Türkiye’nin ve yakın dönem dünya tarihinin en büyük yolsuzluklarının ortaya çıkarıldığı 17-25 Aralık sonrasında Erdoğan ve AKP bambaşka bir rotaya girdi.
Özellikle 2011 öncesinde hukukun işletilmesi, insan hak ve hürriyetlerinde hassasiyet, demokratikleşme yolunda yoğun gayret ve yolsuzluklarla mücadelede zevahiri kurtarır bir görüntü sergiliyordu AKP.
Ancak üstte de belirttiğim üzere, 17-25 Aralık sonrası tablo tamamen değişti.
Erdoğan ve AKP, hukuku yok etti, insan hak ve hürriyetlerini ayaklar altına aldı, kırık dökük demokrasiyi yıkıp diktatörlük inşa etti ve yolsuzluklarla mücadele bütünüyle ortadan kalktı.
Hatta yolsuzluklarla mücadele eden polis ve savcılar cezaevlerine dolduruldu.
AKP, bu fevkalade makas değişikliğini neden yaptı?
Erdoğan hakkı hukuku ayağının altına paspas edip alenen yolsuzluk yapabilme cüretini kendinde nasıl bulabildi?
Erdoğan’ın insanları hayrette bırakan bu cesaretinin altında, en az 17-25 Aralık yolsuzlukları kadar Sıfırlama tapesinin siyasette, devlette, toplumda ve hatta muhalefette dahi kabul görmesi var.
Başta muhalefet olmak üzere, toplumun farklı kesimleri, hırsızlıkların ve yolsuzlukların üstünün örtülmesine ve akabinde görevini yapan polis ve savcıların hapishanelere gönderilmesine ses çıkarmadı.
Erdoğan’ın havuz sistemini kurup iş adamlarını rüşvete bağlamasını, kucağına oturtmasını, villasına doldurduğu yüz milyonlarca dolar ve euroyu kızı Sümeyye ve oğlu Bilal’le sıfırlamasını da kabullendi muhalefet.
Erdoğan rüşveti “Devletin hazinesinden bir şey çıkmıyor” diyerek, ki bu da doğru değil, itiraf etmesine rağmen, Hizmet hareketi ve birkaç namuslu aydın dışında, kimse de çıkıp hırsızlıklara “Dur” demedi, dünyaya ilan etmedi.
Üst üste girdiği seçimlerde toplumun da yolsuzlukları, hırsızlıkları ve sıfırlamaları önemsemediğini, kendisine oy vermeye devam ettiğini görünce, eskiden perde arkasında icra ettiği çökme operasyonlarını açıktan ve aleni gerçekleştirmeye etmeye başladı.
Erdoğan, çökme operasyonlarına, Havuz sistemine dahil işadamlarını, daha açık ifadesiyle gizli kasalarını paravan olarak kullanıp devam etti.
Bir anda milyarder olan patronlar, milyar dolarlık işler almaya başlayan küçük müteahhitler, Koç grubuyla aşık atmaya kalkan yeni yetme holding sahipleri türedi.
Sayısı o kadar çok ki, saymakla bitmiyor.
Ancak bir uyuşturucu operasyonu ve mafyatik bir hadise ortaya çıktığında, Erdoğan ve Süleyman Soylu ile çekilen fotoğrafları ile gündeme geliyorlar.
İşte o kasalardan biri olan Tosyalı grubunu, geçen hafta gazeteci Cevheri Güven ortaya çıkardı.
Güven, “Tayyip Erdoğan paraları nerede tutuyor? Yolsuzluklar, talan ve rüşvetle elde edilen paralar nasıl depolanıyor?” sorularıyla başladığı videosunda, Erdoğan’ın gizli kasalarına dair öyle bilgiler aktardı ki, gazeteci Can Ataklı’nın ifadesiyle, Türkiye normal bir ülke olsaydı, kıyamet kopardı.
Tosyalı Holding dosyasında, talan edilen milyonlarca metrekarelik altın değerinde Hazine arazilerini, kamu bankalarından peşkeş çekilen sudan ucuz kredileri, batırılmaya çalışılan şirketleri, Adana Şakirpaşa Havalimanı’nda Cezayir’e taşınan uçaklar dolusu paraları, Koç Grubuna öykünme ve uçağını satın alma hadisesini, yolsuzluk, hırsızlık ve peşkeşin en nefret uyandıran örneklerini anlattı Cevheri Güven.
Evet, her biri dudak uçuklatacak cinsten gerçekleri bir bir sıraladı.
Bir sonraki videosunda ise Muharrem İnce’nin Erdoğan ve AKP ile nasıl iş tuttuğunu anlattı ve yolsuzlukların ortaya çıkarılması ve duyurulmasında muhalefetin isteksiz kalışına değindi.
Gerçekten de 7-8 yıldır muhalefetin kıyameti koparması gereken birçok hadise oluyor.
Ancak lafa gelince mangalda kül bırakmayan CHP ve İYİ Parti yönetimi ve milletvekilleri, bu hadiseler karşısında neredeyse 3 maymunu oynuyor.
Faaliyetleri, açlık ve fakirlik cenderesindeki halka, ne kadar fakir olduklarını anlatmaktan öteye geçmiyor çoğu zaman.
Neden susuyor muhalefet?
Türkiye’nin geldiği bu yıkım noktasında Erdoğan kadar kendi suskunlarının da payının olduğunu görmüyorlar mı?
Tarihin Hitler kadar, onun faşizmin yükselişine sessiz kalarak destek olan sosyal demokratları ve diğer muhalif kesimleri de sorumlu tuttuğunu bilmiyorlar mı?
Görmemeleri, bilmemeleri mümkün değil.
Lakin sessizlik ve pasifliklerinin sebebini anlamak da çok zor.
Neyse ki, Güven’in Tosyalı Holding’le ilgili ortaya çıkardığı gerçekleri gündeme alıp Türkiye’de duyurmaya çalışan bir muhalefet partisi milletvekili çıktı.
CHP Ankara Milletvekili Servet Ünsal, Tosyalı dosyasını Meclis gündemine getirdi.
Meclis’te basın toplantısı düzenleyen Ünsal, Tosyalı’nın Erdoğan’la tanışınca nasıl zenginleştiğini ve 2008’den bu yana yaşananları tek tek sıraladı.
Ünal, katıldığı televizyon programlarında da konuyu dile getirdi.
Çok mu zor yolsuzlukları gündeme taşımak, halka duyurmak, Meclis’te ve yargıda sürekli takipçisi olmak?
Kılıçdaroğlu, Yargıtay’ın Man Adası kararı sonrası, geçen hafta Meclis’te sıfırlama tapesini okudu.
İlk zamanlar bu kaydı grup toplantılarında da dinletmişti Kılıçdaroğlu.
Ama sonra maalesef bir daha gündemine almadı.
Servet Ünsal’ın gayretinin bir milat olmasını ümit ediyorum.
Halka fakir olduğunu anlatarak muhalefet görevini yerine getirmiş olmayacaklarını inşallah en kısa zamanda idrak ederler.
Çünkü Türkiye’nin yolsuzluk ve hukuksuzluk cenderesinden kurtulabilmesi için başka çare yok.
Halka “Uyanın” çağrıları yapan muhalefetin evvela kendisinin uyanıp ayağa kalkması gerekiyor.
Gazeteci Cevheri Güven ve CHP Milletvekili Servet Ünsal da en hakikisininden birer tebriği hak ediyorlar.
Allah sayılarını artırsın, Türkiye’yi bu fasit daireden tez zamanda kurtarsın. Amin.