Georgetown Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Ori Soltes’in Fethullah Gülen Hocaefendi biyografisi yayınlandı. “Düşünce ve Aksiyon Arasında Fethullah Gülen’in Entelektüel Biyografisi” adını taşıyan 292 sayfalık bu eserin yayınlanacağından haberdardım, aylar önce Amazon’dan sipariş ettim. Henüz bu kitap elime geçmeden, ANT kitabevine bir gidişimde kitabın çıktığını görünce heyecanla aldım ve o gün okumaya başladım.
Hemen şunu ifade edebilirim. Profesör Soltes’in bu eseri oldukça kapsayıcı ve çok güçlü analizler, tespitlerle dolu… Prestijli bir üniversitede, daha önce başarılı işlere imza atmış bir sosyal bilimci olarak Ori Soltes bu birikimiyle, Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Haraketi hakkında, kuvvetli bir “tanıklık” yapıyor.
Ciddi bir akademisyen olarak kitabın yazım surecinde beş defa bizzat Hocaefendi ile görüşüyor; Türkiye’de, Amerika’da, Avustralya’da, Gürcistan’da görüşmeler yapıyor. Avrupa ülkelerinden birçok insanla, onlar Amerika’ya geldiklerinde buluşup konuşmalar yapıyor. Bir akademik saha çalışmasının titizliği ile birlikte, Hocaefendi’nin düşünce dünyasını anlamak için Hocaefendi’nin eserlerine derinlemesine daldığını görüyoruz.
“Gülen ile görüştüğümde beni en çok etkileyen şey sahiciliği (karizması) ve o düzeyde engin tevazusu ile birlikte, Türkiye ve İslam dünyası kadar topyekûn insanlığın/dünyanın genel gidişatı ile alakalı olmasıydı” diyor yazar… Yapılan hizmetlerin sadece Türkiye için değil, sadece İslam dünyası için değil, bütün insanlık için olduğunu bir kaç kez vurguluyor.
Profesör Soltes’in, tarihe tanıklık sayılabilecek önemli tespitlerini şöyle sıralayabilirim: “Erdoğan’ın tersine Gülen’in Allah’a olan inancı sahici ve derindir. Gülen, bu dünya gemisi bazen fırtınalı denizlerde seyretse de sonunda doğruya demir atar, doğruluk her zaman Allah tarafından ödüllendirilir (ama bu dünyada, ama ahirette) demektedir… Erdoğan, devletin bütün imkanlarını kullandı, ama başarısız oldu, Hizmet Hareketi’ni tahrip edemediği gibi hareketin prensiplerine ve ruhuna zarar veremedi. Hareket, dünyanın her tarafına kök saldı ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için hizmetlerine devam ediyor.”
“Gülen’in düşüncesinde bir İslam devleti veya İslami devrim anlayışı yoktur… Gülen’e göre, dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmenin yolu, eğitim vasıtasıyla mümkün mertebe çok insanın bilgi sahibi olmasını temin etmektir… Gülen camiye İslam’ın altın çağlarındaki fonksiyonunu kazandırdı. Camiyi sadece ibadet merkezli bir yer olmaktan çıkarıp insanların entelektüel ve psikolojik ihtiyaçlarının da karşılandığı hayat merkezli bir yer haline getirdi. Mesajını caminin dışına çıkarıp, kahvehanelere kadar gitti.”
“Gülen’in dindarlığı ne kadar sahici ve içe dönük ise, Erdoğan’ın dindarlığı o kadar gösterişe ve halka yöneliktir, Müslüman değerlere aykırıdır… Gülen’in hayat tarzı ne kadar basit ve sade ise (istiğna düsturu), Erdoğan’ın bunun tam tersidir. Gülen, takipçilerine adanmışlık öğretisini salık verirken; Erdoğan dini siyasete alet ederek, dini değerleri sömürerek milyarlarca dolarlık bir servet biriktirdi, halkın parasıyla kendisine saraylar inşa etti.”
“Gülen, Erdoğan’ın her baktığında bütün çirkinliklerini gördüğü bir ayna gibi… Gülen medeniyet dediğimiz olgunun yüzyıllar boyunca eriştiği değerlerin şampiyonluğunu yaparken Erdoğan, Türkiye’yi bütün gücü elinde bulunduran bir otokratın kontrolünde barbarlığın hakim olduğu bir ülkeye dönüştürmek istiyor… Gülen İslam ve demokrasinin birarada yaşayacağını ifade ederken, Erdoğan demokrasiyi tahrip etti… Erdoğan, Diyanet’i siyasi bir araç olarak kullandı, kendisi için bir fetva makamı haline getirdi, kendisi gibi düşünmeyen Müslümanları hain ilan etti. Diğer bütün dini gruplar üzerinde hakimiyet kurdu, ama Gülen’i tasallutu altına alamadı.”
“Erdoğan, Gülen’e karşı yürüttüğü kampanya ile adeta Türkiye’de eğitimin geleceğini tahrip etti. Bu, her dediğini kabul eden ve yaptıklarını sorgulamayan, onu körü körüne takip eden bir kitle üretmesine hizmet ediyor.” (Soltes; Erdoğan’ın kişiliğini, halkla ilişkisini ele alırken, cahiliye devrindeki putperestliği ve İslami literatürdeki şirk kavramını hatırlatıyor).
Einstein-Bediüzzaman perspektifi…
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin düşünce dünyasının şekillenmesinde en tesirli olan İslam aliminin Bediüzzaman hazretleri olduğunu ifade ediyor Ori Soltes… Ve elbette Bediüzzaman Hazretleri’nin “müspet hareket” metodunu hatırlatıyor: “Bu süreçte Gülen ve hizmet insanlarından bir kaç kez şunu dinledim. Bu sürece sabırla mukabele etmek, yapılan zulümlere şiddet yoluyla cevap vermemek, hizmete devam etmek ve sonunda hakkın ve adaletin galip geleceğine inanmak…”
”Bediüzzaman Said Nursi, sadece dini ilimleri tahsil etmedi. Fen bilimlerini öğrenmeye de önemli zaman ayırdı” diyor yazar. Gerçekten de, Bediüzzaman Hazretlerinin Van’da iken matematik, kimya ve mantık gibi alanları çalıştığını ve matematik, mantık alanlarında kitaplar yazdığını biliyoruz.
Hocaefendi’nin de bu çizgiyi takip ettiğini şu alıntıyla ifade ediyor: “Daha iyi bir dünya inşa etmek için, inanç prizmasıyla bilime bakmalıyız. Müslümanlar Kur’an ve hadise dayanan bu bilim anlayışını gerçek manada inşa edemediler.”
Hocaefendi’nin bilim anlayışını Albert Einstein’in düşünce dünyası ile mukayese ediyor Ori Soltes, Eintein’in “Dinsiz bilim topal, bilimsiz din kördür” sözünü hatırlatarak… Einstein, “Bilim ‘neyin ve nasılın cevabını verirken din, ‘nasıl olmalı’ sorusuna cevap veriyor. Bilimin elimize verdiği bilgiyi nasıl kullanacağımızı bize din söylüyor.” diyordu. Ve sözü Hocaefendi’nin bilim anlayışına getiriyor Profesör Soltes: “Din ve Bilim bir hakikatin iki ayrı yüzü gibidirler. Din insanı huzura götüren doğru yolu gösteren rehberdir. Bilim eğer doğru kullanılırsa, aynı şekilde insanı bu yola sevkeden ışıktır… Bilim ve bilgi, insanın esrarengiz tabiatını ve yaratılış gerçeğini izah etmelidir. Herhangi bir bilgi eğer yaratılışın mahiyetini ve insanın esrarengiz tabiatını izah etmiyorsa, bilimsel bilgi değildir. Öğrenmenin amacı bu bilgiyi hayata rehber yapmak, insanı geliştirecek yolu aydınlatmak olmalıdır.”
Stalin Rusyasının karanlık günleri gibi
Hizmet insanları ile tanışma ve konuşmaları için şöyle diyor Profesör Soltes: “Yaptığım mülakatlar, defalarca gözümle gördüğüm, kalbimle ve beynimle hissettiğim, kavradığım şeyleri tasdik edici mahiyette oldu.” Bugün Türkiye’de yaşananları Stalin Rusya’sının karanlık günlerine benzeten Soltes tespitlerine şöyle devam ediyor: “Gülen de Bediüzzaman gibi bu dünyada hayatı boyunca çok fazla dünya zevki ile tanışmadı ve huzur yüzü görmedi, fakat bundan hiç şikayetçi olmadı. Gülen de Bediüzzaman gibi hayatı boyunca eza ve cefa gördü.”
“Gülen, bir defasında bu dünyadan göçüp gittiğimde bilinmek ve hatırlanmak istemiyorum, mezarımın bile bilinmesini istemem demişti. Bu, ilk Müslümanların da hayat felsefesiydi, fakat hakikat şu ki ne o ilk Müslümanlar unutuldu, ne de Fethullah Gülen unutulacak…”