Her birimiz, dünyanın farklı coğrafyalarından, farklı etnik kökenlerden ve farklı kültürlerden geliyoruz. Farklılıklarımız, dünyayı daha zengin ve renkli hale getiriyor. Ancak, ne yazık ki, tarih boyunca insanlar sıklıkla bu farklılıklara karşı önyargılar geliştirmiş ve ırkçılık gibi zehirli bir düşünce biçimine saplanmışlardır. Irkçılık, insanların etnik, ırksal, dini, kültürel veya ulusal kökenleri nedeniyle diğer insanları aşağılama, ayrımcılık yapma veya onlara düşmanlık besleme eğilimidir. Bu tür ayrımcılık, bir kişinin veya grubun, kendi etnik veya ırksal kimliğini diğerlerine üstün veya daha değerli görmesi ve bu nedenle diğerlerini aşağılayarak veya dışlayarak onları hedef alması anlamına gelir. Irkçılığın bir sonucu olarak, ayrımcılığa uğrayan gruplar, ekonomik, sosyal ve eğitim fırsatlarından yoksun bırakılabilir, fiziksel veya duygusal şiddete maruz kalabilirler.
Türkiye’de Irkçılık
Türkiye'de, uzun yıllardır devam eden Kürt meselesi kabul edilmese de ırkçılığın üzücü bir örneğidir. Kürtler, Türkiye'nin önemli bir etnik grubunu oluştururlar ve köklü bir kültürel geçmişe sahiptirler. Ancak, yıllarca süren çatışmalar ve haksızlıklar sonucunda birçok Kürt acı çekmiştir. Ülkemizde sadece maalesef etnik köken sorunu yoktur. Zaman zaman nereli olduğunuz da kim olduğunuzdan daha fazla önem taşıyabiliyor. Farklı iller veya köyler arasında hala pek çok önyargı ve ayrımcılık bulunuyor. Özellikle büyük şehirlerde doğmuş veya büyümüş olanlar, köylerden veya küçük kasabalardan gelenlere karşı önyargılar taşıyabiliyorlar. Bu tutum iş dünyasında, eğitimde ve toplumun birçok farklı alanında ayrımcılığa yol açabiliyor. Memleket ve şehir ayrımı, aynı ülkenin vatandaşları arasında bile insanları birbirinden uzaklaştırabiliyorken insanların birbirine daha fazla yabancılaşmasına ve toplumsal bütünlüğün zayıflamasına neden olur.
Dünyada Irkçılık
Irkçılık tüm dünyada insanlığın büyük sorunudur. Birçok ülkede farklı etnik gruplara yönelik ayrımcılık ve haksızlıklar yaşanıyor. Amerika Birleşik Devletleri tarihsel olarak ırkçılığın en belirgin örneklerinden biridir. Kölelik döneminden sonra bile, ırkçılık Afro-Amerikalılar arasında devam etti. 1960'ların sivil haklar hareketi, ırkçılığa karşı mücadelede önemli bir dönüm noktasıydı. Ancak, bugün bile, ırkçılık hala Amerikan toplumunu derinlemesine etkileyen bir sorundur.
Güney Afrika da ırkçılığın en kötü biçimlerine tanıklık etti. Apartheid dönemi boyunca, beyaz hükümet siyah Güney Afrikalıları ayrımcı yasalar ve uygulamalarla baskı altına aldı. Ancak, Nelson Mandela'nın liderliğindeki mücadele, Güney Afrika'nın ırkçılıkla mücadelede önemli bir ilerleme kaydetmesine yol açtı. Güney Afrika, ırkçılıkla mücadelede bir başarı hikayesi olarak kabul edilir, ancak bu mücadelenin hala devam ettiğini hatırlamak gerekiyor.
Avrupa da son yıllarda artan ırkçı hareketlerle karşı karşıyadır. Birçok Avrupa ülkesinde, göçmenlere ve mültecilere yönelik artan düşmanlık ve ayrımcılık mevcuttur. Bu durum, Avrupa'da yaşayan farklı etnik grupların günlük hayatta karşılaştığı zorlukları artırıyor.
Orta Doğu'da da farklı etnik ve dini gruplar arasındaki çatışmalar yıllardır devam ediyor. Bu çatışmalar, toplulukları birbirine düşmanlaştırarak ve ırkçılığı körükleyerek, bölgeyi daha fazla karmaşaya sürüklüyor. İsrail ve Filistin arasındaki uzun süreli çatışma, maalesef sivil halk arasında büyük acılara neden oluyor. En savunmasız olanlar, yani çocuklar, bu acıların en büyük kurbanları haline geliyorlar. Bu trajik olaylar, ırkçılığın körüklediği savaşın insanlığa ne kadar büyük zarar verdiğini gözler önüne seriyor ama maalesef hala pek çok millet bu durumun farkına varmıyor veya varmak istemiyor. Gözyaşları içinde yaşamak zorunda kalan Uygurlu, Suriyeli, Filistinli ve İsrailli çocuklar, çatışmanın ateşi altında büyümek zorunda kalıyorlar. Sınırlar, füzeler ve çatışmalar, onların hayatlarını etkiliyor ve yaşamları ellerinden alınıyor. Hiçbir çocuk, hangi milletten olursa olsun, savaşın acımasız gerçekleriyle yüzleşmeyi hak etmez.
Irkçılığın sağlığa zararları
Irkçılığa, ayrımcılığa uğrayan kişiler, kendi ülkelerinde veya toplumlarında yabancılaşmış hissederler ve bu da toplumsal huzursuzluğa neden olabilir. Irkçılığın bir sonucu olarak, insanlar sevdikleriyle bile ilişkilerini kaybedebilirler. Aynı zamanda ırkçılığın herhangi bir şekline sürekli maruz kalmak, kortizol gibi zarar veren stres hormonlarını artırır ve kronik hastalıklara neden olur. Ruh sağlığına travma olarak etki eden bu durum, düşük dereceli inflamasyonun tetikleyicisidir ve kalp hastalığından depresyona, obeziteden diyabete kadar pek çok hastalıkla ilişkili olduğuna dair araştırmalar vardır. Üstelik, ırkçılığı halk sağlığına yönelik "ciddi bir tehdit" olarak nitelendiren CDC (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi) kronik hastalıkların gelişmesine neden olan bir sağlık sorunu olduğunu belirtiyor.
Irkçılığı tamamen aşmanın mümkün olduğuna dair inancımızı kaybetmemeliyiz. Bu, insanlık için bir dönüm noktasıdır ve bu çaba katkı sağlayan her bir bireyin elinden gelenin en iyisini yapmasını gerektirir. İnsanların eşitlik ve insan haklarına saygı gösterdiği bir dünya, hepimizin hedefidir. Unutmamamız gereken şey, ırkçılığın sadece belirli bir kesimi değil, tüm insanlığı zayıflattığıdır. İnsanlık için daha aydınlık bir geleceğe doğru adım atmaya devam edelim.