Kayaya tosladınız ağam kayaya!

Ercümend PERVER

Ercümend PERVER

17 May 2017 18:47
  • Hizmet Hareketiyle mücadele edenler ve Hizmet Hareketine karşı zalimleri destekleyen dilsiz şeytanlar, Hizmet Hareketinden gördükleri ve Hizmet Hareketi sayesinde yaşadıkları yüzlerce güzelliğe rağmen “Ey Musa sen haklısın ama karnımızı Firavun doyuruyor” deme gafletini göstermişlerdir. 

    “Çalıyorlar ama çalışıyorlar”, “Amaan canım tek bunlar mı çalıyor? Bal tutan parmağını yalar” diyerek “Beytülmal” dediğimiz millete ait olan hazineyi soymalarına menfaatleri gereği sus pus olanlar, hırsız ve haramilere gösterdikleri müsamahanın yüzde birini Hizmet Hareketine göstermedikleri gibi saldırmaya gelince ayranları kabarıyor. Üstelik yalan ve iftira olduğunu bildikleri halde saldırmaları, arzın ve semanın nefretini celb edecek kerteye gelmiştir. 

    Efendimiz S.A.V Medine’ye teşrif buyurduğunda Efendimizi ziyaret eden Yahudi alimi Abdullah bin Selam gibi “Vallahi bu simada yalan yok” diyecek kadar, bu millet de Hizmet Hareketine mensup insanların dünyanın en güvenilir ve itimat edilir, muhabbet fedaileri olduğunu biliyorlar. Biliyorlar ama gel gör ki haset gözlerini kör, kulaklarını sağır, dimağlarını idrakten azat etmiştir. 

    Kalplerini hissetmez, vicdanlarını şeytana emanet ettirmiştir. Aslında atılan iftiraların zerresini hak etmediklerini de biliyorlar. Ama dediğimiz gibi haset en masum insanı bile canavarlaştırıp Kabil’e Habil'i katlettirebiliyor. İşte bütün imkânlarına rağmen hem çalışmayıp hem de başarı ve alkış bekleyenler Hizmet Hareketinin dünyanın dört bir tarafında alkışlanması karşısında hasetten deliye döndüler. 

    Ama bilmiyorlar ki Hizmet hareketinin başarısındaki hikmet ihlaslı olmalarıydı. O da siyasetin semt-i muhitine uğrayan bir şey değil. Allah’a değil de kendilerini seçenlere beğendirmeye endeksli bir uğraşın, rıza ve rıdvan endeksli gayretlere galebe çalması mümkün değildi. Bunu bir türlü kabullenemeyen zavallılar, kendilerinin olduğu yerde başkasının daha fazla alkışlanmasına tahammül edemeyerek kırmızı görmüş boğa gibi saldırdı burnunun dikine. Neylersin kayaya tosladılar. Ama farkında değil zavallılar. Kaya diyorum zira tosladığı yer öyle toslamakla devrilecek yer değildi. Niye mi? Okuyalım... 

    Rahmetlik Cengiz AYTMATOV’un Lütfi KIRDAR Kongre Merkezi'nde 75. Yaş günü kutlamasına ben de davet edilmiştim. Davetlilerin arasında Türkmenistanlı yazar İlyas AMANGELDİ beyefendi de vardı. Hem yazdığı “Kalır dudaklarda şarkımız bizim” adlı eserinde bahsettiği, hem de bize bizzat anlattığı Hizmet Hareketine ait Orta Asya'daki okullarda yaşanan ilginç bir hadiseyi size nakledeyim de devrin zalim ve aveneleri nasıl bir kayaya tosladıklarını öğrenmiş olsunlar.

    Üniversite eğitimi ve diyarı gurbette açılan Türk okullarında belletmenlik yapmak üzere, takkenin içine kağıtlara isimlerinin yazılıp konularak kurayla nereye gidecekleri belli olan yirmi yaşlarında bir delikanlı Orta Asya'da bir ülkeye gider ve Üniversite eğitiminin yanında Hizmet Hareketine ait bir okulda belletmenlik yapmaya başlar. Çok kısa sürede öğrencilerine kendini öyle sevdirir ki öğrencilerin ailelerinden biri haline gelir. 

    Bir gün sorumlu olduğu ortaokul talebelerinden biri, bilinmez; yediği bir şey mi dokunur ne yapar, akşam ishal olur ve gece yatağını kirletir. Bunu fark eden delikanlımız hemen çocuğu banyoya alır üstünü temizler yatağını değiştirir ve kendi pijamalarından birini öğrenciye vererek tekrar uyumasını sağlar. Yatakhaneyi çok kötü bir koku sarmıştır. Hemen camları açar ve havalandırdıktan sonra banyoya geçer rahatsızlanan çocuğun pijamalarını yıkamaya başlar.

    O dönem okulların açıldığı ülkelerdeki yetkililerin Hizmet Hareketine mensup arkadaşlar hakkında hala kafalarında kuşkular vardır. Gece gündüz gizli gizli denetlerler. Okul idarecilerinden biri de o ülke vatandaşıdır. İşte böyle bir günde gecenin bir saati yatakhanenin ışıklarının yanması dışarıdan sürekli gözetleyen bu idareci ani bir baskınla yatakhaneye girer. İçeride kötü bir koku var ve belletmen banyoda bir şeyler yıkıyor. Soruyor...
    -Evladım bu ne hal 
    Bizim delikanlı mahcup bir edayla 
    -Hocam çocuklardan biri ishal olmuş altını kirletmiş onun pijamalarını yıkıyorum.
    -İyi de evladım sen niye yıkıyorsun. Nasıl miden kaldırıyor. Bırak annesi yıkasın veya at çöpe gitsin. Altı üstü bir pijama.

    Belletmenin yaşı genç ama dedim ya şakirt. İdareciyi gözyaşları içinde bırakıp alnından öptürecek şu cevabı veriyor:

    -Hocam eğer ben bunu şimdi yıkamazsam bu arkadaşın arkadaşları sabah bu manzarayla karşılaştığında arkadaşımızın onuru rencide olur. İkinci mesele; eğer ben yıkamaz da bunu çöpe atarsam hafta sonu ailesinin yanına gittiğinde annesi bu pijamayı sorarsa çocuk bu durumu anlatmaya utanır ve yalan uydurmak zorunda kalabilir. Öğrencilerimin hiç birinin yalan söylemesine gönlüm razı değil. Zira yalan öyle kötü bir haslettir ki; söylediğin yalanın anlaşılmaması için ilk yalandan daha büyük bir yalan söylemek zorundasın. Onu da kapatmak için ondan daha büyük bir yalan uydurmak zorundasınız. Ama hakikatin er-geç anlaşılması gibi değişmez bir kuralı var. En sonunda ortaya çıkar ve arkada korkunç bir itibar enkazı bırakır. Biz geleceğin mimarlarını bu illetten korumamız lazım. 

    Anladınız mı kiminle aşık attığınızı ey zalim ve avaneleri. Hizmet hareketine mensup, yirmili yaşlarda bir delikanlının ferasetinin binde biri sizde olsaydı bu gün hem ülkemiz hem siz imrenilen bir durumda olacaktınız. KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Dershanede dersi bittikten sonra evine gitmeyip, arkadaşlarına göre derslerde biraz gerileyen, geleceğin emanet edileceği öğrencilerinden birisini ekstradan ders çalıştıran ve bundan zerre kadar dünyalık bir menfaat ummayan, öğrencisinin her şeyiyle daha fazla ilgilenme adına bir sandalye üzerine oturttuğu yavrusunu fark etmeyen ve öğrencisine soru çözerken sandalyede oturmuş vaziyette uyuyakalan ciğerparesinin boynunun yana düşmesi karşısında, öğrencisinden müsaade isteyip çocuğunu iki sandalyeyi birleştirip yatırdıktan sonra soru çözmeye devam eden fedakâr öğretmen ablalarımızla mücadeleye girmekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Eve ya da yurda yatılı öğrenci aldığı vakit, çocuğunu bakıcıda bırakan ve ardına bile dönüp bakmadan hizmet evlatlarının yanına koşan ve onlarla nasıl daha fazla vakit geçirebilirimin derdine düşen eli öpülesi civanmert öğretmenlerin sezeryanla yeni doğum yapmış kanaması bile durmadan bebeğiyle birlikte göz altına alarak ardından hapishaneye gönderilen masum insanlara musallat olmakla KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Onca işi gücü arasında öğrenci evlerine arada bir uğrayıp hal hatır sorduktan sonra sessizce mutfağa geçip dolaplara bakan ve elinde bir liste evden çıktıktan birkaç saat sonra bir başka abiyi de yanına alarak, elinde erzak poşetleriye yeniden evin kapısına dayanan esnaf abilerimizin mallarına haydut gibi çöküp hürriyetlerini gasp etmekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Evinin salonundaki koltukları değiştirmek için kendisine danışan öz kardeşine “Bence gerek yok, bir süre daha idare eder bunlar. Ama illâ masraf yapacak kadar paran varsa verdiğin bursu bu ay artır ve o parayı da üzerine ilave ederek bu ay daha fazla kişiye burs ver” diyen hasbi abilerimize (Diliniz kurusun) terörist demekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Mezun olduktan sonra kendisine ve ailesine gelen iş tekliflerini elinin tersiyle itip SSK'sı bile yatmayacak şekilde çalışan diğergam arkadaşlarımıza hapishaneleri mesken ettirdiniz ama KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Maaş kelimesini zikretmeyi uygun görmeyen soyadı Gülen ama gözü hemen her zaman yaşlı önderinin beyanına istinaden, “Ne kadar maaş alıyorsun” sorusuna mukabil ben bir miktar bursla hayatımı devam ettiriyorum diyen nitelikli fedakâr kardeşlerimize “Rantçı demekle” KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Mezun olur olmaz çok yüksek bir maaşlı işi bırakıp, yurt dışına vazifeye giden ve yaklaşık 6 ay geçtikten sonra kendisine “Abi nasıl maaş durumunuz, alabiliyor musunuz dediğimde, ne maaşı be gözüm Elhamdülillah karnımız doyuyor. Biz geldiğimizden beri neredeyse her gün patates yiyoruz. Neyimize yetmiyor ki bekâr adamız” diyen adamın hası yiğitlere “Haşhaşi" demekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Girdiği dersleri bile hesap etmeyip kendisine idare tarafından ek ders ücreti ödenmek için çağrıldığında bu ay ne kadar ek derse girdin sorusuna “Abi hiç hesap tutmadım ki diyen Allah dostu dostlarımıza “”Sülük” demekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Oynamaktan çok hoşlanmadığı için hatta oynamasını da pek beceremediği halde, sırf öğrencilerini memnun etmek ve onlarla daha fazla vakit geçirebilmek, kendi değerlerini onlara da sevdirebilmek için halı saha maçları yapan, topa doğru dürüst vurmayı bile bilmeyen öğretmenlerin futbol oynamaya çalışması, vazifesinin gereğini hakkıyla yapan, mesuliyet sahibi er oğlu erlerimize “Hain” demekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    İkisinin de akşam mesaiden sonra birbirlerini arayıp “Çocuğu okuldan (veya) kreşten sen alır mısın" diyen eşlerin bir diğerine “Ben de sana onu diyecektim benim bir işim çıktı” diyen işinin delisi ailelerimize en iğrenç iftiraları atmakla KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA...

    Belki çoluk çocuğu ile yalnızca bir pazar sabahı kahvaltı ve sonrasında bir gezinti yaparak ilgilenebilecek iken onu da arkadaşlarıyla veya öğrenci kardeşleriyle “Orası Eyüp Sultan senin, burası Hacı Bayram benim” deyip, bir pazarını da bu şekilde geçiren, hizmetin aşkıyla yorulma bilmeden koşan ve coşan yiğitlerimize “Virüs” demekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Hocasına gece 12’den önce eve girmeyeceğim diye söz veren ama nasılsa bir gece 12 ye 10 kala evinin önüne gelen ve tam arabasından inmek üzere iken saatine bakınca daha 10 dk olduğunu gören, “Bu kalan 10 dakikayı da arabada direksiyon başında Bir Fetih ve Yasin okuyarak geçiren tam da hocasına söz verdiği gibi 12’de evine giren sözününün eri yiğitlerimizi işi ve aşından etmekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Kimsenin kimseye karşılıksız bir şey vermediği ve verenlere de bağışlayın enayi   gözüyle bakıldığı bir dönemde, verdiğinin nereye gittiğini bile sorgulamadan o güvendiği insanlara kazancının yarısını veren bir birine itimadı tam arkadaşlarımızı hapishanelere tıkmakla KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA… 

    Kaplıcasıyla meşhur bir beldede, başka şehirlerden gelen hiç tanımadığı insanlara sırf  iman hakikatlerini anlatma, kendi inandığı değerleri başkalarına da sevdirme adına hamamda kese atan ve bunu da hiç yüksünmeden yapan oldukça varlıklı dava delilerimize dünyayı zindan etmekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA… 

    Kendisi tamamen sözelci yani Türkçe, Sosyalci olduğu halde, evine gelecek olan er oğlu er adayları için bir hafta önceden anlatacağı Fizik Kimya konularına çalışan, yaşı daha küçük ama hedefi kocaman devlerimizle güreşmeye kalktığınız için KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    İzdivaç zamanının kendisine gelip çattığı söylendiğinde siz bilirsiniz deyip, teklif edilen adayla utana sıkıla görüşmeye giden ve buram buram terleyen ahlak abidelerimize sapık dediğin için KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    İlk defa görmelerine rağmen, üzerlerinde taşıdıkları temsilin en etkili hitabından dolayı “Ben çocuğumu buraya getirirken dersleri için değil, sizler gibi ahlâklı bir insan olması için getirdim” diyen annenin veya babanın evladını teslim etmesine vesile olan ahlak-i Nebi sahibi, temsil ettiği değerlerin hassasiyeti idrak etmiş irade sahibi fertlerimize akla hayale gelmedik iftiralar attığınız için KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Eve geldiğinde çocuğu uyumuş, sabah da erken çıktığı için çocuğunu yine uyanık vaziyette göremeyen ve doya doya sevip koklayamayan hizmet aşıkları abi ve ablalarımıza “Sizi sinek gibi ezeceğiz” diyerek aşağılayan. Ama sinek gibi ezilen savcı ve hakimleri şamar olanı gibi kullandığınız için KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA… 

    Kendisine verilen gazete aboneliği hedefini 1 eksikle yakalayamamanın hüznüyle evine girmeye hicâb eden mahzun gönüllere biraz sonra komşusunun, “Sizin eve gelen gazete deneme verecekmiş beni de abone yapar mısınız? Çocuğuma deneme almak istiyorum diye gelip abone olmasıyla sevinç gözyaşları döken, hayatının baharındaki davasının delisi gençlerimizi ölümden beter işkenceler etmekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    İmam Hatip Okulundan mezun olmuşların sadece yüzde on üçünün namaz kıldığı araştırmalarla sabitken, Hizmet Hareketine mensup insanların hiç birinin namazlarını kaçırmamasına, hele ömrü camiyle eve arasında geçmişlerin camilerine Hizmet Hareketinden birinin atanması sonucu ilk defa ağlayarak namaz kıldıran arkadaşı görünce; “Ya hu bu hocanın bir derdi var ama söylemiyor” diyen “Ham yobaz softaların arasında” eşine rastlanmazken neredeyse bütün hizmet hareketine mensup arkadaşlarımızın bütün namazları böyleyken “Bunlar istikameti kaybetmişler” iftirasını atmakla KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Bir beldede dışarıda yemek yemeğe gidileceği zaman, oranın eti veya yemekleri caiz mi diye, insanların o güne kadar pek de alışık olmadığı bu soruyu, birbirlerine soran, haram helal hassasiyeti zirvede ihlaslı kardeşlerimize “Mezarlık soyguncusu” demekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Hasılı; “Rabbim vücudumu öyle büyüt öyle büyüt ki cehennemi sadece ben doldurayım, istemem başka kulların yanmasın” diyen merhametin ve sıddıkıyetin makamı rehberimiz Hz. Ebu Bekir efendimiz var. İbadetlerini ne cennet için ne de cehennemden korktuğu için yapmayan, Rabbim emrettiği için yapan Cüneyd-i Bağdadi gibi büyüklerimiz var. Cennetin hurilerini, altından sütten ırmaklar akan köşklerini “İsteyene ver onu bana seni gerek seni” diyen Yunus gibi erenlerimiz var. Ve asrın çilekeşi “Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım diyen pir-i muganlarımız var. Hele “Cennetin sekiz kapısı sizin için açılsa teşrifatçılar bütün ikram-u izzetle buyur etseler içeri, siz iki kişiye daha iman hakikatlerini atlatıp onun da cennete girmesini sağlama derdine olacaksınız” diyen büyüğümüze “Sahte peygamber, alim müsveddesi” demekle KAYAYA TOSLADINIZ KAYAYA…

    Ve nokta… 

    Yurt dışında faaliyet gösteren okullarımızdan birinin yan tarafında yükselen yurt inşaatına öğrencilerden biri çıkar ve inşaattan düşer. Okul müdürü o an için okulda yoktur. Telefonla haber verirler. “Hocam çocuklardan biri inşaattan düştü durumu ciddi hemen gelin” derler. Okul müdürü arkadaşımız sorumluğun ağır yükü altında dudaklarından şu cümleler dökülür “Allah’ım bize emanet edilen bu çocuğun ailesine ben şimdi ne derim. İnşallah düşen benim çocuğumdur” der. Ve hakikaten okula geldiğinde düşen çocuğun kendi çocuğu olduğunu görür ve derin bir nefes alır; “Oof Elhamdulillah” der. 
    Kayaya tosladınız ağam kayaya… 
    VESSELAM…

    Ercümend PERVER

    17 May 2017 18:47
    YAZARIN SON YAZILARI
    YAZARLAR