Avrupa'daki güçler ayrılığının, dolayısıyla demokrasinin İlk aşaması görülen 1215'te Magna Carta sözleşmesinin İslam Dünyası ile etkileşimi gözardı edilmemeli diye düşünüyorum
Zira Avrupa'da uzun zamandır yürürlükte olan kralların sınırsız yetkilerine ilk kez kısıtlama talep eden soylular, İngiltere kralı aslan yürekli Richard ile Kudüs seferine çıkmış kimselerdi.
Haçlılar Müslüman yönetimlerine, İslam hukukunun uygulanışına ve özellikle de Sultan Selahaddin Eyyubi'nin ekibi ve tebasıyla olan ilişkilerine İslam topraklarında geçirdikleri uzun dönemde şahit olmuşlardı. Sultanın Batı insanın belleğine ne derece tesir ettiği bugün yazılı ve görsel devasa literatür göstermekte.
Mülkiyet hakkı İslam'da en önemli kul haklarından kabul edilir. Devlet dahil hiçbir otorite asla hukuksuzca, keyfince gasp edemez. İslam peygamberi en büyük manifestosunda yani veda hutbesinde, Kur'an'ın bu yöndedeki sayısız uyarısının altını bir kez daha çizmişti.
Bu nedenle İslam tarihinde hem Müslümanların hem de teba olan gayri müslimlerin can, mal, namuslarının koruma altına alındığı sayısız örnekler vardır.
Evet, Magna Carta'nın, Dünyanın "ilk bireysel hakların güvenceye alınması" anlaşması gibi sunulması tarihi realitelerle çelişmekte. Bunun "ilk olması" meselesi Avrupa için ancak geçerli bir iddiadır.
Hasılı, Magna Carta da asillerin asıl meram olarak Kral'a kabul ettirdiği bu mülkiyet garantisi maddesinin teşekkülünde , İslam dünyası ile etkileşiminin etkisi olduğunu söylemek mübalağa olmaz.
Hem demokrasinin temeli kabul edilen Magna Carta sözleşmesinde asillerin asıl meramı Krallık otoritesi karşısında mülkiyetlerini garanti almak idi.
Haçlı seferlerindeki ölümler ve kayıplarla yıpranan feodalitenin (yerel asillerin) , güçlenmiş Krallık otoritesi karşısında eski imkan ve topraklarını koruma gayreti idi.
Fransızlara savaşta yenilmeleriyle, köklerinin geldiği Normandiyayı ve tahtı kaybettiğinden dolayı "yurtsuz John" lakabı takılan, Arslan yürekli Richard'ın halefi ve kardeşi olan kralın bu zor durumundan istifade etmek niyetiyle, sabık kralın tekrar tahta gelebilmesinin bir şartı olarak önüne konan bu sözleşme, tarih içerisinde bir çok kez İngiliz kralları tarafından askıya alınıp, tekrar yürürlüğe sokulduğu bir gel-git evrimi yaşamıştır.
Daha geniş kitleleri de kapsayan mülkiyet ve bireysel özgürlüklerin hukuk tarafından güvenceye alınması, İngiltere'de Magna Carta'dan ancak 400 yıl kadar sonra gerçekleşebildi.
Elbette insanca yaşam hakkına ulaşmada bu sözleşme Batılı insan için bir miladdır.
Ve tarih yani Latin ve Germen kökenli Batılı Dünyanın koyu karanlık ve cehaletten silkelenmesinin ilk kıvılcımları, Avrupa'nın her yöresinden gelen insanların İslam dünyası ile karşılaşmaları sonrasıdır .
Oldukça olumsuz seviyelerde bir sosyal hayata sahip Avrupalıların, İslam Dünyasının toplum ve siyasi düzenine şahit olmaları, Mevlana'nın ifadesiyle ; "acı su dışında su içmeyen acı suya acı demez, hakikat budur der, Ta ki tatlı suya vâkıf olana kadar" önermesini tasdikleyen bir değişim dönemini tetiklemiştir.