Kaç defadır bizzat şahit oluyorum. Fethullah Gülen Hocaefendi, aşı meselesi sorulunca etraflıca cevap veriyor ve her defasında bir çerçeve ortaya koyuyor. Bu sefer de, “Aşı olmamak icin hala ısrar eden insanlar var” sorusuna muhatap olunca şu cevabı verdi:
“İnat etmemeli, aşıda bir mahsur yok. Eğer benim yapmam insanlar icin bir şey ifade ediyorsa, ben üç sefer aşı oldum. Vehmi (şüpheye dayalı), hayali şeylere bağlı olarak endişe duymamak lazım, hekimler ne diyorsa ona göre hareket etmek lazım. İnsanlar yılda bir defa grip aşısı oluyor. Koruma yollarından biri bu deniyorsa, bunu yapmak Cenab-ı Hakk’a saygılı olmanın bir ifadesi olur.”
Nasıl ki dinin emirlerini tatbik ederken “sahih bilgilere” istinaden amel ediyorsak, hurafelere itibar etmiyorsak; hayatın diğer alanlarında da doğru bilgiyle amel etmeyi öğütleyen ne kadar anahtar ifadeler bu cümleler…
Sadece tıp alanında değil, gündelik hayatın her alanında yanlış bilgilerle, yanlış inanışlarla, hurafelerle hükümler verilince telafisi imkansız o kadar zarar ortaya çıkıyor ki…
Hcaefendi’nin, doğru bilgi ile amel etmeyi, Allah’a karşı saygılı olmanın bir gereği olarak ortaya koyması üzerinde çok derin düşünülmesi lazım gelen bir konu değil mi?
Geçtiğimiz hafta ve bu hafta Hocaefendi’ye yaptığım ziyaretlerde dikkatinize sunmak istediğim ikinci konu, Hocaefendi’nin ifadesiyle sağlam beslenme kaynakları ile ortaya çıkan “ufuk enginliği”…
Hocaefendi, Profesör Suat Yıldırım’ı, Çağlayan dergisinin son sayısındaki makalesi vesilesiyle yad ederken, “Ufku engin, çok iyi bir müfessir” dedi ve şöyle devam etti:
“Ufku engin olma ayrı bir sey. Üstad’ın ilk halesi (has talebeleri) için böyle diyebilirsiniz…”
İlk firsatta Prof. Suat Yıldırım’ın “Hocaefendi’nin Daavat’ından Mesajlar” başlıklı Çağlayan’daki makalesini okursanız, ufuk enginligini yakalamanın ne demek olduğunu göreceksiniz.
Her ziyaretimde şahit oluyorum. Hocaefendi, akşam misafirleriyle otururken Risale-i Nur külliyatından Barla Lahikasi’nı bir talebesine bir kaç sayfa okutuyor. Bediuzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nur’u has taalebeleriyle müzakere ettigi Barla Lahikası…
Hocaefendi bazı akşamlar, ayrıca Çağlayan dergisinden yazılar okutuyor. Ve elbette hemen her zaman müşterek dua yapılıyor.
Mesela, Barla Lahikasi’nda “Vahdet-i Vücut” bahsi okunurken, Bedüzzaman Hazretlerinin meseleye ne kadar sağlam eğildiğini ifade etti ve şu degerlendirmeyi yapti:
“İmam Rabbani de Vahdet-i Şuhut diyor. Daha derin bir müzakere ile okunması lazım. Münasip bir zamanda bir daha okumakta fayda var.”
Bu konu, Hocaefendi’nin Kalbin Zümrüt Tepeleri eserinde 6-7 makale ile ele alınıyor.
Ziyaret notlarındaki bir diğer mesele, dinin emirlerini yerine getirmekteki hassasiyeti ifade eden “derin kulluk”…
Şöyle diyor Hocaefendi:
“Derin kulluk kolay bir mesele degil. Hazret-i Pir’in (Bediuzzaman) ilk halesinde görmek mümkün… Büyük zatlar, butun varlığın, mevcudatın şakır şakır Elhamdulillah dedigini, Sübhanallah dedigini duyabiliyor. Bediuzzaman Hazretleri bir talebesine, Elhamdulillah kardesim, artık onların duyduklarını ben de duyabiliyorum diyor. Duada, evradı ezkarda söylenen her kelimeyi vicdanında duyma, hissetme… Tam kulluk zevkine doyulmaz bir sey. Cennet zevki bir seydir de, taklit onu vermez. Ne var ki herşeyin mebdeinde taklit var. Herşeyden haberdar, kendimizden haberdar olarak yaşamamız lazım… Kulluk hem sıratta geciyor gibi zor, hem de şehrahta yürüyor gibi kolay. İkinci şıkta ısrar etmek lazım.”
Mesela, Hizmet ile alakalı bir yayında “ER Risale” (Çağrı) filminden bazı görüntüler kullanılacağını öğrenince, “Telif hakkı meselesine baktınız mı” dedi Hocaefendi… Hak ve hukuk, dinin emirlerinde cok ehemmiyetli bir konu çünkü…
İçinden geçmekte olduğumuz bu musibet ve imtihan döneminde, inşiraha vesile olacak şu ifadelere bakın:
“Allah’in takdirini bilmiyoruz. Keşke şu olmasa, bu olmasa diyoruz da Takdir-i Hüda (Allah’ın takdiri) esas… Her yerde canlanmalar, dirilişler var. Cenab-ı Hakk, önceden lutfettiklerini katıyla lütfetsin inşallah. Her vadide bir nida var, ses soluk kesilmedi. Heryerde, şartlar ne kadar musaitse, arkadaşlar seslerini yukselttikce tesiri oluyor. Yurekten işe sahip çıkan bir hayli dost insan var… Az bile olsa, devamlı yürüyenler hedeflerine varırlar. Yolda uyku derdine düşmemek lazım. Başkalarına hayat üfledikçe biz de canlı kalırız. Sönmemenin, ölmemenin yolu, hayat uflemektir… Geleceğin dünyalarını şekillendirmek, kendimiz için değil, biz göçüp gideceğiz. Hani var ya, sen tohum ek, kim hasat ederse etsin…”
Hizmet adına yapılmaya gayret edilen yayın faaliyetleri hakkında Hocaefendi, bir nevi yeniden bu işlere başlandığını, istikbalde inşallah Samanyolu ve Zaman seviyelerine ulaşılacağını ifade ediyor.
Bütün bu gayretlerde en önemli mihenk taşı olarak Hocaefendi ortak aklı, yani istişareyi her zaman hatırlatıyor:
“Dahiyane şeylerden ziyade istişare, ortak akıl meselesi… Günümüzde enaniyet çok ileride olduğundan insan kendisini yeterli buluyor. Halbuki sıradan insanlar bile olsalar, üç kişi ile meşveret et, duygu ve düşüncedeki pası sil…”
Sonuç olarak şu değerlendirmeyi yapabilirim:
Hoceafendi, istikbale yürüyen Hizmet insanlarının nazarlarını, Bediuzzaman Hazretlerinin hayatina ve has talebelerine kuvvetli bir şekilde çevirmek istiyor:
“Çok ana hatlarıyla, anahtar kelimelerle herşeyi Üstat Hazretlerinde görmek mümkün. Ölüme bile çare söylüyor.” (Bu konuda, Hocaefendi’nin ders halkasında iki gün başlıkla yazıma bakabilirsiniz).
Eski kamp dönemlerinde olduğu gibi Risale-i Nur’u müşterek ve müzakereli okumanın önemini vurguluyor Hocaefendi ve şöyle devam ediyor:
“Bir de gece ibadeti, teheccüt… Bediuzzman hazretleri en az iki rekat diyor. İmkan varsa sekiz rekat kılma… Sahabeden yüz rekat kılan ver. Büyük zatların dinin emirlerini yerine getirme hassasiyetleri vardı. Bunu yeniden ihya etme çok önemli…”
Hizmet hareketinin bidayetinden beri kamplar, kitap okumalar, dersler, muzakereler bir esas…
1988-89’da üniversiteye ilk başladığımız yıl, yapılan kitap okuma programları ve kamplarla Risale-i Nur külliyatını o sene üç defa baştan sona bitirmistik. Bir kampta, günde 200 sayfa olmak uzere bir ayda, hepimiz külliyatı bitirdik. Kamp ortamının ibadetini, tesbihatini ve gece namazlarını unutmak mumkun degil…
Ve her zamanki gibi Hocaefendi’nin hamd ifadeleri:
“Cenab-ı Hakk’ın ne lütufları var, hepsini derinlemesine keşke duyabilsek.. Elhamdulillah bizi boşluğa düşürmemiş. Allah’a binlerce hamdu sena olsun…”
Evet hayatın her alanında sahih bilgi, ufuk enginliği, derin kulluk, ortak akıl çizgisinde ve hamd, yakarış nidalariyla Hizmet kervanı istikbale yürüyor.