Daron Acemoğlu örneği ve milletlerin kaybediş sebepleri

Ertuğrul İncekul

Ertuğrul İncekul

19 Kas 2024 11:21
  • Biraz gecikmiş bir yazı.

     

    Kötü bir hukuk kuralına sahip toplumlar ve nüfusu sömüren kurumlar, daha iyiye yönelik büyüme veya değişim oluşturmaz.” — İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi.

     

    Yurtdışında yaşayan Ermeni asıllı bir Türkiye vatandaşı Nobel ödülü kazandı. Türkiye’de akademisyen olsaydı Nobel alamayacağın da belirtti. Bu ödüle daha önce 2006’da Edebiyat dalında Orhan Pamuk, 2015’te Kimya dalında Prof. Dr. Aziz Sancar layık görülmüştü. 2024 Nobel Ekonomi Ödülünü ise  üç göçmen paylaştı. ABD’deki MIT’den Prof. Dr. Daron Acemoğlu (Simon Johnson ve James A. Robinson ile birlikte) aldı.

     

    Daron Acemoğlu, 3 Eylül 1967'de İstanbul'da Ermeni bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Babası Kevork Acemoğlu ticaret avukatı ve akademisyendi, annesi İrma Acemoğlu ise bir okul müdürüydü. 1986'da Galatasaray Lisesi'nden mezun olan Acemoğlu, genç yaşlarda siyaset ve ekonomiyle ilgilenmeye başladı. 1989'da York Üniversitesi'nde ekonomi lisansını tamamladı, ardından Londra Ekonomi Okulu'nda ekonometri ve matematiksel ekonomi üzerine yüksek lisans (1990) ve ekonomi doktorası (1992) yaptı. Doktora tezi, makro ekonominin mikro temelleri üzerineydi ve tezi çok başarılı bulundu.

    1993'ten beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde ders vermektedir ve halen Elizabeth ve James Killian Ekonomi Profesörüdür. 2019'da MIT'de Enstitü Profesörü seçildi. 2005'te John Bates Clark Madalyası, 2024'te Nobel Ekonomi Ödülü aldı.

    Acemoğlu, 2011 yılında Amerikalı ekonomistler arasında yapılan bir ankette, “60 Yaş Altı Yaşayan Favori Ekonomistler” listesinde Paul Krugman ve Greg Mankiw'in ardından üçüncü sırada yer aldı. 2015 yılında, Research Papers in Economics (RePEc) verilerine göre son 10 yılın en çok atıf alan ekonomisti seçildi.

     

     

    Ulusların Düşüşü: Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri 

     

    Daron Acemoglu ve James A. Robinson'ın yazdığı Ulusların Düşüşü: Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri  kitabı, ulusların başarısının ya da başarısızlığının büyük ölçüde politik ve ekonomik kurumlarına bağlı olduğunu savunur. Yazarlar, kapsayıcı kurumlara sahip olan ulusların refahı teşvik ettiğini, sömürücü kurumların ise yoksulluk ve durgunluğa yol açtığını iddia eder. Bu kurumların kökenlerini ise tarihsel olaylar, sömürgecilik ve politik güç dinamiklerine dayandırırlar.

     

    Çalışmalar, otokrasilerin kısa ila orta vadede başarılı olduğunu kanıtlıyor. Kaynakları birleştirme avantajıyla, bazen şaşalı başarılar elde edebilir, popülerlik kazanabilir ve liderliklerini takip etme risklerini artırabilirler. Bununla birlikte, uzun vadede demokrasiler ekonomik olarak kazanır ve vatandaşları için daha iyi refah sağlar.

     

    Ancak, bu güçlü argümanlara karşı bazı eleştiriler ve anti-tezler de bulunmaktadır:

     

    1. Coğrafya kader midir?

     

    Acemoglu ve Robinson, coğrafyanın ulusal başarıdaki rolünü küçümseyip kurumların daha önemli olduğunu savunurlar. Ancak, Jeffrey Sachs gibi eleştirmenler coğrafi faktörlerin (iklim, kaynaklara erişim, ticaret yollarına yakınlık) bir ulusun refahında büyük rol oynadığını ileri sürerler. Sachs, özellikle tropikal bölgelerdeki ulusların hastalık ve tarımsal zorluklar nedeniyle kalkınma konusunda daha büyük engellerle karşılaştıklarını savunur.

    Örneğin, denize kıyısı olmayan ya da zor iklim koşullarına sahip ülkeler, doğal dezavantajlar nedeniyle kapsayıcı kurumlar geliştirmekte zorlanabilirler.

     

    Coğrafya, fırsatlar ve zorluklar sunar, ancak insanların bu koşulları nasıl değerlendirdiği ve onlara nasıl tepki verdiği de en az coğrafya kadar önemlidir.

     

    2. Kültürel Determinizm

     

    Acemoglu ve Robinson büyük ölçüde kurumlar üzerine yoğunlaşırken, bazı eleştirmenler kültürel değerlerin ve toplumsal normların ekonomik başarıda daha önemli bir rol oynadığını savunurlar.

     

    Kültürel kodların ekonomiye, siyasete, sivil hayata etki eden pek çok yönleri vardır.

    Örneğin, Erich Fromm: Batı dünyasının yeni bir hümanizm oluşturması gerektiğini, aksi takdirde diğer kültürler gibi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını belirtmiştir?.

    Doğu Asya ülkeleri, Konfüçyüsçü kültürel değerler ile, daha az kapsayıcı ya da demokratik siyasi sistemlere rağmen, hızlı ekonomik büyüme sağlamıştır.

    Charles Taylor ise: Moderniteyi yeni uygulamalar, kurumsal formlar ve yaşam tarzlarının benzeri görülmemiş bir karışımı olarak tanımlamış ve bunun beraberinde getirdiği yabancılaşma, anlamsızlık gibi sorunlara dikkat çekmiştir?

    ??

     

    3.Sanayileşmenin Zamanlaması ve Tarihi Süreçler

     

    Sanayi devrimi, ülkelerin ekonomik gelişiminde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ancak Acemoğlu'na göre, sanayileşmenin başarılı olduğu ülkelerde bu süreç, güçlü kapsayıcı kurumların varlığıyla desteklenmiştir. Örneğin, İngiltere’nin sanayi devriminin başarılı olmasında 1688’deki İngiliz Devrimi gibi siyasi gelişmeler, siyasi gücü daha geniş kitlelere yayan kapsayıcı kurumların kurulmasını sağlamıştır. Bu tarihsel tesadüfler, İngiltere gibi ülkelerin sanayileşmeye daha erken başlamalarını mümkün kılmıştır.

     

    ?Sanayileşmenin ilk teorisyenleri olan Marx ve Engels, İngiltere'deki tekstil endüstrisi gibi hafif sanayilerin oluşumunu sanayileşme olarak görmüşlerdi. Daha sonra ağır sanayi dalları da buna eklendi?. Farklı ülkeler sanayileşme sürecini farklı zamanlarda yaşadı. Örneğin, Büyük Britanya, Fransa ve ABD Birinci Dünya Savaşı sırasında bu aşamaya ulaşmışken, Japonya ve Batı Avrupa'nın geri kalanı İkinci Dünya Savaşı'na kadar, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ise 1950'lerde bu aşamayı tamamladı?.

     

    4. Sömürgeciliğin Kalıcı Etkileri ve Patika Bağımlılığı

     

    “Patika bağımlılığı” (path dependency), bir sistemin veya süreçlerin, geçmişte alınan kararlar veya izlenen yollar nedeniyle gelecekteki kararları veya gelişmeleri belirlemesidir.

     

    Avrupalılar dünyanın büyük bir bölümünü sömürgeleştirdiğinde, bu toplumlardaki kurumlar değişti. Bu bazen dramatikti, ancak her yerde aynı şekilde gerçekleşmedi. Bazı yerlerde amaç, yerli nüfusu sömürmek ve sömürgecilerin yararına kaynak çıkarmaktı. Diğerlerinde sömürgeciler, Avrupalı göçmenlerin uzun vadeli yararı için kapsayıcı siyasi ve ekonomik sistemler oluşturdular.

     

    Acemoglu ve Robinson, sömürgeciliğin kurumlar üzerindeki önemini kabul ederken, eleştirmenler, patika bağımlılığının ve sömürge sömürüsünün derin izlerinin daha fazla etkili olduğunu ileri sürerler. Bağımlılık teorisyenleri, eski sömürgelerin, zengin ülkeler için hammadde ve ucuz iş gücü kaynağı olarak bilinçli bir şekilde geri bırakıldığını savunur.

     

    Karşı tez ise, Sömürgecilik sonrası ülkeler, yalnızca kötü liderlik yüzünden değil, aynı zamanda onları bağımlı ve yoksul tutmak için tasarlanmış küresel ekonomik yapı nedeniyle kapsayıcı kurumlar inşa etmekte zorlanabilirler. Bu ülkeler, iç kurumsal yapılarından bağımsız olarak, uluslararası ticaret ve finans sistemlerinde marjinalleşmiş kalabilirler.

     

    5. Sömürücü Kurumlar da Büyümeye Yol Açabilir

     

    Acemoglu ve Robinson, sömürücü kurumların yenilikçiliği engellediğini ve durgunluğa yol açtığını savunur. Çin gibi otoriter rejimler, kapsayıcı kurumlara sahip olmasalar bile ekonomik büyüme sağlayabilmiştir. Bu durum, sadece kapsayıcı kurumların refahın tek yolu olmadığını gösterir.

     

     6. Aşırı Batı Merkezli Bir Çerçeve

     

    Acemoglu ve Robinson’ın modeli, kapsayıcı demokratik kurumların Avrupa ve Kuzey Amerika’da bulunan modelin başarıya götüren tek yol olduğunu varsaydığı için Batı merkezli olmakla eleştirilir. Eleştirmenler, bu modelin Asya, Orta Doğu ve diğer yerlerde başarılı gelişim yollarını göz ardı ettiğini ileri sürerler.

     

    Karşı argüman ise,  Singapur ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, daha merkezi, demokratik olmayan siyasi sistemlere rağmen önemli ekonomik başarılar elde etmişlerdir. Bu ülkeler, Acemoglu ve Robinson’ın savunduğu kapsayıcı kurumsal modele uymaksızın politik istikrar ve ekonomik büyüme sağlamıştır.

     

    7- Küresel Kapitalizme Karşı Aşırı Politik Kurum Odaklılık

     

    Acemoglu ve Robinson, küresel kapitalizmin ve uluslararası ticaretin etkilerini göz ardı etmekle eleştirilir. Bağımlılık teorisyenleri, küresel ekonomik yapının bazı ülkeleri dezavantajlı duruma soktuğunu savunurlar.

     

    8. Teknolojik Determinizm

     

    Kurumlar yerine teknolojik yeniliklerin ekonomik kalkınmada belirleyici olduğu savunulur. Güney Kore ve Tayvan gibi ülkeler, otoriter yönetimlere rağmen teknolojik ilerlemeyle ekonomik başarı sağlamışlardır.

     

    Bu eleştiriler, ulusların neden başarılı ya da başarısız olduğuna dair alternatif açıklamalar sunarak kalkınmanın karmaşıklığını ortaya koymakta ve kurumların, önemli olmakla birlikte, ulusal refahın tek belirleyicisi olmayabileceğini savunmaktadır.

     

    Nobel çalışmaları günümüzün bölünmüş dünyasında sömürge sonrası söylemin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Sömürge/sömürge sonrası uygulamalar ve ekonomik refah arasındaki ilişki şimdiye kadar az bilinen ve yeterince çalışılmamış bir konu olarak kaldı.Yeni bir gelişme, Amerika’da Trump’ın seçilmesi ile Avrupa ilişkileri de bu bağlamda tekrar ele alınabilir. Avrupa daha bağımsız yapılar ve ekonomik politikalara yönelecek gibi görünüyor
    19 Kas 2024 11:21
    YAZARIN SON YAZILARI