Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, sosyal medyaya düşen röportajında ‘bir insanın görüşlerinin, cımbızlama mühendisliği ile ele alınarak tekfir edilmemesi, sapıtmış diye gösterilmemesi gerektiği’ni ileri sürüyor.
‘Diyanet’in Fethullah Gülen Raporundaki çok yönlü mühendisliği’ ismiyle Dr. Ergün Çapan Hocamız bir dizi halinde bu konuya değindi. Okumanızı tavsiye ediyorum.
Mehmet Görmez, bu söylemiyle, aslında kendisinin başkanlığı döneminde Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında hazırlattığı “Kendi dilinden F…” isimli raporda takip ettiği yöntemle çeliştiğini açıkça ortaya koymakta.
Zira bir dayatma neticesinde adeta cımbızla kelimeler seçilerek hazırlanan bu raporun art niyetli ve iftira olduğu daha o günlerde kulakları patlatırcasına dile getirilmişti…
2013’te Türkiye’de düzenlenen ‘‘İcma ve Kollektif Şuur Konferansı’’na katılan İslam dünyasının meşhur yazarı Abdüsselam Kemal Ebu Hasan, bu konferansta Mehmet Görmez’in Hizmet Hareketi ve Fethullah Gülen Hocaefendi hakkındaki güzel, övücü ve etkileyici konuşmasına şahit olmuştu. Fakat dinlediği bu sözlerin üzerinden çok zaman geçmeden aniden ortaya çıkan bu raporu okuyunca hayret edecek ve şöyle soracaktı Görmez’e:
‘Bu kadar övgü dolu konuşmadan kısa bir süre sonra Hizmet Hareketi ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin fikirlerinin Harici görüşlü ve daha bir sürü sapkın görüşleri olduğunu yeni mi keşfettiniz?’
Evet, daha birkaç ay öncesinde Fethullah Gülen Hocaefendi’ye hazırladıkları kitabı şu şekilde imzalayarak gönderen bu insan nasıl olmuştu da bu kadar değişmişti.
‘Ehl-i Hadisin naçiz bir talebesi olarak bir grup genç alimle birlikte, Rasul-i Ekrem’in nübüvvet mişkatından iktibas ile cem, tebvib ve tasnif ederek şerhettiğimiz ‘Hadislerle İslam – Hadislerin Hadislerle Yorumu’ eserini şahsım da dahil çağımız islam nesillerinde büyük emekleri olan zat-ı alilerinin yüksek ıttılaına ve tenkidatına arz etmekten şerefyab olduğumu ifade eder, sıhhat, afiyet, uzun ömürler niyazıyla selam, hürmet ve muhabbetlerimi takdim ederim.’
Mehmet Görmez
25.04.2013
Elli yıldan fazla yaptıkları Hizmetler, konuşmalar, sohbetler, Camii vaazları… yazdığı eserler ve videolar ortadayken… ve Mehmet Görmez dahil herkes övgüyle bunlardan bahsederken birdenbire ne olmuştu da Hocaefendi linç edilmeye çalışılıyordu…
Hira ve Yeni Ümit Dergisi’nin İstanbul, Gaziantep ve İzmir gibi birçok ilde düzenlemiş olduğu programlarına katılan büyük alim Sabır Abdulfettah da bu hayretini ifade etmekten geri kalmayacak ve Hira coğrafyasının büyük medya organlarında bunu yazacaktı:
‘Bu konferanslarla alakalı birçok rapor hazırladım. Bu programların en çok dikkat çeken tarafı ise dünyanın bütün ülkelerinden alimlerin katılmış olmalarıydı.’
Bu alimler, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin eserlerini, düşüncelerini, İslami literatürünü çok iyi sentez ettiler, incelediler. Hocaefendi’nin Kur’an’a, Hadise ve Sünnete uymayan en küçük bir tarafını görseler mutlaka orada beyan ederlerdi, orada olmasa bile kendi ülkelerinde ve eserlerinde kesinlikle dile getirirlerdi…
‘Bu katılımcıların en başında ise Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı adına önemli şahsiyetlerin ve Türkiye adına siyasi önderlerinden de bulunmasıydı. Onlar açılış konuşmalarında söz alıyor ve katılan misafirlere Hizmet Hareketi’nin kırk yıldan beri devam eden aktivitelerinden övgü ile söz ediyorlardı.’ diyor o alim zat…
Fakat, siyasi baskıyla o raporu hazırlayan Diyanet İşleri adeta:
‘Biz elli senedir işitme, görme ve anlama engelliymişiz. Şimdi seni (Hocaefendi’yi) yeniden dinliyor ve duymak istediğimizi Bektaşi’nin yaptığı gibi cımbızlayarak:
‘Bak! ‘namaza yaklaşma’! diyorsun.’ tavrıyla hareket etmişti.
Evet, o rapor hadisesi bundan ibaretti. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hizmet Hareketi hakkında yayınladığı hakaretlerle dolu bu rapor üzerine, İslam dünyasından pek çok alim ve yazar buna karşı çıkmıştı.
‘Sayın Diyanet İşleri Başkanı!
Bir Mü’minin nasihati olarak size şunu hatırlatmak isterim: Delilsiz mesnetsiz birisini itham etmek, ya da bir ifadeyi siyakından sibakından kopararak delil uydurmaya çalışmak ilmi makama yakışmayan bir aldatmadır...’ diye ikaz etmişti bir hak eri…
‘Sayın Başkan! Yetkili bir kurumun başkanı olarak sizden 2013 yılında İslam'ın yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet hakkındaki görüşünü çıkıp herkese ilan etmenizi bekledim.
Yine sizden, ‘‘insanların haksız yere hapse atılmasının İslam'daki yeri nedir?’’ sorusuna bir yetkili olarak cevap vermenizi beklerdim. Yaşlı, masum insanların hapsedilmesinin dindeki yerini açıklamanızı isterdim.
Zatı alinizden, basma kalıp ‘‘TERÖR’’ suçlamasıyla anne ve yeni doğmuş yavrusunu ayırıp hapse atma karşısında, sesinizi korkmadan yükseltmenizi beklerdim.
Yöneticilerinize, sadece şüphe üzerine 2099 okul, üniversite ve öğrenci yurdu kapatmanın, 7317 akademisyenin işine son vermenin şer’an caiz olmadığını söylemenizi beklerdim.
Hükümet yetkililerine 231 gazetecinin hapsedilmesinin, 149 basın yayın kuruluşunun kapatılarak ağızlara kilit vurulmasının ve özgürlükleri sınırlamanın dinde yeri olmadığını, İslam’ın düşünce ve ifade hürriyetini garanti kapsamına aldığını ilan etmenizi beklerdim.
Sizden devlet yetkililerine, İslam’da değişmez bir kaide olan -aksi sabit oluncaya kadar insanların suçsuzluğu- kaidesini açıklamanızı, 146 bin 387 kişinin hiçbir delil olmadan tutuklanıp hapse atılmasının caiz olmadığını açıklamanızı beklerdim.
Sizden yöneticilere 134 bin 194 kişinin memurluktan zanla atılmasının, 4317 hakim ve savcının şüpheyle ekmeğinden edilmesinin şer’an caiz olmadığını açıklamanızı beklerdim.
Sayın Diyanet İşleri Başkanı,
son olarak zamanın akıp gittiğini, vakti geldiğinde tarihin hükmünü vereceğini, açıkladığınız bu görüşlerinizin komik ve alay konusu olarak hatırlanacağını belirtmek isterim. Çünkü Arap Alim ve Akademisyenler, birilerini peşin fikirle tekfir etmede acele edecek kadar cahil değiller. Tam tersine Hocaefendi’nin eserlerini okuyacak ve DİB’nın raporunun ne kadar saçma olduğunu göreceklerdir.’ (Mısır’ın büyük gazetelerinden Elyoum7)
Siz o hassas cımbızlama mühendisliğinizle kelimeleri seçip Şeytan’a zil taktırıp oynatırken; dünyanın en saygın İslami ilimler merkezlerinden biri olan El Ezher Üniversitesi ve İslam Araştırmaları Birliği bu iddialarınızı daha derin bir bakışla ele aldı…
Bir yerden baskı altında değildiler ve kendilerine bu rapor karşılığında bir menfaat vaad edilmiyordu. Böyle bir raporu hazırlama gibi bir mecburiyetleri de yoktu. Hatta kendi coğrafyaları dışında bir alimin çok zor kabul gördüğü bir dünyaydı onların ki… Ama vicdan ve hukuk, hepsinin üstünde Allah korkusu daha doğrusu fazilet hissi vardı demek ki gönül dünyalarında…
Ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin eserlerini Kur’an’a, Sünnete…tefsir, fıkıh usulü, kelam, tasavvuf, hadis ve siyere göre incelediler… Ehli Sünnet ve cemaat düşüncesine hiçbir aykırılık bulunmadığını tespit edip onay verdiklerini tarihin alnına kaydettiler.
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) siyasi baskıyla hareket ederek, birilerinin isteklerine göre rapor ve açıklama yapmasına anlam veremediklerini de bizzat açıkladılar… (Sabır Abdulfettah El-Müşrifi, nesemat.com, zamanarabic.com ve Arap medyası)
Dünyanın değişik yerlerinden alimler ve mütefekkirler Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin şahsından, eserlerinden ve Hizmet Hareketi’nden bu şekilde övgüyle bahsederken…
1999 yılından itibaren marjinal bir grubun Hocaefendi’yi ve Hizmet’i bitirmek için başlattığı ve tam sekiz yıl süren o davada Hocaefendi’nin bütün kasetleri, eserleri, röportajları en ince ayrıntısına kadar sosyoloji, tarih, din, felsefe ve hukuk alanındaki uzamanlar tarafından tek tek incelendiği halde bir tek suç unsuru bulunamazken…
Bu dava sürecinde şiirlerine varıncaya kadar eserlerindeki her kelimenin İslam ve hukuk alanındaki anlamına ve kullanış biçimine göre yanlış olup olmadığına bir sarraf titizliğiyle bakılırken…
Hocaefendi’yi varsa bu noktada Müslüman halkın nazarında itibarını bitirmek için onca gayret sarf edilirken…
Ve sekiz yılın sonunda Fethullah Gülen Hocaefendi’nin eserleri, fikirleri, şiirleri… yazılı ve sözlü ne varsa hepsinin üzerinde onca titizlikle çalışılmasına rağmen bir tek yanlış düşüncenin olmadığı 24 Haziran 2008 günü bizzat adalet mekanizmasının son merci olan Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından karar verilirken,
Alimlerin ittifakla Fethullah Gülen Hocaefendi, Türkiye’nin yetiştirdiği birkaç önemli alimden biridir. Yerel ve ulusal sınırları aşmış, küresel bir vizyona sahip tefsir, fıkıh usulü, kelam, tasavvuf ve özellikle hadis ve siyer alanında muazzam bir birikime sahip derken…
Nasıl kalktınız da bir iki ay içinde akla ziyan o düzmece raporu hazırladınız… Ama aklı başında, vicdan ve insafını kaybetmemiş her insan anladı elbette… üç beş kişinin Bektaşi edasıyla o raporu iftirayla, emirle yazdığını…
Evet, röportajda dediğiniz gibi: ‘bir insanın görüşlerinin, cımbızlama mühendisliği ile ele alınarak tekfir edilmesi, sapıtmış diye gösterilmesi günahtır, iftiradır… O Büyük Mahkeme’de hesabı verilemeyecek ağır bir vebaldir…
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, günlük politika oyunlarını, kitlelerin aldatılıp iğfal edilmesini, iktidar ve menfaat mücadelelerini ve bu uğurda bütün gayrı meşruların meşru gösterilmesini asla kabul etmedi ve etmiyor. Bu yüzden, kalbî hayatı, düşünce istikameti ve Hakk'la münasebetleri adına her siyâsî hareketten uzak kalmayı zaruri görüyor.
Zamanın çarkları dönüp duruyor; fakat o, fikrini hiç değiştirmeden sorumluluk duygusu ve vazife şuuruyla ömür boyu sıradağlar gibi dimdik yerinde duruyor.
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bütün bu iftiralara maruz kalmasının en büyük sebebi haksızlık karşısında eğilmemesi, bir menfaat ve bir makam karşılığında satın alınamaması. Çünkü onda şu düşünceler ömrü boyunca hiç değişmeden hep devam ediyor:
‘Geleceğin dünyasını bağımsızlar kuracaktır. İnsanlığa mal olmuşluk size yeter. Tek sermayeleri samimiyetleri olan bu garipler dünyayı değiştirmeye vesile olacaklar. Bu destan, dünyayı değiştirmeye gelmiş bir insanın (Hazreti Muhammed (sav)) peşinde koşanların destanıdır…
Bu, sahabe dönemi gibi örneği kendinden olan bir harekettir. Benzeri az bir fedakârlık örneğidir… Âlemin kurtuluşunu kendilerinden beklediğimiz nesillere evvel ve ahir tavsiyemi söylemek istiyorum: Aziz ve onurlu olun. Yakanızı ve paçanızı belli güç kaynaklarına kaptırmayın. Onların yanına derdinizi ve kendinizi ifade etme için gitmiş olsanız bile her zaman müstağni davranın. Başkalarının tahdit ve kayıtları altına girmeyin.
Kimse bizi alet olarak kullanamaz. Çünkü kimseye diyet ödeme mecburiyetinde değiliz… Bir zamanlar âleme nizam vermiş bu milletin hamiyetli çocuklarını hiçbir dış güç kendi hedefleri istikametinde kullanamayacak, figüre edemeyecektir. Çünkü bu vatan evladının hiç kimseye bir diyet borcu ve minneti yoktur.”
Hasılı kim ne derse desin, Prof. Dr. Süleyman Aşrâtî’nin dediği gibi “Fethullah Gülen Hocaefendi, hülyalardaki yarınlara doğru köprü inşa eden, salih zatların tacının varisi, onların son halkası, Üstad Bediüzzaman Hazretleri gibi Ehlullah’tan temayüz etmiş kimselerin kervanından bir zat. Bu ayardaki zatlar, bütün hayatlarını sıyam ve kıyamda geçirdiler; yaşatmak için yaşadılar. Yeryüzünün halifesi olan insanın, kendi ruhlarını yeniden ikameye yönelik olmayan hiçbir işe ayıracak zamanlarının olmadığını haykırdılar.” (Prof. Dr. Süleyman Aşrâtî, Vahran Üniv. Öğr. Üy.)
Onun ileri seviyedeki hak ve hakikati anlatma cehdini, İ'lâ-yı kelimetullah’da bulunma gayretini sözcüklerle, kitaplarla anlatamayız. Dine ve insanlığa hizmette onun kadar cehd, himmet ve meşguliyete sahip olmak mümkün değil. O, kimsenin altından kalkamayacağı hizmetlerinin yanında evrâd u ezkârında da hiç mi hiç kusur etmemiş ve etmiyor. En ağır şartlar altında kitaplar yazıyor, sohbetler ediyor, talebeler yetiştiriyor, evrâd u ezkârını hiç aksatmıyor. Talebelerinin şehadetiyle o, gecelerde, göz kamaştıran bir huşû ile sabaha kadar ubudiyette bulunuyor, teheccüd, münâcat ve evradlarını asla terk etmiyor.
Bugünler belki tozlu dumanlı günler. Ama her fırtına gibi bu da geçip gitmeye mahkûmdur… Yalanlar, iftiralar, kin ve nefretler, bu iman abidesini yolundan çeviremeyecek. Bir gülü, bir çiçeği soldurmakla bahara engel olacaklarını zannedenler aldanıyorlar.
“Allah’ım bizi hidayete erdirdikten, hakikati gösterdikten sonra kalbimizi kaydırma!” (Âl-i İmrân sûresi, 3/8)