Kur’an âyetlerinin çok çeşitli mâna tabakalarının olduğunu daha önceki yazılarımda ifade etmeye çalışmıştım. Şimdi bir misal verdikten sonra, büyük zatların eserlerinde de, Kur’an’ın gölgesinde oldukları ve izinde gittikleri için benzer edebî güzellikler bulunduğunu göstermeye çalışacağım:
Fetih Suresinin son âyetinde Sahabe Efendilerimizin özellikleri sayılırken “Muhammed Allah’ın Resulüdür onun beraberindekiler de, kâfirlere karşı şiddetlenirler… Kendi aralarında merhametli ve şefkatlidirler. Sen onları rükû ederken, secde ederken, Allah’ın fazlını, lütuf ve rızasını ararken görürsün…” buyuruluyor. Bu sarih mânanın altında müstetbeâtü’t-terâkib denilen, terkip şekillerinin ifade ettikleri ikinci derecede işarî mânalar ile, Peygamber Efendimizden sonra gelecek dört halifeye de işaretler vardır. Mesela “Vellezîne meahû” (Onun maiyyetinde, beraberinde olanlar) ifadesinde, ilk defa iman ederek Efendimizle (S.A.S.) beraber olan, özel sohbetlerinde bulunan, hicrette yine maiyyet-i mahsusasında olan ve Efendimizden (S.A.S.) sonra en evvel vefat ederek yine berzah âleminde bile hemen maiyetine göre Hz. Ebu Bekir (R.A.) Efendimize işaret ediliyor. “Eşiddâü a’le’l-küffar” (Kâfirlere karşı şiddetlidirler) ifadesinin tam mazharı, Hz. Ebu Bekir’den sonra halife olan Hz. Ömer (R.A.) işaret vardır. “Ruhamâü beynehüm” (Kendi aralarında merhametli ve şefkatlidirler.) ifadesi, gelecekte en mühim bir fitnenin vukuu hazırlanırken tam bir merhametle ve derin şefkatinden dolayı Müslümanlar arasında kan dökülmesi için ruhunu fedâ edip Kur’an okurken şehid olan üçüncü Halife Hz. Osman’a (R.A.) işaret eder. “Terâhüm rükkean sücceden yebteğûne fazlan minallahi ve rıdvânâ” (Sen onları rüku ederken, secde ederken, Allah’ın fazlını, lütuf ve rızasını ararken görürsün) ifadesi ibadet derinliği ile hep Allah’ın rıza ve rıdvânını arayan dördüncü Halife Hz. Ali’ye (R.A.) işaret eder.
Kur’an’dan istihraç ve istinbat edilmiş birer ilhamât-ı Kur’aniye ve sünuhat-ı Kur’aniye olan Risale-i Nurlarda böyle işarî, imanî, kinayî ve mecazî mânalar bulunmaktadır:
Mesela Münazarat Risalesinde şu ifadeler var: “Ve seye’hüzü’l-İslâmü bi yemînihî mine’l-hücceti seyfen sârimen, cezzâran, mühenneden ve bi şimâlihî mine’l-hürriyeti licâme feresin Arabiyyin, müşrikı’l-levni fâlikan bi fa’sihî ve kavsihî ruûse’l-istibdâdî. Ellezî bihî inderese besâtînünâ.” Yani “İslam sağ eliyle delil ve bürhandan yapılmış, bilenmiş, keskin bir Hind kılıcını; sol eli ile de hürriyetten oluşan parlak renkli bir Arap atının dizginini tutarak, bahçelerimizi ezip mahveden istibdâdın başlarına, ok ve yay ile dağıtacaktır.”
Bediüzzaman Hazretleri, bu ifadelerin altına yazdığı haşiyede de şöyle demektedir: “Yine bak mâşâallah, hem Nur’un Zülfikar ve Hüccetullahi’l-Bâliğa gibi mecmualarını, hem Yemen, Mısır, Cezayir, Hind, Fas, Kafkas, Fars, Arap gibi İslam milletlerini (hürriyetlerine kavuşacaklarını) haber verir şifreli bir fıkradır.”
Gerçekten 1911’de yazılan bu müjdeler 40 sene sonra teker teker tahakkuk etmiştir…
İşte Arapça ifadelerdeki kelimelerin ikinci derecede hissettirdikleri mânalara bakarsak bunu anlayabiliriz: Meselâ; “Bi yemînihî” ifadesi Yemen’e işaret etmektedir. “Mine’l-Hücceti” ise Hüccetullahi’l-Bâliğa isimli esere; “Seyfen” ise Zülfikâr Risalesine; “Cezzâran” ise Cezayir’e; “Sârimen” Mısır’a; “Mühenneden” Hind’e; “Feresin” Fars’a yani İran’a; “Arabiyyin” Arabistan’a; “Fa’sihî” Fas’a; “Kavsihî” Kafkaslara; “Ruûse’l-İstibdâd” Rusya’ya; “İnderese” Endonezya gibi ülkelere işaretler etmektedirler…
Onun için 200 çeşit mucizelik yönü Üstad Hazretleri tarafından keşfedilip sadece 40 ciheti Yirmi beşinci Söz’de anlatılan Kur’an-ı Kerim’in mucizeleri bitmez. Kur’an, her zaman taptaze kalan mucizedir. Teker teker insanlara bakan, toplumlara, gruplara ışık tutan yönleri vardır. Bu bakımdan El-Bakara Suresinin 204-218 âyetlerinin işarî mânanın külliyetinden asrımıza ve günümüze bakan cüz’î mânaları üzerinde durmak, imâ ve rumuzlarından ders çıkarıp, ibret alarak inşallah imanımızın artmasına ve kuvvetlenmesine çalışmak lâzımdır…
E. Abdurrahman