Ben bir senarist olsaydım, evimizdeki Reis’in bir senaryosunu yazardım. Reis demişsem evdeki asil kediden bahsediyorum. Elbette Van Kedisi değil bu güzel evlat…
Neden mi yazardım. Çünkü Van’da 18 sene Horhor Medresesinde müderrislik yapan Üstad Hazretleri Kırmızı Kaplı kitaplardan Söz’lerin Yirmi Dördüncüsünde, kedilerin mır mır larının aslında insan telaffuzuna yakın şekilde bir müddet sonra, “Yâ Rahîm, Yâ Rahîm!.” nidasına döndüğünü ifade ediyor. Hemen itiraz edenler çıkabilir ama, diyor ki: “Bir gün baktım, karınlarını doyurup yattılar… Tembel tembel uyuyorlar zannettim. Sanki içimden geçenleri hissetmiş gibi, birisi yanıma geldi, kulağıma yaklaşıp ‘Yâ Rahîm!..’ çekmeye başladı. Benim içimden geçen itirazı, bütün kediler nâmına reddediyor, bizi vazifesiz tembeller şeklinde göremezsin, demek istiyordu.” Aynı şekilde Üstad diğer kedileri de merakla sabahleyin kontrol edince, baştan mır mır şeklinde başlayan seslerin daha sonra Yâ Rahîme dönüştüğünü fark ediyor.
İşte senaryoya buradan başlayıp Kastamonu’daki lise talebeleri arasında yayılan “Buraya bir âlim hoca gelmiş, kedilerle fareleri bir arada besliyor, aynı kaptan yemek yediriyormuş” sözü ile merakla yanına gelenlere kadar yazardım.
Ben bir senarist olsaydım. Emirdağ’da kalırken yanına gelen anneden yetim bir kız çocuğunun gördüğü sıra sıra dizilmiş kedilerin, Üstad Hazretlerinin sözlerini nasıl bir asker gibi dinlediklerini anlatan hatıralarından neler döktürürdüm neler…
Ben bir senarist olsaydım, 1980’li yılların başında İzmir’den Kayseri’ye gidenler babamın bir durakta karşılaştığı bir Van kedisinin yanına yaklaşması ile babamın kedileri imtihan için “Sen de Yâ Rahîm! Söylüyor musun?” diye sorduğu soruya muhatap olunca, ayağına sürtünmesi karşısında sahiplerinin konuşmalarıyla kaçış hikâyesini ve sonra gizlice arabalarına girişini de teferruatıyla yazardım…
Sonra da kedilerin mır mırlarının (yani aslında Yâ Rahîm çekmelerinin) hastalar üzerindeki müsbet tesirlerini araştırıp, bilimsel bir şekilde senaryomda yer verirdim. Hatta bize gelip Reis ile tanışarak dost olan kuzenimin, üşütüp hasta olması üzerine gece göğsüne yaslanarak, Yâ Rahîm çeke çeke onu tedavi etmesini de senaryoma eklerdim.
Unutmadan ilâve edeyim, gerçekten ben bir senarist olsaydım, kedilerin tuvaletlerini mutlaka evlerin dışına yapmalarını tavsiye ederdim. Çünkü evin bir yerine yaparlarsa, kokusu bazı rahatsızlıklara hatta doğum konusunda zararlara da sebep olabiliyor. İşte böyle “Efrâdına câmî, ağyârına mânî”bir örnek senaryo yazardım. Reis adına eğer ben bir senarist olsaydım. Ama neylersin…