde tutmak hem ruh hem de toplumsal ilişkilerin sağlığı açısından önemlidir diye düşünüyorum.
Kendi fikrimizi kabul ettirmek veya haklı çıkmak için değil, doğruya bir adım daha yaklaşmak amacıyla tartışmaktan korkmamak ve uzak durmamak gerekir.
Kurallarına uygun yapılan tartışma, doğruyu arama arzusudur…