Geçmişte klasik resim yapan ressamlar muhtemelen modern resimlere baktığında pek bir şey anlamaz. Çünkü Salvador Dali ve Pablo Picasso gibi ressamların öncülük ettiği akımda nesneler olmaları gereken yerlerde değildir, insan organlarının yeri ve cisimlerin şekli değişmiştir... Resme bakan herkes farklı anlamlar çıkarır. Oysa klasik resimde her şey yerli yerindedir ve hemen herkes baktığı resimde aynı şeyi görür.
Tıpkı resim sanatındaki bu durum gibi geçmişte İslamî bir toplum içinde yetişen insanlar da bugün kendisine İslamcı diyenleri anlayamaz. Değişen, garip bir hale dönüşen ve özünden uzaklaştığı halde kendisine Müslüman diyen o kadar çok çeşit insan var ki…
Okuduklarımız ve dinlediklerimiz, atalarımızın -büyük bir ekseriyetle- ölse de yalan söylemeyen, mert, namuslu, ahlaklı, mala-mülke tamah etmeyen insanlar olduğunu söylüyor.
Türk ve Müslüman olmanın yanı sıra her zaman övünüp durduğumuz gelenek, görenek ve değerlerimizden artık eser yok. Düz ayna karşısında her şey ayan beyan ortada iken artık o ayna da ortada yok. Bütün aynalar ya çukur ya tümsek…
Bu aynaların karşısına geçenler insan olsa da görüntüde başka bir mahlûk var. Ölçüsüz, gülünç ve bazı organları kaybolmuş veya şekil değiştirmiş... Kimi zaman da bir hayvana benzeyen görüntü, günümüz insanını ne kadar da güzel temsil ediyor.
Anadolu topraklarında yaşayan insanlar artık kendisi olmaktan uzak ve çobanından memnun etmeyen bir sürü niteliğinde…
Eşref-i mahlûkat olmasına rağmen, esfele-i safilinde ısrar eden bir güruhtan ne beklenebilir ki? İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış arasındaki farkı göremeyen bir toplumun geleceği hakkında olumlu şeyler söylenebilir mi?
Varlık sebebinden uzak bir hayat yaşayan, çocuğuna sahip çıkmayan, namuslu insanlara iftira atan, yalana prim veren, hırsızı alkışlayan toplumun karşılaşacağı nihai sonuç krizdir, kaostur, kargaşadır…
Aile, din, ahlak gibi kavramların varlığından uzak bir hayat yaşayanların varlık esprisi nedir? İnsanın hayatında bunlar yoksa şu geçici dünyada tutunacak neyi kalmış olabilir? Güçlünün haklı olduğu, aldatmanın marifet sayıldığı, saygı ve sevgiden uzak, bohem bir hayat…
Özellikle 15 Temmuzdan sonra Türk insanı dünyevî rahatını kaybetmemek için ruhunu modern büyücülere sattı ve geri alması da pek mümkün değil. Zaten geri almayı düşünen de yok…
Anlamları değiştirilmiş değerlerin hâkim olduğu bir toplumdan hiçbir hayır gelmez ve onun üzerine hiçbir şey bina edilemez. Çünkü her şeyin sağlam bir temele ihtiyacı vardır ve temeli sağlam olmayan her şey er ya da geç çökmeye mahkûmdur.
Bırakın sokaktaki adamı, topluma örnek olması gereken aydın, hoca, sanatçı ve devletin en başındakiler bile bir gün “ak” dediğine, ertesi gün “kara” diyorsa ve bu durum alkışlanıyorsa o toplumun varacağı yer neresi olabilir ki?
Takdir edersiniz ki, renkten renge giren, eskiden “ikiyüzlü” şimdi ise sayısını bilemediğimiz yüze sahip olanları hiçbir yasa veya prensip bağlamaz. Sabun gibidir onlar, tutamazsınız kayar giderler bir yerlere… Omurgaları yoktur onların; bir prensipleri varsa o da prensipsiz olmalarıdır. Her şeyi zamanın şartlarına göre yorumlar, menfaatlerini mabud edinirler.
Bu halleri ile Dali veya Picasso’nun resimlerinden fırlamış gibidirler. Absürtlük, karışıklık, saçmalık… Maalesef din-diyanet diyerek iktidarı ele geçirenlerin bir zamanlar “necip millet” olan Anadolu halkını getirdiği nokta bu…
Bir zamanlar gelecek vaad eden ülkemiz ve insanımız artık zulme ses çıkarmayan, çirkinliklere talip, aşırılıkları umursamayan, sevabı-günahı bilmeyen bir hale geldi. İnsanımız sepetteki bozuk meyve gibi hem kendisini hem de çevresini çürütüyor. Ne yazık ki çürümenin geri dönüşü yok ve topyekûn bir yok oluşa doğru gidiliyor.
Kalbi çalışmayan hayatını kaybeder, inanç ve değerlerini kaybeden ise hayatıyla beraber ahiretini de kaybeder. Ne güzel ifade etmiş Bediüzzaman Hazretleri, “Cenâb-ı Hakk’ı bulan, neyi kaybeder? Ve O’nu kaybeden, neyi kazanır? O’nu bulan her şeyi bulur; O’nu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur.”
Modern resimlerdeki insan uzuvlarını yerine yerleştirmek mümkün olabilir belki ama gerçek hayatta bozulan insanı eski haline döndürebilmek çok zor. Hele Türkiye’de…
En büyük korkum, Türk insanının toparlanabilmesi için Almanya veya Japonya dibi görmesidir. Böyle bir durumda ne olacağını kestirmek ise zorlardan zor… Türkiye dışına çıkabilmiş birçok insan yaşanması muhtemel olan bu faciadan kurtulmuş durumda ama sevdikleri birçok insan da hala orada…
Gönülde bin bir temenni olsa da, Allah’ın takdirine karşı boynumuz kıldan ince…
HALİT EMRE YAMAN
@halitemreyaman2